Cinder | Ay Günlükleri Serisi
Gelecekte bile hikâyeler "Bir varmış bir yokmuş." diye başlıyor.
Peri masallarını gelecekte, Beşinci Dünya Savaşı'ndan sonraki versiyonuyla bir kez daha okumak isteyenler için bu seri altın niteliğinde.
Serinin ilk kitabı Cinder ise üvey anne ve kız kardeşler, balo, balkabağından araba ve kayıp bir ayakkabı detaylarıyla çok iyi bildiğimiz Sindirella'nın alternatif bir evrende geçmekte olan hikâyesi.
Karakterimiz Cinder, hem bir mekanik ustası hem de sayborg ama bu ikinci bilgi, herkesten özenle saklamayı tercih ettiği bir özelliği. Çünkü artık android ve insanların bir arada yaşadığı Yeni Pekin'de sayborglar pek de saygı gören varlıklar değil.
Üstelik ülkede yıllardır sürmekte olan ölümcül bir virüs dolanırken, tedavi için sayborgların kullanılması da bu duruma pek yardımcı olmuyor.
Pazardaki dükkanında kendisi için oldukça sıradan sayılabilecek bir hayata sahip Cinder'ın dengeleri, ülkede dolanmakta olan virüs ve Prens Kai'nin aynı günde kapısını çalmış olmasıyla değişiyor. Ve bize okuduğumuz bu kitabı sunuyor.
Üstelik sakladığı tek şey bir sayborg olması da değil. Ama diğerini, kendisi bile çok sonradan öğreniyor. Hem de bu bilgi dengeleri yerinden oynatacak kadar büyük olmasına rağmen.
Yaklaşık üç yüz sayfalık bu kitap oldukça rahat bir okunuşa ve sürükleyiciliğe sahip. Bir çırpıda kolaylıkla bitirilebilecek nitelikte.
Puanım: 8.5/10
Buradan itibaren yazı spoiler içermektedir.
Çok iyi bildiğimiz masala tamamen bambaşka bir dünya yaratılması ve ortaya koyulan Cinder karakteri, hafızamızdaki Sindirella'yı tazeleyecek nitelikte yenilikçi, ferah ve merak uyandırıcıydı.
Karşımızda oldukça güçlü, yaşadığı olumsuzluklara ve kötü koşullara rağmen çalışkan, işini severek yapan bir karakter var. Yine de bu olumlu yanlarının yanında, göze batan bazı küçük pürüzler hissettirmediğini söylemek yalan olur.
Benim için bunlardan ilki, okuduğumuz karakterin baş kaldırır, lafını sakınmayan nitelikte olmasına rağmen bazı olaylarda şaşırtıcı şekilde altta kalması oldu.
Kitaptaki bilindik olumsuz durumların birkaçı fazla klişeye kaçılmış gibi hissettirdi. Çoğu olayda Cinder'ın Ahri ve üvey kız kardeşine baş kaldırmasını beklediysem de biraz hüsrana uğradım açıkçası.
Hüsrana uğradığım bir diğer konu da olayların kitabın içine dağılış şekliydi. Bazı olayların olması gerektiğinden daha kısa geçildiğini hissettim. Hikâyedeki yan olaylar ve karakterler güzeldi ama yazılmış olmak için yazılmış, biraz yüzeysel geçilmiş gibiydi.
Belki biraz daha uzun olmasını ya da daha hızlı bir giriş yaparak daha detaylı değinmesini tercih edebilirdim.
Ek olarak Prens Kai'nin de, Cinder'ın hem bir sayborg hem de Aylı olduğunu öğrendiğindeki tepkisini daha çok görmek isterdim. Bu kısımlar bana kitapta yarım kalan bir şeyler varmış gibi hissettirse de devam kitaplarında bu detaya ulaşabilmeyi umuyorum.
Bunun dışındaki her şey, ortaya çıkarılan karakterler, asıl hikâyenin yazarın hayal gücüyle yoğrulmasıyla ortaya çıkan bu eşsiz eser fazlasıyla tatmin ediciydi. Eski masalları bir de bu gözden okuma şansı vermesinin yanında ezbere bir şey okuyormuş gibi hissettirmemesi yönünden de oldukça başarılıydı.