Dilbiliminde Derin Yapı ve Yüzey Yapı

Bir cümleden ulaşılan derin ve yüzey yapı arasındaki ayrıma bakıldığında, farklı anlam çerçevelerinin meydana geldiği görülebilir.

Dil, insan iletişiminde temel bir araç olarak kullanılır ve karmaşık bir yapıya sahiptir. Dilbilimde, dilin yapısal ve işlevsel özelliklerini inceleyen iki temel kavram tartışılagelmektedir: Derin yapı ve yüzey yapı. Derin yapı, bir cümlenin/ ifadenin soyut olarak anlambilimsel boyutunu temsil etmektedir. Bu yapı, cümlenin sözdizimsel görüntüsünün altında yatanı ortaya koymayı amaçlamaktadır; görünmeyen kısmından algılanabilen anlamlardır. Bir nevi, buz dağının suyun altında kalan bölümü olarak tanımlanabilir. Yüzey yapı ise bir cümlenin görsel, dışsal, işitsel formunu ifade etmektedir. Bu, cümlenin dilbilgisel öğelerinin yapısal biçimleri ve sözdizimi gibi unsurları içerir. Yüzey yapı, cümlenin derin yapısında belirlenen anlamın nasıl ifade edileceğini kapsamaktadır. Ancak bazı zamanlar, sözdizimsel olarak yerli yerinde ve doğru bir şekilde kurulmuş bir tümcede görülen ve kastedilen unsurlar arasında farklılıklar olabilmekte, derin yapıda anlamsal bir çeşitliliğe varılabilmektedir. Örneğin, Ayşe’yi fotoğraf çekerken gördüm cümlesi fotoğrafı kimin çektiğini kesin olarak göstermez; dolayısıyla bu cümle yüzey yapıyı ifade eder. Oysa fotoğrafın kim tarafından çekildiğini anlamak için derin yapıya inmek gerekir. Bunun için de cümleyi söyleyen kişiye, derin yapıya vakıf olan aktarıcıya, başvurmak gerekir. Aslında bu tümce, iki anlama tekabül etmektedir:

a. Ben fotoğraf çektiğim esnada Ayşe’yi gördüm.

b. Ben Ayşe’yi fotoğraf çektiği esnada gördüm.

Edilgen yapılı cümlelerin çözümlenmesi de doğrudan dildeki derin-yüzey yapı ile ilgilidir. Örneğin, tüm tablolar bir çete tarafından çalındı cümlesi ögelerine ayrılınca tüm tablolar sözde özne, bir çete tarafından ise zarf olur. Oysa, tümceye mantıksal açıdan bakınca tüm tablolar işten etkilenen taraf olarak nesne kabul edilmelidir. Ayrıca, bir çete tarafından zarf gibi görünse de işi yapanı göstermesi yönünden özne olarak adlandırılmalıdır. Yüzeyde/görünende özne olan öge, derinde/iç kısımda nesne halini almıştır. Derin yapıya dayalı adlandırmalar, konun aslını ele alış yönünden daha anlamlıdır. Dolayısıyla bu cümle için bir çete tüm tabloları çaldı dizimi söylenmek istenen asıl ifade biçiminin sözdizimsel tarifi olacaktır. Bu tarz tümcelerin öznesi olmadığını söyleyerek sözde özne şeklinde bir adlandırma yapmak yalnızca yüzey yapıya bakıldığının bir işaretidir. Edilgen yapıdaki cümlelerde fiilleri yapan özneler daima mevcuttur fakat yüzeyde bahsedilmemiştir, ancak özüne/derinine bakıldığı takdirde kim sorusu cevap bulabilmektedir.

Derin ve yüzey yapıların temelde dil içi ve diller arası olmak üzere iki alanda incelendiği söylenebilir. Dil içi başlığının altında bir dilin kendi kuralları içerisinde ele aldığı derin ve yüzey yapılar kastedilmektedir. Bir tümce, adından da anlaşılabileceği gibi, bütün ve tam bir yapıya sahiptir; bunun ne denli bütün veya eksik olduğu da derin ve yüzey yapının ortaya koyduğu kaideler sayesinde açıklanabilir. Bir cümleyi herhangi bir yemek olarak ele alırsak içinde yer alan her türlü malzeme de onun tümleci olacaktır. Zaman zaman bu malzeme eksikliğinden kaynaklanan bir bütünlük kaybı gerçekleşmekte; böyle bir durumda bazı ögelerin ifade edilmediği, gizli kaldığı veya yüzeye çıkmadığı görülmektedir. Dolayısıyla, Türkçedeki gizlilik vasfının yalnızca özneye atfedilmesi bu açıdan yetersiz kalacaktır. Zira bir cümlede gizli kalan başka ögeler de mevcut olabilmektedir. Örneğin, Ayşe ödedi ve çıktı cümlesi alıcıya/ dinleyiciye yeteri kadar bilgiyi vermemekte, birçok yönden anlam eksikliğine işaret etmektedir. Her ne kadar tümce, sözdizimsel açıdan eksiksiz gibi görünse de alıcının/ dinleyicinin aklında birtakım soru işaretleri ile kalmasına sebep olacağından; derin yapıda bir belirsizlik yaratacaktır.

Cümlenin ögeleri derin yapıda anlatılmak isteneni yüzeye çıkarma amacında olduğundan, onları bulmaya yönelik sorulan her soru da görünmeyeni görünür kılmaya yardımcı olmaktadır. Ancak sorular karşılıksız kaldığı takdirde herhangi bir ögenin olmadığını söylemek hatalı bir çıkarım olacaktır. Bu noktada boş ve iz kategori, derin ve yüzey yapının ayrımında açıklayıcı birer başlık olarak ele alınmaktadır. Boş kategori, cümlelerde kapalı bir şekilde mevcut olup yüzeyde görünmeyen, duyulmayan veya sessiz olan örtülü ve soyut bileşenleri ifade etmektedir. Bu kategorilerin derin yapıda yer aldığı, yüzeyde bıraktıkları izler tarafından anlaşılır. Dolayısıyla yüzey yapıdaki görünmeyen fakat anlaşılan unsurlar (izler) boş kategorilerdir; gramatik açıdan eksiksiz bir biçime sahip olan bir tümcenin anlambilimsel açıdan sahip olduğu derinlik de bu durumu tanımlar niteliktedir. Verici durumunda olan kişi, derin yapıya vakıf olan taraf olarak bazı zamanlar alıcıya zihnindeki ifadenin bitmiş halini yansıtma veya dile dökme konusunda zorlanabilmektedir. Bu “dile getirememe” durumu, özellikle şairlerin kaleme aldığı eserlerinde rastlanılan bir durumdur. Kelimeler kifayetsiz kaldığında duygu ve düşünceleri aktarabilmek amacıyla bir cümle yapısı oluşturmak, derin yapıda yer alanı yüzey yapıya çıkarmak, güç olabilmektedir. Orhan Veli’nin anlatamıyorum diyerek noktaladığı şiiri, bu duruma ışık tutan bir örnek olarak verilebilir. Dilin kalıpları, böylesi zamanlarda insanların hayal ve hislerini birebir olarak dışa vurma konusunda boşluklarla ve izlerle dolu yüzey yapıyı oluşturan bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konu için ayrıca, türkü dinlemeyi sevmiyor değilim cümlesi de örnek gösterilebilir. Vericinin türkü dinlemekten keyif aldığını ifade etmesi, yüzey yapıda görünmese dahi derin yapıya bakıldığı takdirde anlaşılmaktadır.

Derin yapı, bütün dillerde yer alan ortak bir yapıdır; diğer yandan yüzey yapı için diller arasında farklılık gösterdiği söylenebilir. Derin yapı, söz dizimsel yapının üretildiği ilk aşamadır. Bu aşama bütün dillerde aynıdır. Yüzey yapı ise, derin yapıdaki sözdizimsel yapının taşınması sonucunda birtakım dönüşümlere uğrayarak oluşan ikinci aşamasıdır. N. Chomsky, dillerin derin yapıdaki bu ortaklığını prensipler; derin yapıdan yüzey yapıya çıkışta meydana gelen değişimleri ise parametreler terimiyle açıklamıştır. Örneğin, dünyadaki bütün dillerin derin yapıda aynı öbek yapı sistemine sahip olması bir prensip iken; yüzey yapıda öbek yapı kuruluşlarının dillere göre farklılık göstermesi bir parametredir. Teoriye göre, bütün çocuklar zihinlerine yerleşmiş bir dil edinim cihazıyla doğmaktadırlar; bu sayede her türlü dilin ortak özelliğini algılayıp kaydetme yeteneğine de sahiptirler. Bu derin yapıya (prensiplere) hâkim olan çocuklar, aynı zamanda diller arasındaki farklı özellikleri öğrenme yetisine de sahip olacaklarından yüzey yapıda (parametrik değerlerde) yaşananların da farkında olacaklardır. Aslında beyin (dil edinim cihazı), tüm dillerin derin yapıdaki ortak gramerini kaydederek görünürde farklı olan bütün dilleri içine alıp işleme özelliğine sahiptir. Örneğin, telefon adı verilen cihaz, içeriği ve tasarımı birbirinden farklı olan pek çok uygulamayı içinde barındırabilmektedir. Buradan hareketle, tüm bu uygulamaların prensip olarak o alete girebilme açısından ortak bir özellik taşıdığı, cihazın da o uygulamaları taşıyabilecek bir altyapısının mevcut olduğu söylenebilir. Diğer bir ifadeyle, derin yapıda aynı özellikleri (ör. yazılımları) gösteren bu uygulamalar, yüzey yapıda pek çok açıdan farklı birer aplikasyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu uygulamaların ortak bir yanı ve cihazla uyumu olmadığı takdirde, her bir uygulama için başka bir telefon üretmenin gerekli olacağı yorumu, prensip-parametre teorisini açıklayan bir örnektir. Sonuç olarak bu kavramlar, dil yapılarının daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacak bir düzeyde olmakla beraber daha ayrıntılı olarak incelenmeyi de beklemektedirler.

Kaynakça:

Müldür, Fatih. "Noam Chomsky’de Üretici Dilbilgisi: Derin Yapı ve Yüzey Yapı Ayrımı". Kaygı Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi (Kaygı) 2016/27, 59-74.