Devlet ve İdeolojik Aygıtları

Althusser'in devlet ve ideolojik aygıtları hakkındaki görüşleri.

Bu yazı, Louis Althusser’in “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları”(DİA) isimli eserinin “Devletin İdeolojik Aygıtları (DİA’lar) Üstüne Not” başlığı altında ele aldığı üç bölüm üzerine yazılmıştır.

Althusser ilk bölümde, 1969-70 yıllarında kaleme aldığı yazının yanlış anlaşıldığını belirtmiştir ve bunu düzeltmek istemektedir. O dönem yazdığı yazıya “işlevselci” damgasının yapıştırıldığını fakat aslında yapıtında “sınıf mücadelesi”ni ele almak istediğini ve DİA’lar içerisinde sınıf mücadelesinin önemine dikkat çekmek istediğini söylemektedir.

Öncelik olarak bir mücadeleyi ele almak istediği için, işlevselcilik ile herhangi bir bağı bulunmamaktadır. Althusser “Yapısal Marksizm”in önde gelen savunucusudur. Yapısal Marksizm’e göre; Üretim ilişkileri toplumun yapısal temelini oluşturmaktadır. Buna göre, üretim ilişkileri bütün toplumu etkilemektedir. Peki hangi yönden etkilemektedir?

Üretim araçlarının mülkiyetinin belirlenmesi, toplumdaki sınıfsal durum ve sınıflar arası mücadeleye belirleyen yapıyı etkilemektedir. Sınıf mücadelesinde egemen olan bir sınıf vardır ve bu sınıf toplumu ideolojik açıdan yönlendirmektedir. Egemen ideoloji hiçbir zaman tam anlamıyla tamamlanabilen bir şey değildir ve sürekli yeniden başlaması gerekir. Tamamlanamamasının sebebi birden fazladır. Bu sebeplere bakacak olursak;

  • Yeni bir egemen sınıf oluştuğu zaman eski egemen ideolojinin etkisini üzerinden atamaz ve kendini tamamlayamaz.
  • Ezilen durumda olan sınıf kendi ideolojisini oluşturmaya çalışır ve bu sebepten egemen ideolojiye karşı bir tehdit oluşturur.
  • Üretim biçimi değiştiği vakit, egemen ideoloji de değişime uğramalıdır.

Althusser açısından bu sebepler ideolojinin oluşumunda bir süreçtir ve sınıf mücadelesinin bir parçasıdır. Egemen sınıf, var olan ideolojiyi kendi egemenliği ile birleştirmeye çalışır. Bu durum açısından egemen sınıf bütün çelişkilerin üstesinden gelmeye çalışmaktadır fakat başarılı olamaz. DİA’lar egemen sınıfın yanında kendini göstermektedir çünkü, egemen sınıf kendi hakkını kaybetmek istemez ve yardım alır. Egemen sınıf DİA’lardan yardım alıyor ise, bu durum bir sınıf mücadelesi olduğunun da kanıtı demektir ve alt sınıfların bir direnişi olduğunu göstermektedir.

İkinci bölüme geçtiğimizde, Althusser siyasi partilerin devletin ideolojik aygıtlar içerisindeki yerinden bahsetmeye başlamaktadır. Siyasi partiler bir devletin ideolojik aygıtı değil, ideolojik aygıtın içerisinde bulunan parçalardan bir tanesidir. Bu noktada devletin aygıtlarını, “Baskı Aygıtı” ve “Siyasal İdeolojik Aygıtı” olarak ikiye ayırır. Siyasal partilerin, ideolojik aygıt olduğu düşüncesini anlayabilmek için bu iki ayrımı bilmek gerekir.

Baskı Aygıtı: Egemen sınıfın iktidarını korumak için kullanılan fiziksel güç ve şiddet araçlarıdır. Ordu, polis ve adalet sistemini kapsamaktadır. Devletin en sert göründüğü yerdir.

Siyasal İdeolojik Aygıtı: Egemen sınıfın ideolojisini yaymak için kullanılır. Eğitim sistemi, din, medya ve kültürel kurumları kapsamaktadır. Temel amacı, egemen sınıfının yönetimini meşrulaştırmaktır ve belirli bir devletin siyasal sistemini ifade etmektedir. Bu sistem belirli bir gerçekliği dayatmaya çalışır.

Althusser, siyasal sistem ile sınırlı bir gerçeklik sunulduğunu gözlerimizin önüne serer. Sistem içerisinde yapılan hileler, insanların “gerçekleri” olur ve insanlara “özgür” oldukları gösterilir. Siyasal partiler bu sözde gerçekler üzerine kurulur. Öyleyse birey sözde özgürlüğe inanarak seçim yaptığını düşünür fakat asıl düzene bakıldığında, sınıf mücadelesinde karşı karşıya gelmiş olan grupların oluşturduğu gerçeklikte yaşamaktadır. Eğer ki sınıf mücadelesi yeterince gelişmiş durumdaysa gerçekler açığa çıkabilir. İşte bu durum siyasi partilerin az da olsa gerçekliği yansıttığını göstermektedir.

Althusser, ideolojik aygıt içerisinde bulunan parçaları anlattıktan sonra, üçünce bölüme geçer ve bu bölümde de devrimci işçi sınıflarının mücadelesini ele alan partilere değinmektedir.

Bu partiler kendileri dışındaki siyasi partileri de etkilemektedir. Devrimci işçi partileri, hükümetin tarafında değil; karşısında yer almaktadırlar. Hükümetin düşmanı olarak onları devirmeye çalışmaktadırlar çünkü burjuva düzenine karşı gelirler. Amaçları, sınıf mücadelesini bütün emekçilere yaymaktır.

Althusser açısından bu partiler, hükümet partilerinin içerisindeymiş gibi gözükseler dahi amaçları onlarla bir olmak değildir. Fakat bu şekilde davranmaları hatalı olacaktır çünkü parti eğer ki pratikte devlet ile bütünleşmişse, o rejimi yıkamaz hale gelecektir. Bundan dolayı işçi partilerinin hiçbiri hükümet partisi gibi davranamaz çünkü bu şekilde davranmaya çalışırsa devlet tarafından yutulacaktır.

Devrimci işçi partilerinin tek bir amacı bulunur ve bu da sınıf mücadelesini daha da yaygınlaştırmaktır. Bunun için de düşünceleri çerçevesinde toplanan bir kitleye sahip olmaları gerekmektedir. Burjuva olan partiler ise düşünceleri çerçevesinde toplanan bir kitleye ihtiyaç duymazlar çünkü kullandıkları araçlar ve toplumsal düzenleri; onlar için bir kitle oluşturmaktadır. Bu kitlenin oluşumu çok kolaydır çünkü korkuları dolayısıyla ya da çıkarları doğrultusunda ona inananmış olanları içinde barındırmaktadır.

İşçi partileri ise bunlara sahip olamaz. Onlar sadece inanç içerisinde olanları barındırmaktadırlar. Sadece ona inanları içerisinde barındırdığı için aynı düşüncede bir araya gelmeleri daha kolaydır. İşçi sınıfı partileri üyeleri tümüyle ekonomik, siyasal ve ideolojik düzene karşı mücadele ile mevcut düzen üzerinde değişimi isteme konusunda birleşmiş durumdadır. Althusser açısından, izledikleri yol Marksist Kuram tarafından da desteklenmelidir ve burjuvayı bu şekilde ortadan kaldırmaları gerekmektedir. İşçi sınıflarının bu mücadelesi, proletarya ideolojisinin temelini oluşturacaktır.

Öyleyse işçi partilerine kısaca bir bakmak gerekirse, işçi sınıfı partileri her ne kadar diğer partiler gibi gözükse dahi onlar gibi değildir çünkü tek dayanakları onlara inanan topluluk ve kendi inançlarıdır. Herhangi bir DİA yardımı alamazlar. Aynı zamanda Althusser’e göre, işçi sınıfının mücadelesi sadece işçiler için eşitlik isteyen bir mücadele değil; sınıflar arası eşitsizliğin mücadelesidir. Egemen ideolojinin buradaki yeri, aslında burjuvaziyi kontrol eden yapı olması ve işçi sınıfının başkaldırısını susturmasında görülmektedir.

Sonuç olarak baktığımızda, işçi sınıfı kendini egemen ideolojiden kurtarmaya çalışmaktadır. İşçi sınıfı eğer ki kendini egemen ideolojiden ayırabilirse özerkliğini kazanabilir olacaktır. Bunun yaşanabilmesi için de uzun süreli bir mücadele gerekir. Bu mücadelenin sonunda, işçi sınıfı burjuvaziyi kendi egemenlik biçimiyle yenilgiye uğratmak zorundadır.