Çarpık Kentleşme ve Nüfus
Çarpık kentleşme, yapılan hatalar, yurtdışından örnekler ve daha fazlası için sizi içeri davet ediyorum.
Günler, yıllar geçtikçe hepimiz yüksek beton yığınları ile çevriliyoruz. Nereye baksak görüşümüzü yeşillikler değil, binalar dolduruyor. Bir hapishaneye dönüşüyor şehirler. Gökyüzünü görebildiğimiz bir dört duvar arasında hapsoluyoruz. Oysa eskiden ne güzel yeşillik alanlarımız vardı.
Evet, gün geçtikçe nüfus artıyor, oturalacak binalar gerekiyor. Fakat doğru bir nüfus politikası ve yerleşim planı olmadan bunların bir önemi kalmıyor. Nüfusun plansız çoğalması, yerleşim planlarının olmaması, yeterli eğitimin alınmaması ile görülen her yere binalar dikerek çarpık kentleşmeye yol açıyoruz. Oysa gelişmeyi bilirsek, eğitim için gereken her şeyi yaparsak, nüfus artışını kontrol altına alırsak bunların önüne geçebiliriz.
Yurtdışına gitmeseniz bile, google map üzerinden gezintiye çıkarsanız veya şehirlerin kuşbakışı görüntüsüne bakarsanız ne kadar güzel planlamaları olduğunu görebileceksiniz. Bizim onlardan ne farkımız var? Bizim yapamayacağımız bir şey değil ki bu!
Ülkemizde tek sorun çarpık kentleşme de değil maalesef. Okul binalarında da eksikliğimiz var. Çocuk nüfusumuzun fazlalığı, okul sayımızı yetersiz kılıyor. Ayrıca deprem bölgesi olan ülkemizde yaşanan şiddetli ve yıkıcı depremler ile çoğu okul binalarımız hasardan dolayı yıkım kararı alıyor. Yıkım kararı iyi hoş fakat bu öğrenciler nereye gidecek? Evlere yakın başka okullar var mı ki? Ulaşım kolay mı? Hadi bunları da geçtim, geçelim, ulaşımı bir şekilde hallettik diyelim. Sınıf mevcutları zaten okul yetersizliğindne kalabalıkken yeni transfer olan öğrenciler ne olacak? O kalabalık sınıfta ne kadar verim alınabilir? Zaten normalde en az kırk kişiden fazla olan sınıf, yeni gelenlerle birlikte en az altmış öğrenciye çıkacaktır. Bir öğretmen ne kadar duyurabilir sesini o sınıfta?
Yıkılan okulların yerine yenisi yapılıyor. Bu ne kadar doğru? Orası zaten doğru bir yer değilmiş ki, yapı hasar almış. Yeni bir depremde yeni binanın hasar almayacağının garantisi var mı? Ben size söyleyeyim, ülkemiz uyarılara kulak asmadığı için depreme dayanıklı binalar yapmmamakta ısrarcılar ve bu yüzden bir garantisi yok!
Siz hiç Asya ülkelerindeki yapılara baktınız mı? Hususi olarak bakmanıza dahi gerek yok, illa ki sosyal medyada veya haberlerde karşınıza çıkmıştır. Adamlar depreme dayanıklı yapılarda öyle ustalaşmışlar ki, gökdelenler yapıyorlar. Pandemi döneminde kocaman hastaneyi kaç günde bitirdiler? Peki, bizim ülkemizdeki inşaat halindeki binalar kaç günde bitiriyorlar? Pardon, elim sürçtü sanırım, gün değil yıl demem gerekiyordu.
Yangınlar... Yangınlar çıkıyor ve o yanan alanlara ağaçlandırma değil binalar yapılıyor. Peki bu binalar ne binası? Oteller... Bizim ilk önce kendimiz için binalara ihtiyacımız var, turizm için değil. Bir ülke ilk eğitime, kendisine önem vermeli, turizme değil. Evet, turizm önemli, ben değil demiyorum. Fakat bazı şeylerde öncelikler vardır.
Gelişmekte olan bir ülkeler arasındayız fakat üzgünüm, ben gelişmekte olduğumuzu düşünmüyorum. Bu ekonomi, bu eğitim sistemi, bu yavaşlık, bu, bu ve daha birçok bu...
Bizim bu eksikliklerimize, yanlışlarımıza acil bir çözüm bulmamız gerekiyor. En kısa zaman içerisinde eksiklerimizi tamamlamalı, yanlışlarımızı düzeltmeli, yavaşlığımızı kesmemiz lazım. Lazım ki, geleceğimize örnek olalım.