Çin ve Rusya Arasında Sınırlı Stratejik Ortaklık

Çin ve Rusya arasındaki ilişkilere ekonomik açıdan bir bakış.

Soğuk Savaş sırasında iki kutuplu bir dünya var olan iki büyük güç ve kimi düşünürlere göre daha dengeli bir sistem mevcuttu. Fakat soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte dünya bir manada belirsizlikle baş başa kaldı. Bu dönemde sonra ne olacağına dair çok farklı teoriler öne sürülmüştür. Fukuyama’nın tarihin sonu tezi, Huntington’un medeniyetler çatışması tezi ya da Kissinger’ın çok kutuplu dünya tezi bunlara örnek olarak gösterilebilir. Bu tezlerden özellikle bahsetmiş olduğum ilk iki yazarın görüşleri oldukça oryantalist yani batının değerlerini ve sitemleri öven doğununkileri yeren ve sorunlarına sebep olacak olarak gören bakış açılarına sahiptir. Bu bakış açılarına göre Batı’nın değerleri her zaman kazanacak ve doğununkiler başarılı olamayacaktır ve batı ve doğu arasındaki tartışmaları ve rekabeti çoğunlukla doğuyu İslam bazlı olarak değerlendirme yapmaktadırlar. Fakat günümüz dünyasına baktığımızda batının rekabet yeteneğiyle mukayese edilebilecek olan bir Asya medeniyeti söz konusudur. Asya coğrafyasında yükselen Çin, batı karşısında özellikle de ABD karşısında bir tehdit unsuru olarak algılanmaya başlanmıştır. Bundan dolayıdır ki ABD Çin’i Dünya Ticaret Örgütü gibi batı sistemlerine sokarak kontrol altına almak istemektedir.


Batıya karşı rekabet eden ve batı değerlerinden farklı bir dünyayı savunan bir diğer devlet ise Rusya’dır. Burada Kissinger’ın çok kutuplu dünya tezi kendisini göstermekte ve öne çıkmaktadır. Diğer tezlerin aksine bu tez tek bir ABD hegemonyasının yükselmeyeceğini dünyanın tek değil çok kutuplu bir hale evrileceğini ön görmekteydi. Keza günümüz gelişmelerine baktığımızda da diğerlerine göre daha doğru öngörü yapıldığını söyleyebiliriz. Medeniyetlerin bir çatışması bir nevi Asya medeniyeti ile (Çin özelinde) batı medeniyeti (ABD özelinde) arasında var denilebilir fakat asıl olan dünyanın çok kutuplu bir halde olduğudur. Çok kutuplu dünyada da gözle görülmeyen bir bloklaşmanın olup olmadığı da soru işaretedir. Bir tarafta Çin, Rusya ve İran gibi ülkeler batı hegemonyasını reddederken kendilerine ait uluslararası düzenleri dünyaya sunmaktalar. Ve bu reddetmenin yanı sıra da karşılıklı olarak işbirliğine odaklanmaktalar, özellikle Rusya ve Çin arasında yapılacak olan bir işbirliğinin batıyı tehdit seviyesi yadsınabilecek düzeyde değildir. Bir tehdit olup olmadığını ya da diğer tarafta bir birliktelik olup olmadığını anlamak için Çin ve Rusya arasındaki ilişkilerin ne düzeyde olduğuna ayrıntılı olarak göz atmak gerekmektedir. Bunun için öncelikle tarihi bağlardan söz etmek anlamlı olacaktır.

Rusya ve Çin arasındaki diplomat ilişkilerin başlangıcı 1689 yılında imzalanan Nerchinsk Antlaşması’na dayanmaktadır, antlaşma ile Orta Asya’daki varlığı güçlenen Rusya 19.yüzyıl ortalarına kadar burada varlığını attırmaya devam etmiştir. Kuzey Kafkasya’nın işgali ile bölgede hakimiyeti artan Rusya zaman içinde bölgedeki söz sahibi ülkelerden birisi haline gelmeyi başarmıştır. 19. yüzyılda yaşanan gelişmeler ile de küreselleşen dünyayla Rusya ve Çin’in birbirlerine yakınlaşmaları artarak devam etmiştir. Bolşevik devrimiyle beraber Rusların dış politikaya bakışları oldukça farklılaşmıştır. Artık ülkeler arası ilişkilerde daha ziyada ideoloji yayma hareketleri ön plana çıkmıştır. Komünist ideolojiyi yayarken bir yandan onun temsilcisi olarak hareket etmişlerdir özellikle İkinci Dünya Savaşı yılları bu şekilde ilerlemiştir. 1949 yılında Çin’de yapılan devrim de yine komünist bir devrim olmuş bundan ötürü de Sovyetler tarafından destek görmüştür. Fakat devrimin ilk yıllarında görülen destek zamanla kendini komünizmin temsilcisinin kim olduğuna dair bir rekabete bırakmıştır (Özsağlam, 2018). Bu rekabet 1956 yılına kadar açıkça ifade edilmemiştir. Ancak 1956 yılından itibaren Çin, Sovyetler Birliği’nin dış politika yöneliminin tamamen uluslararası komünist hareketi kontrol ve liderlik etmeye çalışan bir yönelim olduğunu dillendirmeye başlamış ve böylece de her iki ülke arasındaki ideolojik yarış-çatışma başlamıştır (Özsağlam, 2018, s.74).  İlerleyen dönemlerde artan sınır çatışmaları ve Sovyet tehdidi Çin dış politikasını arayışlara itmiştir ve bu arayışlar sonucunda Amerika Birleşik Devleri ile yakınlaşma yoluna girmiştir. Bu yakınlaşmalar sonucunda Birleşmiş Milletler genel kurulunda daimi üyeliğe sahip olmuştur. SSCB’nin çevrelenmesini öngören politikalar çerçevesine Çin dahil olmuş ve stratejik üçgen adı altında bir planla Batı ve Çin arasındaki işbirlikleri artmıştır. ABD ve Çin arasında artan işbirliğinin kendisi için sorunlar yaratabileceğini düşünen SSCB Çin’e karşı politikalarında yumuşamaya başlamıştır (Güneş, 2015). Gorbaçov dönemi Sovyet politikaları Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı daha esnek bir hale evrilmiş, Gorbaçov Çin’i ziyaret etmiştir. Bu dönemde sınır anlaşmazlıkları çözümlenmiş ve Amerikan hegemonyasına karşı birlikte bir duruş söylemleri öne çıkmıştır. Sovyetlerin dağılması, Boris Yeltsin dönemiyle de bu süreç aynı şekilde olumlu olarak devam etmiştir üstelik Yeltsin devlet başkanı olduktan sonraki ilk gezisini Çin’e yapmıştır (Özsağlam, 2019, s.74). İki ülkenin yakınlaşmasının ana sebepleri arasında diğer ülkenin yaptığı herhangi bir insan hakları konusunu kendi iç işi olarak görüp karışmıyor oluşu yani başka bir deyişle iki ülkenin birbirini olduğu gibi kabul etmesi gelmektedir.

Boris Yeltsin dönemindeki artan ilişkiler ile Rusya, Çin, Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan arasında Şangay Beşlisi oluşturulmuştur. Bu beşli ilerleyen dönemlerde, 2000 sonrasında Şangay İşbirliği örgütü adını almıştır. İki ülkenin Orta Asya bölgesi üzerinden ilerleyen bu anlaşmaların ve kurulan örgütün temelinde tek kutuplu dünya düzenine karşı bir duruş olduğunu görmek zor değildir. Çok kutuplu bir dünya vizyonu çerçevesinde ve 21.yüzyıl güvenlik tehditleri altında kurulan örgüt askeri, siyasal ve ekonomik amaçlar taşımaktaydı. Özellikle Çin açısından ekonomi konusu bunun bir alt başlığı olarak da enerjinin önemi yadsınamayacak derece de fazladır. Çin yıllar içinde ivme göstererek artan sanayisinden ötürü aynı miktarda enerjiye ihtiyaç duymaktadır. İhtiyaç duyduğu enerji içinse dış kaynaklara bağımlılığı söz konusudur çünkü özellikle petrol ve doğalgaz yönünden eksikleri vardır.         Ve Çin bu sorunu çözebilmek için ülkelerle karşılıklı işbirlikleri yapması gerektiğinin farkındadır bu yüzden de bahsi geçen enerjiler konusunda zengin olan Orta Asya devletleri ve Rusya ile ilişkilerini geliştirmektedir. Rusya ise sahip olduğu enerjiyi satmak istemektedir, sadece Batı tarafına ihracat yaparsa ileride yaşayabileceği sorunların farkında olan Rusya enerji satışlarını çeşitlendirmek adına Çin ile yakınlaşmaya önem vermektedir. ABD hegemonyasına karşı oluşları, çok kutuplu dünya bakış açıları ve enerji ticaretindeki önemli konumları iki devleti ortak paydalarda buluşturmaktadır.   Temmuz 2001’de Rusya ve Çin, İyi Komşuluk ve Dostluk İşbirliği Antlaşması’nı imzalamışlardır. Bu antlaşma iki ülke arasındaki ilişkilerin ve işbirliğinin çerçevesini belirlemesi açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. İlgili antlaşmaya göre, taraflar birbirlerinin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine karşılıklı saygı içerisinde olacaklarını, birbirlerinin iç işlerine müdahale etmeyeceklerini, eşitliğe dayalı karşılıklı fayda temelinde barış içerisinde birlikte var olacaklarını taahhüt etmişlerdir (Özsağlam, 2019, s.79). 2012’de Stratejik İşbirliği Ortaklığı Anlaşmasını ve 2014’te Stratejik Ortaklık Anlaşmasını imzalamıştır. Uluslararası arenada attıkları adımlarda bu iki devlet birbirlerini desteklemektedir. Çin, Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi ve Ortadoğu’daki Suriye Krizi’nde Esad rejimini savunan politika izlemesini desteklemekte iken, Rusya da Çin’in Tayvan ve Güney Çin Denizi’ndeki politikalarına arka çıkmaktadır (Katıtaş, 2019, s.121). Rusya ve Çin arasındaki işbirliği özellikle ticaret konusunda öyle bir noktaya gelmiştir ki Rusya’nın 2022 yılı ihracat verilerine baktığımızda 114 milyar dolarlık büyük bir rakamla Çin birinci sırada yer almaktadır, aynı şekilde ithalatta da 76 milyar dolarla yine ilk sırada Çin’i görüyoruz. Rusya’nın ihraç ettiği ürünler arasında elbette başlıca enerji yani petrol gelmekte, Çin’den ithal ettiği ürünlere baktığımızda ise genel olarak elektrikli makina ve cihazlar görülmekte. (T.C. Ticaret Bakanlığı, 2023).


(T.C. Ticaret Bakanlığı, 2023).

Görüldüğü üzere karşılıklı olarak büyük bir işbirliği söz konusu olmuştur. Fakat diğer tarafta da göz ardı edilmemesi gereken bir rekabet ve asimetrik denge söz konusudur. Söz konusu grafikler incelendiğinde Rusya’nın daha önce enerji tedarikçisi konusunda Batı’ya alternatif ararken şimdi Çin’e bağlı bir hale evrildiği görülmektedir. Çin tarafında enerji konusunda bir bağımlılık olduğundan da söz edilebilir fakat Çin alternatif kaynaklar bulmakta Rusya’nın müşteri pazarından daha fazla çeşitliliğe sahiptir. Ekonomik anlamda Rusya’nın eli Çin’e göre gün geçtikçe düşük kalmakta bu durum da iki ülke arasında asimetrik bir denge oluşturmaktadır. Diğer taraftan Çin’in birincil etki alanı olarak Orta Asya bölgesi gözükmekte bu bölge üzerinde de söz sahibi olan bir diğer devlet Rusya’dır. Çin modern ipek yolu projesinin ana ayağı olarak gördüğü Orta Asya bölgeleri ile ekonomik anlaşmalar yapmakta ve yakınlaşmaktayken bölgeyi kendi arka bahçesi olarak gören Rusya bu konuda tedirginlikler yaşamaktadır (Katıtaş, 2019). Rusya açısından bir diğer tedirginlik noktası ise Çin’in fazla hızla büyümesi olmuştur, kimi Rus yazarlara göre ABD’den sonra Çin Rusya için ileride ekonomik anlamda büyük tehditler ve krizler oluşturma potansiyelini elinde barındırmaktadır (Kazımov, 2020).

Uzun vadede bakıldığında iki ülke açısından da ABD gibi bir tehdidin ya da başka bir deyişle ciddi bir rekabet unsurunun var olduğu sürece göreceli bir birlikteliğin beraber hareket etmenin olmamasının mümkün olmadığı söylenebilir. Her ne kadar ABD’ye karşı rekabet unsuru birleştirici bir tema yaratsa da tam tersi kendi aralarındaki rekabetin de ayrıştırıcı olabileceği unutulmamalıdır. Tarihlerine baktığımızda da ortaklık temalarından uzaklaşılan dönemlerin karşılıklı rekabet dönemleri olduğu Sovyetler zamanında dahi görülmektedir. İki ülke arasında enerji ve diğer ekonomik alanlarda bu denli işbirliği mevcutken ve çok kutuplu dünya görüşleri ağır basarken realist hareketleri beraber ilerlemek olmalıdır. Rekabet unsurları dengede tutulmalı ve daha iyi bir dünya düzeni için birlikte hareket etme ön plana konulmalıdır.

 

KAYNAKÇA

Özsağlam, M. T. (2019). Sınırlı Stratejik Ortaklık: Rusya-Çin İlişkileri. LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 10(1), 70-90.

Güneş, E. (2015). Çin-Rusya İlişkilerindeki Asimetrik Denge ve Amerika Birleşik Devletleri. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 70(4), 839-867. https://doi.org/10.1501/SBFder_0000002374

Katıtaş, G. (2019). Asya’da Çin ve Rus Bölgeselciliği: Modern İpek Yolu Projesi ve Avrasya Ekonomik Birliği. International Journal of Political Science and Urban Studies, 7, 119-141. https://doi.org/10.14782/ipsus.594463

Abdurahmanlı, E. (2023). Rusya ve Çin Arasında Azerbaycan Üzerinden Rekabet: İdeoloji, Diplomasi ve Ekonomik Araçlar. Strategic Public Management Journal, 9(16), 12-28. https://doi.org/10.25069/spmj.1206279

Kazımov, U. (2020). Rusya Çin ilişkileri ve soğuk savaş sonrası ilişkiler, Ahi Evran Akademi Sosyal Bilimler Dergisi, 1(1), 37-52.

Türkiye Ticaret Bakanlığı, 2023

Şahin, Yeliz (213), “Stratejik ortaklık ve stratejik rekabet arasında Rusya AB-ilişkileri”, İktisadi Kalkınma Vakfı, 74, Kasım 2013.

Kasım, Kamer (2011), “Rusya-Çin İlişkileri: Rekabet mi İş Birliği mi?”, USAK Analist, Kasım 2011 sayısı.

Çiçek, M. (2016). ÇİN- ABD REKABETİNDE GELİŞEN AB – ÇİN İLİŞKİLERİ. Barış

Araştırmaları ve Çatışma Çözümleri Dergisi, 2 (2), 1-40.

Çelik, H. "On dokuzuncu yüzyıl Doğu Asya Sistemi’nde dengeleme politikaları: Kore-

Rusya ilişkileri örneği". Cappadocia Journal of Area Studies 2 (2020 ): 127-142