Cinler ve İnsan Psikolojisi
Bu benzerlik ve kanıtlanamamışlık sizi derinliğe çekecek.
Bu konuyu elbet hangi dinden olursanız olun, hangi görüşe sahip olursanız olun mutlaka bir kez araştırmışsınızdır veya kulaktan duyma bilgilerle bu konu hakkında pirinç tanesi kadar olsa da bilginiz vardır. Cinler dediğimiz diğer deyişlerle üçüncü boyut yaratıkları, paranormal varlıklar, elektromanyetik dalgalar diye adlandırdığımız ve hala tam olarak kanıtlanamamış bir kavramdır.
Daha doğru anlayabilmek için isterseniz en bilinen olay olan “Kıbledere (Davutlu) Köyü”nü inceleyelim. İşte karşınızda;
İlk önce Kıbledere Köyü’nün içinde geçen olayları anlatmakla başlayalım. “Muğla'nın Kıbledere Köyü, 1986'da gerçekleşen bir olayla dikkatleri üzerine çekiyor. Bu olaya göre, köyün cinler tarafından basıldığı ve paranormal olaylarla dolu bir yer haline geldiği söyleniyor. Ancak, bu hikaye gerçeklikten çok kurgusal bir öykü gibi görünmektedir. Kıbledere Köyü gerçek bir yer olup, Muğla'nın doğal güzelliklerine ev sahipliği yapan köylerinden biridir. Ancak, cinlerin köyü basma olayı asla kanıtlanamamıştır. Haberlere konu olan iddialarla ilgili detaylara bakıldığında, yetkililerin olayların nedeni olarak içme suyuna karışan bir mikroptan kaynaklandığını aktardığına ulaşılmaktadır.”
Gördüğünüz gibi bilimsel olarak içme suyu detayına değinerek bu dava böylelikle son bulmuş ve hala yaşanılan durumların genel olarak bütünü kanıtlanamamıştır. Dilerseniz diğer perspektiften bakalım.
Biliyorsunuz ki Kıbledere Köyü’nün hikayesi filme konu olmuştur. Türk Yapımı “Dabbe 4” adlı filmde bu olay yer almaktadır. Ancak içerisinde geçen olayların bir çoğu yaşanılan olaylardan kurgulanmıştır.
“1986 yılında Muğla'da Bilal Duran ve Remzi Karaduman Sare adında bir cinnia dan yardım alarak defineyi bulurlar ve defineyi bulduktan sonra Bilal Sare adlı cini gömmeye karar verir. Sare gömüldükten sonra Sarenin mensup olduğu cin kabilesi Bilal’in ilerde doğcak olan kızı Kübrayı lanetler. Kübra 24 yaşına geldiğinde kına gecesinde cinlerin saldırısına uğrar ve içinde büyüyen çok güçlü lanetli varlığın tehditi altına girmiştir. Olaylar yaşandıktan sonra psikolojik sorunlar nedeniyle hastaneye kaldırılır. Bunun haberini alan Dr.Ebru Karaduman (Remzi Karadumanın kızı) çocukluk arkadaşı kübraya yardım etmek için cinci Faruk Akat'a götürür Akat bir takım kayıtlar ve cin çıkarma seansları uygular ve Kübra kurtulur. Bir süre sonra oyuna geldiğini anlayan Dr.Ebru için artık çok geçtir. Kübranın annesi ve ablası Dr.Ebruyu diri diri gömer ve Faruk Akat kuyuya atar Akat bir şekilde köylüler tarafından kuyudan çıkartılır. Dr.Ebru Karaduman’ın akıbeti ise tam olarak bilinmiyor. Olaylardan sonra Faruk Akat bilincini kaybetmiştir ve hiçbir şey hatırlamamaktadır.
(bkz: https://www.akittv.com.tr/amp/suc/haber/40437-turkiyede-bir-dehset-kibledere-olayi)
Şimdi gelin biraz bu durumu insan psikolojisi açısından yorumlayalım. Arkadaşlar ilk önce Bilal Ve Remzi’nin, insanın varoluş temellerinden biri olan “Açgözlülük ve Doyumsuzluk” konusunu burada çok açık bir şekilde görebiliyoruz. Normal standart bir köy hayatı yaşamaktan bıkan ve zenginliğin o şehvetli dürtüsünü yaşamak isteyip gözleri boyanan bu iki insanın tüm köye ve kendi ailesine yaşatılan kötü durumları görüyoruz. Tabi ki hala kanıtlanabilir bir durumu yok. Fakat din üzerinde bu konular tartışmasız bir şekilde buraya varıyor. Sonrasında yaşanılanlar ise hiçbir suçu olmamasına rağmen yardım etmek isteyen Faruk Hoca’ya ve Dr. Ebru Karaduman’a yansıyor. Sare adlı cinnia denen varlık burada tek başına yer almıyor. Tehlikeli bir kabileden olduğu bilinen veya en azından kabul edilen bir varlık. Sare adlı cinnia Bilal’in kızına aynı durumu yaşatmak istemiştir. Yani “Kana kan, dişe diş” durumu üzerinde durmuşlardır. Hırs, kin, nefret insani duygulardır. Burada ki cinnia aynısını Bilal’in kızına uygulamak istemiştir. Farklı bir varlık, insani duygular taşıyor ve uyguluyor. Çok benzer değil mi? Peki ya Faruk Hoca’nın yardım etmek isterken kuyuya atılıp üstüne hafıza kaybı yaşayarak olayları hatırlayamaması? Faruk Hoca hafıza kaybı yaşamasaydı belki de olaylar daha açıklanabilir ve bilmediğimiz çokça fazla ayrıntıla ulaşabilirdik. Böylelikle daha çok soru, daha çok cevap ve belki daha çok açıklanamayan sorular da ortaya çıkabilirdi.
Arkadaşlar ilk önce söylenmesi gereken şey açgözlülük ve doyumsuzluk asla iyi bir şey değildir. Hem bu olay üzerinden hem de gerçek hayatımızda bizi çokça farklı kötü durumlara sokabilecek hatalara yol açabilir. Kumar borcundan hayatlarını bitiren, bu gibi durumlardan dolayı borçlarını ödeyemeyen insanların kendilerini hapislerde çürütmesi veya varını yoğunu yok etmesi gibi geri dönüşü olmayan sorunlara yol açar.
Şimdi asıl bu gibi durumlarda bulunmaya karşın ne yapmanız gerektiğini söyleyelim;
İlk olarak bir uzmana yani psikoloğa, sonrasında ise psikoloğunuz uygun görürse psikiyatr’a giderek ilaç tedavisine başlamanız en mantıklı çözüm olacaktır. Lütfen bu gibi durumları deli damgası yiyeceğim diye düşünerek ertelemeyin. Başkaları sizin hayatınızı yönetmiyor. Siz kendi hayatını yönlendiriyorsunuz. Başkalarınızın ne dediği sizin için bu gibi durumlarda kesinlikle önemli olmasın. Önemli burada SİZSİNİZ! Belki sonrasında durumlarınızın ne kadar stabil olup olmadığına bağlı olarak doktorunuz sizi yanınızda görmek isteyebilir. Hastaneye yatış için sevk ettirmek isteyebilir. İnanın bana eğer doktorunuz böyle bir şey isterse yapmanız gereken kendi içinizi rahatlatarak ve güvenerek kabul etmeniz. Evde veya dışarda yaşadıklarınız sizi istemsizce tetikleyebiliyor olabilir. Şunu da unutmayın. Kendi inanışınıza göre tabi ki içinizi rahatlatacaksa bir hocaya gidebilirsiniz. İyi araştırarak gerçekten faydası dokunacağını düşündüğünüz bir hocaya giderek sorunları kendi açınızdan da halledebilirsiniz. Unutmayın; Hayat çok kısa. Okuduğunuz bu yazının 3-4 dakikası bile bir daha asla geri gelmeyecek. Kendi değerinizin farkına verin ve bu durumları karanlıktan aydınlığa çekin. Her bir gecenin bir sabahı olduğu gibi.