Ceza Adaleti ve Yaptırımlar

Bir suçun yaptırımı ne olmalıdır?

Ceza adaleti, bir suç işleyen kişinin yargılanması, cezalandırılması ve rehabilitasyon sürecini kapsayan bir hukuki sistemdir. Bu süreçte, suçluların cezalandırılması amaçlanırken, aynı zamanda suçun nedenleri ve ardındaki faktörler de göz önünde bulundurulur ve suçun tekrarlanmasını önlemek için gerekli adımlar atılır. İlk önce toplumsal düzeni bozan eylemin tespiti yapılır ve toplumsal düzeni sekteye uğratan eylemler için uygulanabilecek olan yaptırımlar eylem gerçekleşsin veya erçekleşmesin kural haline getirilir. Burada yaptırımların türüne bakmak gerekir. İlk olarak, hukuki yaptırım; hukuki bir ihlal veya suç durumunda uygulanan yaptırımların tümüdür. Bu yaptırımlar, söz konusu hukuki ihlalin veya suçun ciddiyetine ve türüne bağlı olarak farklı şekillerde olabilir. Örneğin, para cezaları, tazminat talepleri, idari işlemler, hapis cezaları, cezai davalar ve benzerleri hukuki müeyyide örnekleridir. Cezai yaptırım ise, ceza hukuku ihlali durumunda uygulanan yaptırımların tümüdür. Bu yaptırımlar, kişinin suçun ciddiyetine, türüne ve geçmişine bağlı olarak değişebilir. Örneğin, hapis cezaları, para cezaları, denetimli serbestlik, topluma hizmet cezaları ve benzerleri cezai müeyyide örnekleridir. Hukuki müeyyide, cezai müeyyideden farklıdır çünkü hukuki müeyyide, bir kişinin bir hukuki yükümlülüğü yerine getirmemesi veya bir hukuk ihlali yapması durumunda uygulanırken, cezai müeyyide sadece suç işlendiğinde uygulanır. Hukuki müeyyide genellikle tazminat, idari işlemler veya belirli bir eylemi yerine getirme zorunluluğunu içerirken, cezai müeyyide, suçlunun cezalandırılması için tasarlanmış yaptırımlar içerir. Her iki müeyyide de, yasaların ihlal edilmesi durumunda uygulanabilen yaptırımların tümüdür. Bununla birlikte, hukuki müeyyide, sivil davaların ve idari işlemlerin yanı sıra, sözleşmelerin ve ticari ilişkilerin düzenlenmesi için de kullanılabilirken, cezai müeyyide sadece suçlar için tasarlanmıştır.

Bu bilgilerin ışığında 18. yüzyılda gerçekleşen modernleşme ve aydınlanma dönemiyle, felsefi düşünürler, yayınladıkları makale ve kitaplarda, eski dönemin ceza düşüncelerini ve cezaların uygulanması şiddetle eleştirmişler ve ilk defa olarak “devletin ceza verme hakkının temeli, cezalandırmadaki amaç ve maksat” gibi konuların üzerinde düşünerek, bu konuda çeşitli felsefi görüşleri ortaya koymuşlardır.

Ceza adaletine baktığımızda, geçmişte birçok farklı okul veya yaklaşım ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında klasik, pozitivist, fonksiyonalist, yeniden entegrasyon ve restoratif adalet okulları sayılabilir. Kısaca bakacak olursak;

Klasik Okul, cezanın suçun bir tür intikamı olarak uygulanması gerektiğini savunur. Bu yaklaşımın temel felsefesi, suçlunun cezasını çekerek adaletin yerine getirilmesidir. Pozitivist Okul, suçun nedenlerine ve suçlunun kişilik özelliklerine odaklanır. Bu yaklaşıma göre, suçlu, ceza adaleti sistemi tarafından rehabilite edilerek topluma geri kazandırılmalıdır. Fonksiyonalist Okul, ceza adaletinin toplumun bir parçası olduğunu ve suçun önlenmesi ve toplumsal düzenin korunması için gerekli olduğunu savunur. Bu yaklaşıma göre, ceza sistemi, toplumun ihtiyaçlarına uygun bir şekilde işletilmelidir. Yeniden Entegrasyon Okulu, suçluların cezaevinde rehabilite edilerek topluma tekrar entegre edilmesi gerektiğini savunur. Bu yaklaşımın amacı, suçlu ile toplum arasındaki bağları yeniden kurmak ve toplumsal düzene uyumlu bir birey haline gelmelerini sağlamaktır. Restoratif Adalet Okulu, suçlunun mağdur ve toplumla barışması için yüz yüze diyaloğa dayalı bir yaklaşım benimser. Bu yaklaşıma göre, suçlunun cezası, mağdur ve toplumla diyaloğa girerek, hatalarından pişmanlık duyması ve suçun nedenlerini anlaması yoluyla bulunur.

Bugün, dünya genelinde farklı ceza adaleti sistemleri bulunmaktadır ve bu sistemlerin birçoğu, yukarıdaki okulların bir veya daha fazlasından etkilenmiştir. Ancak, hala tartışılmakta olan birçok sorun ve konu bulunmaktadır, örneğin, cezaların yeterli ve adil olup olmadığı, rehabilitasyonun etkinliği gibi konulara yanıt aramak oldukça güçtür. Fikrimce suçluların rehabilite edilerek topluma kazandırılması adaletin sağlanmasında genel kötülük ilkesinden daha baskın gelmektedir. Genel kötülük ilkesinde, cezanın amacının suçun önlenmesi olduğu söyleniyor ve suçluların cezalandırılması yoluyla genel bir korku ve caydırıcılık ortamı yaratılıyor. Fikrimce yaratılacak olan bu korku ortamı caydırıcı olabilir fakat korkuyla yönetilen toplumlarda oluşabilecek psikolojik sorunlar bireylerde daha fazla suç işleme isteği yaratabilmektedir. Aynı zamanda bu caydırıcılık olarak gösterilen baskı düzeni, yöneticilerin ellerinde büyük bir güç haline gelmekte ve keyfi olarak kullanılabilmektedir. Rehabilite etme düşüncesinde ise suçlu davranışların sebeplerini ele alır ve ceza adalet sisteminin, suçlunun topluma yeniden entegrasyonunu kolaylaştırmak için tedavi ve eğitim gibi rehabilitasyon programlarına odaklanması gerektiği savunulur. Kısacası her toplumda uygulanabilecek ceza adaleti sistemi farklı olsa da ortak bir payda da baskının toplumda yaratabileceği etkinin yüzyıllardır tam anlamıyla başarı sağlayamadığını görüyor ve ceza adaletinde daha iyi noktaya gelebilmemiz için daha çok felsefi yönümüzü geliştirmemiz gerektiğini söyleyerek yazımı burada sonlandırıyorum...

Kaynakça:

ARTUK, s.26; DÖNMEZER-ERMAN, s.50

https://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2020/01/V.Coskun6.pdf