Deniz Haydutluğu Ve Korsanlık

Deniz Haydutluğu ve Korsanlık Farkları

GİRİŞ

Korsanlık ve deniz haydutluğu kavramları birbirlerine sıkça karıştırılmaktadır. Fakat bu kavramlar tamamen birbirine bağlı ya da birbirinden kopuk hallerde değillerdir. Yazımızda öncelikle korsanlık üzerinde durup, Orta Çağ korsanlığa dair daha spesifik değerlendirmeler yapacağız. Ardından deniz haydutluğu, deniz haydutluğunun tanımı, bu konuya dair uluslararası hukukta atılan adımlar ve birkaç sözleşme zikredilip konuya dair temel bir bilgi vermek amaçlanmaktadır. 

KORSANLIK

Korsan kelime anlamı olarak Türk Dil Kurumu sözlüğünde “gemilere saldıran deniz haydudu; deniz hırsızı” olarak belirtilmiştir. Sözlükte korsana deniz haydudu olarak tabir edilse de aslında korsanlık deniz haydutluğuna göre daha “legal” bir kurum olarak yer almaktadır. Korsanlık Orta Çağ’da devletler tarafından icazet verilerek denizlere çıkan kaptanlara verilen addır. Orta Çağ’da bir kaptan korsan olarak denize sefere çıkmak istiyorsa veya bu ad altında faaliyetlerde bulunmak istiyorsa bayrak devletinden izin almalı, bu bayrak devletinin barış anlaşması içerisinde olduğu devletlerin gemisine saldırmamalı, bayrak devletiyle organik bir bağ içinde yer almalı ve bu devletin kurallarına uymak zorundaydı. Bu dönemin korsanlarının yapısına bakacak olursak daha çok hafif ve hızlı hareket edebilen, manevra kabiliyeti yüksek gemiler tercih edilmekteydi. Korsan gemilerinin amacı karşı gemiyi batırmaktan ziyade bu gemiyi sağlam ele geçirip, yüklerini yağmalamak, tayfasını esip alıp demirlendiği limanda satmaktaydı. Korsan gemilerinin hiyerarşik yapısına bakıldığında dönemin aksine herhangi bir siyahinin de kaptan olabildiği, alt tabaka-üst tabaka ayrımının yapılmadığı bir ortam bulunmaktadır. “Korsan dünyasında kozmopolitiktik ve özgürlük yadsınamaz bir gerçektir.”1 Bu dönemdeki korsan gemilerinde geleneksel hiyerarşi ortadan kalkmış bulunmaktadır. Bu dönemdeki korsanlar uluslararası hukuk tarafından meşru, siyasi ve diplomatik aktörler olarak herkes tarafından kabul edilmiş bulunmaktadır. Korsanlar, taşıdıkları bayrak ülkesinin kendilerine sağladığı hakları sonuna kadar kullanmakta, bu haklardan feragat etmemek için genellikle bir bayrak taşıdıkları görülmekteydi. On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru Avrupalı ve Amerikalıların bakış açısının değişmesiyle korsanlık önemini ve meşruiyetini yitirmiş 1856 Paris Deklarasyonuyla da ilk olarak yasaklanmıştır.

Akdeniz’de Cezayir kıyılarında sıkça yer alan korsanlar hem kendi ülkeleri adına hem de demir attıkları limana hareket getirdikleri için halklar tarafından benimsenmişlerdir. Özellikle Osmanlı’da “levent” olarak adlandırılan denizcilerimizin birçoğu korsanlıktan yetişmiştir. Buna rağmen yaptıkları iş ve dönemin konjonktüründe korsanların statüsü kendileri din uğruna gaza yapanlar noktasına dahi çıkartmıştır. İşte o dönemin korsanlık kavramıyla günümüz deniz haydutluğu kavramının asıl farkı burada doğmaktadır.

1.Fotoğraf: Danimarka Milli Arşivleri. Hans Ellertsen komutasında Saint Croix’ya giden de Friede isimli gemiye verilmiş 5 Ocak 1781 tarihli bir Danimarka patentesi.


2.Fotoğraf: Göteborg bandıralı Sara adlı gemi için verilen 12 Haziran 1799 tarihl bir başka patente. (GÜRKAN, Emrah Safa, Sultanın Korsanları, sf.431-432.)

(Yukarıda kaynağı belirtilen yerlerden alınan belgeler o dönemki korsanların meşruiyetine dair bilgi vermesi açısından eklenmiştir.)

 

DENİZ HAYDUTLUĞU

Yukarıda deniz haydutluğu ve korsanlık terimlerinin birbirlerinden farklı olduğunu anlatmaya çalıştık. Şimdi bu farklara bir de deniz haydutluğu açısından bakalım. Orta Çağ’da değindiğimiz gibi korsanlık resmi bir kurumdur. O dönem bugünkü “deniz haydutluğu” kavramına uyuşacak kavram “piratlık” kelimesi olmuştur. Türk Dil Kurumu sözlüğünde direkt olarak “deniz haydutluğu” tanımlamasa da haydutluk kelimesine bir tanım getirmiştir. Bu tanımda göre “haydut”, silahlı soygun yapan, yol kesen kimse; harami, şaki” olarak verilmiştir. İşte günümüzde deniz haydutluğu bu gayri resmîliğiyle öne çıkmış, devletler tarafından desteklenmemiş ve uluslararası topluma, halklara zarar vermiş bu yüzden engellenmeye çalışılmıştır.

Bu çalışmaların sonucunda birden çok anlaşma, deklarasyon hazırlanmıştır. Bunlara örnek verecek olursak:

“Korsanlık veya deniz haydutluğuna ilişkin ilk hukuki belge 1856 Paris Deklarasyonu’dur. Bundan sonra, 1889 Montevideo Sözleşmesi korsanlığı/deniz haydutluğunu önlemenin insanlığın sorumluluğunda olduğunu kabul etmiştir. 1937 Nyon Anlaşması Akdeniz’de tanımlanamayan saldırıları deniz haydutluğu olarak nitelendirmiştir.15 Deniz haydutluğunun ilk tanımı örf ve âdet hukuku kuralını kodifiye eden 1958 Açık Deniz Sözleşmesi’nde yapılmıştır.16 Günümüzde deniz haydutluğuna dair temel hükümler 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (1982 BMDHS)’nin 100-107. maddelerinde düzenlenmiştir. Herkes tarafından benimsenen genel bir tanım olarak kabul edilmemekle birlikte, 1958 Açık Deniz Sözleşmesi’nin 22. maddesindeki tanım 1982 BMDHS’nin 101. maddesinde de yer alır.”2

Bu çalışmalarla deniz haydutluğuna bir tanım konmaya çalışmış, bu tanım etrafında haydutluk engellenmeye ve zararları azaltılmaya çalışılmıştır.

BMDHS madde 101’de deniz haydutluğunun tanımı şöyle verilmiştir:

Deniz Haydutluğunun tanımı:

Aşağıda sayılan fiillerden herhangi biri deniz haydutluğunu teşkil eder;

a.    Bir özel geminin veya bir özel uçağın mürettebatı veya yolcuları tarafından:

                                             i.         Açık denizde, bir gemiye veya uçağa veya bunlardaki kişi veya mallara karşı;

                                           ii.          Hiçbir devletin yetkisine tabi olmayan bir yerde, bir gemiye veya uçağa, kişilere veya mallara karşı, kişisel amaçlarla işlenen her türlü yasa dışı şiddet veya alıkoyma veya yağma fiili;

b.    Gemiye veya uçağa deniz haydudu gemi veya uçak niteliğini veren olaylara ait bilgisi olmak kaydıyla bir geminin veya bir uçağın kullanılmasına isteyerek katılma fiili;

c.     a) ve b) fıkralarında tanımlanan fiillerin işlenmesini teşvik eden veya bunları kolaylaştırmak üzere işlenen her fiil.

 

Tanımda da görüldüğü gibi deniz haydutluğu bir nevi eşkıyalık olarak tanımlanmış ve diğer belgelerle de desteklenerek tamamen yasaklanmış ve ayıplanmış bir fiil haline gelmiştir.

Bunun yanı sıra bir deniz haydutluğunun dört temel unsuru bulunmaktadır:

1.    Hukuka Aykırı Fiil Olma Şartı: Bu aykırılık uluslararası hukuk tarafından belirlenecektir.

2.    Özel Amaç Şartı: Tanımda özel amacın sınırı belirlenmemiştir. Ekonomik, politik, ideolojik vb. nedenlerle olabilir.

3.    İki Gemi Şartı: Hukuka aykırı fiil bir gemiden başka bir gemiye gerçekleştirilmektedir.

4.    Açık Deniz Şartı: Hukuka aykırı fiil açık denizde gerçekleştirilmelidir. Devletlerin egemenlik alanlarına giren sahada zaten devlere tam yetki verildiği için açık deniz şartı aranmıştır. Bu konuda birçok muhalif görüş bulunmaktadır.

Görüldüğü gibi deniz haydutluğu belirtilen tanımda ve unsurlarında yapılan eylemler için gerçekleştirilmiştir. Deniz haydutları bu kapsama giren herhangi bir devletle organik bağları olmayan korsanlığın aksine gayri resmi yapılardır.

Deniz haydutları son yıllarda sayıca azalsa da belli dönemlerde ortaya çıkıp yaptıkları eylemlerin sayısı artmaktadır. Son yıllarda özellikle Somali kıyılarında, Somali devletinin güçsüz kalması nedeniyle etkinliklerini iyice arttırmışlardır. Somali kıyıları ve Dünya genelinde deniz haydutları deniz ticaretine her yıl 16 milyar dolar zarara uğratmaktadır. Bunun yanı sıra yolcu taşımacılığındaki güveni de zedelemektedirler.

Bu zarar sonuçlarında devletler deniz haydutlarına çare aramak zorunda kalmışlardır. Bu iş birliğini sağlamak zaman alsa da BMGK kararları ile üç farklı güç kurulmuştur:

“Bu kapsamda, 25 ülkenin katılımıyla ABD’nin önderliğinde oluşturulan “Birleşik Deniz Kuvvetleri (Combined Maritime Forces-CMF)”, AB’nin oluşturduğu Avrupa Birliği Deniz Kuvvetleri (EU NAVFOR) ve NATO’nun bölgeye gönderdiği kuvvetler uluslararası hukuk ve konuyla ilgili BMGK Kararlarına uygun şekilde Aden Körfezi ve Somali bölgesinde güvenliği sağlamak amacıyla faaliyet göstermektedir.”2

“ABD Somali kaynaklı deniz haydutluğu eylemleri ile mücadele amacıyla esasında bölgede görevli çok uluslu CMF67 bünyesinde Türkiye dâhil 28 ülkenin katılımıyla 8 Ocak 2009 tarihinde Birleşik Görev Kuvveti- 151 (Combined Task Force-151/CTF-151) oluşturmuştur.”2

SONUÇ

Görüldüğü gibi deniz haydutluğu ve korsanlık birbirinden farklı kavramlar olarak yer almıştır. Korsanlık daha resmi bir kurum olarak yer alırken deniz haydutluğu tamamen zararlı bir kurum olarak kabul edilmiştir. Bunun sonucunda devletler iş birliği yaparak bu zararı giderme çalışmaları yapıp deniz haydutluğuna engel olmayı denemektedir.

Aslında bakıldığında korsanlıktan deniz haydutluğuna doğru bir evrimin olduğunu söyleyebiliriz. Korsanlar devletleri için mücadele eden, öldüğünde “şehit” olarak kabul edilen bir kavramken, tüm toplumların dışladığı bir kuruma dönmüştür.

Deniz haydutlarıyla mücadele kapsamında zarar uğrayan ülkelere yargılama yetkileri verilmiştir. Her devletin bu konuda yetkisi bulunmakta ve haklarını kendi yollarıyla arama hakkı vardır.

Deniz haydutluğunu engellemek için yapılması gereken en önemli şey Dünya’daki devletler arasında refah oranını eşitlemektir. Somali örneğinde olduğu gibi güçsüz devletler egemenliğini yansıtamadığı için bu sorunlar karşımıza çıkmaktadır. Aslında bütün sorunların çözümü olduğu gibi bu sorununda çözümü: Eşit refahlıkta bir Dünya düzeni kurmaktır!

 

KAYNAKÇA

1-   GÜRKAN, Safa Emrah, Sultanın Korsanları, Kronik, İstanbul, 2023.

2-   TOPAL, Ahmet, Uluslararası Hukukta Deniz Haydutluğu ve Mücadele Yöntemler, AÜHFD

3-   ÇALIK, Tacettin, Uluslararası Hukukta Deniz Haydutluğu ve Somali Açıklarındaki Deniz Haydutluğu ile Mücadele, Hacettepe HFD

4-   KIZILSÜMER ÖZER, Deniz, Uluslararası Hukuk ve Denizde Yasadışı Faaliyetlerin Önlenmesi, D.E.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 17, Sayı: 2, 2015, s. 27-62 (Basım Yılı: Nisan 2016)