Diktatör Filminin İkonikliği ve Diktatörleri Çok İyi Bir Şekilde Eleştirmesi Üzerine
Wadiya Neresi?, Diktatörlerin Tipik Özellikleri ve Diktatör Filmi Ne Anlatıyor?
Diktatörlük, bir kişinin veya küçük bir grubun etkili anayasal sınırlamalar olmaksızın mutlak güce sahip olduğu hükümet biçimidir. Bugün, diktatör kelimesi git gide daha fazla özgürlükçü değerlerle büyüyen insanlar için negatif bir anlam taşımaktadır.
2011'de Tunus'da başlayan Arap Baharı ile Arap devletleri ülkelerinin başındaki diktatörleri atmaya çalıştı.
Sacha Baron Cohen'in başrolde oynadığı ve senaryosuna katkıda bulunduğu, 2012 yapımı olan Diktatör (the Dictator) filminin bir diktatörü konu alarak başta diktatörleri eleştirip daha sonra ise birçok konuda dalga geçtiği meselelerle ilgili kısa analizlerden bahsedeceğim.
Filmin konusu: Adı Wadiya olan küçük, diktatörlükle yönetilen bir ülkenin nükleer silah gücünün arttığı ve ülkenin diktatörü olan General Alaaddin'in BM denetçilerinin ülkeye almaması sonucunda gözler yine Wadiya'nın üstünde oluyor ve dünya siyasetinde söz alan ülkeler, Wadiya'nın demokrasi rejimine geçmezse sonuçlarının çok ağır olacağını söylüyorlar.
Öncelikle film 'Kim Jong İl'in Sevgi Dolu Anısına' diye başlayarak oldukça absürt olacağı mesajını veriyor zaten.
Alaaddin doğduğunda annesinin 'ölmesi' bana fazlasıyla garip geldi çünkü 'Wadiya standartları'na göre annesi uygun bir veliaht (uygunluk kriteri: erkek olması) doğurmuştu.
Yedi yaşında iktidara gelen Alaaddin her konuda 'fazlasıyla başarılı' olması dikkat de çekmiyor değil ülkede özellikle spor, sağlık, filoloji, oyunculuk ve tabii ki de siyaset alanlarında. Koşulları kendisi için kolay hale getiriyor sadece kendi egosunu daha fazla doyurmak için (Koşu yarışı sahnesi ve İngilizce kelimeleri 'Alaaddin' olarak çevirmesi buna bir örnek.). Filmin devamında sadece bir ya da iki yönüyle demokrasinin bazı özelliklerine sahip ülkelerin güç gösterme tutkularıyla ilgili şakalar da fazlasıyla yaygındı.
Uranyumdan silah yapmalarına çok az kaldığının müjdesini verdikten sonra tamamen 'barışçıl' amaçlarla diyip gülmesi gerçekten mükemmel bir sahneydi. Bugün dünyadaki ülkelerin çoğunun 'biz savaş istemiyoruz, savaş kimsenin yararına değil ama...' diyip en güçlü silahlara sahip olmaları her zaman kafamı karıştıran bir konu olmuştur. Olası bir savunma durumu için silahlanma kabul edilebilir fakat şu an belirli ülkeler savaşa girse bütün insanlığı yok edecek kadar ağır silahları var, bu da bir caydırıcılık aslında. Taraflarda çok fazla nükleer vb. silah olması, tarafları caydırıcılığa iter buna 'nükleer caydırıcılık' deniyor ve bunu Soğuk Savaş'ta da gördük.
Alaaddin'in yaptığı gibi onun fikirleriyle ters düşen, dalga geçen ya da ona kötü hissettiren herhangi biri için hemen idam emri vermesi de bizim bildiğimiz tipik diktatörlerin özelliklerinden. Daha önce fazlasıyla bu tip olaylar duyduk, diktatörle aranızda kesinlikle herhangi bir çelişki hatta sağlıklı bir tartışma bile olmamalı ve olamaz da.
Her diktatör gibi Alaaddin de Amerika'dan ve Birleşmiş Milletler'den nefret ediyor. Bugün dünyada bir çok ülkenin Amerika, hatta BM ve BM Güvenlik Konseyi ile problemleri olsa bile ki BM Güvenlik Konseyi belirli konularda çokça eleştirilir, yine de barış, iş birliği ve insani değerler ilkelerini benimseyen bir kurumun bir diktatör tarafından sevilebileceğini düşünmüyorum.
Alaaddin de her diktatör gibi fazlasıyla ırkçı ve cinsiyetçi özellikle markette Zoey'e 'Okuyan kadınları severim tıpkı paten kayan maymunlar gibi, beni eğlendiriyorlar' ya da filmin sonlarına doğru yaptığı konuşmanda da (filmde çok fazla cinsiyetçi cümle var Diktatör'ün kullandığı) anlayabiliyoruz. Takip ettikleri ideolojilerden mi, geçmişi incelediğimiz dönemlerden bahsediyorum o dönemden dolayı mı, yoksa diktatörlük olan ülkelerin bu tür konularda pek gelişmemesinden mi bilmem fakat diktatörlerin kadınlar, LGBT+ bireyleri ve kendi ırkları ya da dinlerinin dışında olan insanlara karşı iyi bir politika izlemediği de insan haklarına değer vermemeleri gibi bir gerçek. Filmde Sudanlı market çalışanına 'Bana saat beşe kadar 100 tane çocuk asker bulabilir misin?' demesinden ve Nadal'la konuştukları Menudo olayındaki çocuklara yapılan çeşitli işkence muhabbetinden her şey fazlasıyla belli oluyordu.
Zoey'nin polise nutuk çektiği sahnede Alaaddin'in Wadiya'da işini özenle yapmanın suç olduğunu belirtmesi bize diktatör ve otokratik rejimlerde yolsuzluğun ne kadar fazla yapıldığını söylüyor. Denetleme mekanizmaları olsa bile işini gerektiği gibi yapmak, özenle yapmak işini yapan kişiyi tehlikeye atıyor çünkü şikayet edeceğiniz, hesap vereceğiniz kişi yolsuzluğu yapan kişiyle aynı.
Alaaddin, kendi gücünü paylaşmak istememesinin yanı sıra Wadiya'nın demokrasiye geçmesini istememesinin bir diğer nedeni de Wadiya petrolünü satmak istememesi ve diğer ülkelerin Wadiya'ya girmesini istememesiydi. Amerika'nın Soğuk Savaş döneminde ve bugün de izlediği politika buna benzer şekilde. Soğuk Savaş döneminde amacı kapitalizmi yaymaktı çünkü bugün çok farklı bir şekilde karşımıza çıksa da liberal demokrasi neticede liberalizmden türemişti. Bu sayede demokrasi yayma amacıyla ülkelere kendi askerlerini sokan Amerika'nın asıl amacı buydu ve hala bu. Zaten filmin sonunda Alaaddin'in seçimi kazanma yolu da bugün hala bazı diktatörlerin ve sözde seçim yapan hükümetlerin seçim düzenleme ve seçim kazanma yoluyla aynı.
Peki Wadiya Derken Kastedilen Yer Neresi?
Wadiya denen yerin birden fazla Ortadoğu, Güney Asya ve Afrika'dan ve kültürlerinden belirli özellikler taşıyor:
Ortadoğu ve Araplar: Wadiya'nın petrol açısından zengin olması, amcası Tamir'in asıl veliaht olması ama babasının onun yerine tahtı Alaaddin'e bırakması (Şu anki Suudi Arabistan), Wadiya elitinin dekorlarda altın kullanmaya olan düşkünlüğü, Zoey'nin Alaaddin'den Ortadoğulu diye bahsetmesi ve Alaaddin'in bunu onaylaması, geleneksel Wadiya kılıçlarının Müslümanların kullandığı kılıçlarla olan benzerliği, Wadiya alfabesi, sarayının eski Arap saraylarına benzeyişi ve filmin başındaki müziğin Arap müziğine benzemesi.
Afrika: Wadiya'nın petrol açısından zengin olması, filmde sürekli bahsedilen Mafrum meyvesinin Afrika'da yetişmesi, filmde Wadiya'nın Kuzey Afrika'da yer aldığının söylenmesi, fakat Sudan'ın yanında yer alması ve Eritre sınırlarının Wadiye olarak bize yansıtılması.
Güney Asya: Wadiya aslında Sri Lanka'da yer alan küçük bir kasabanın ismi.
Filmde bol bol kara mizah olduğunu zaten biliyoruz fakat bazı şakalar ve durumlar oldukça ofansifti. Mesela Alaaddin'in ben Arap değilim diyip birçok yönden Amerika'daki bir grup için stereotipleşmiş bir Arap gibi davranması ve adının Alaaddin olması, fazlasıyla açık bir İsrail nefreti, sakal vurgusu, Wii Terrorist 2k12 oyununu oynarken oldukça zevk alması, cihat kelimesinin kullanılması gibi...
Filmde Amerika Hakkında Olan Eleştiriler:
- Özel güvenlik görevlisinin (bodyguard) 'Amerikalı olmayan herkes bana göre Arap ve Empire State binasını ziyaret edin derim, sizinkilerden biri havaya uçurmadan önce.' repliği de oldukça hoşuma gitti, Amerikan medyası dizilerde, filmlerde sürekli hiç ırkçı olmadıklarını gözümüze sokmasıyla biliniyor artık fakat biz internetten Amerika'daki gerçekleri ve ırkçılıkla ilgili olan olayları öğrenebiliyoruz.
- İşkence aleti hakkında 'Suudi Arabistan'da çok güvenli olduğu için yasaklandı demesi' karalama kampanyası mıydı bilmiyorum fakat genelde Amerika'nın Suudi Arabistan'ın yaptığı insan hakları ihlalleri hakkında konuşmayıp düşman/öcü olarak belirlediği ülkelerin insan hakları ihlallerini sürekli gündemde tuttuğu bir gerçek.
- Nadal'la arasında geçen diyalog:
-Geri dönmek istemiyorum. Burada Mac Dahisiyim
+Napıyorsun?
- Çoğunlukla laptoplardan sperm temizliyorum
+Tebrikler Amerikan rüyasını yaşıyorsun
Amerika'ya geldiğinizde hep süper olacaksınız, çok az çalışacaksınız, hiç zahmet çekmeyeceksiniz diye yıllardır pazarlanan Amerikan rüyası'nın o kadar kolay gerçekleşmeyeceğinin ya da öyle olmadığını güzel bir şekilde hatırlatmış film bu sahnede.
4. 'Amerika'nın bir an için diktatörlük olduğunu düşünün' diye başlayan konuşmasında söylediklerinin birçoğunun Amerika'yla uyuşması da gerçekten mükemmeldi, kendini sürekli çok fazla demokrasi ve gelişmiş olmakla tanıtan Amerika'nın böyle gerçekleri olması da fazlasıyla üzücü. Ama Amerika kendini pozitif değil, negatif haklarla ilgili politika geliştirmeye daha yakın bir ülke olduğunu belirtiyor zaten imzacı olduğu uluslararası anlaşmalardan bile.