Divan Şiirinin Işığında “Olvido”
Bir "Unutuş" şiiri, geçmişten ne kadar kopabilir?
Saf şiir anlayışını, Divan geleneğinin bir nevi devamı olarak görebiliriz. Nitekim Klasik Divan Şiiri, genel kanının aksine, bireysel imgeleme hiç de yabancı değildir. Şeyh Galip’in “Hüsn-ü Aşk” adlı eseri de buna en güzel örnektir. Klasik Divan hayal dünyasında yer almayan betimlemeleri ve sembolizmi, “Hüsn-ü Aşk” ile beraber Divan Şiirinde yer almaya başlamıştır. Bu anlayışın devamlılığını genç Cumhuriyet’in şairlerinde de görmek mümkündür. Bu durum; Nazım Hikmet gibi şairlerde içerik alıntılarında öteye geçmezken, Yahya Kemal Beyatlı gibi örneklerde ise hece ölçüsünün kullanımı üzerinden teknik anlamda da geleneğin devamlılığı gözlemlenir. Bana göre Saf şiirin en güzel örneği, Ahmet Muhip Dıranas’ın kaleminden çıkmış olan “Olvido” adlı eseridir. Divan geleneğinin yansımalarını da bu şiirde gözlemleyebilmekteyiz.
“Olvido” şiirine dışarıdan baktığımızda Divan geleneğinin bir devamı olduğunu söyleyemeyiz. Nitekim şiir, bentlerle yazılmıştır ve Divan Şiiri denince gözlerimiz ister istemez beyitleri aramaktadır. Fakat genel görünün aksine bentlerle yazılan divan eserleri de mevcuttur. Misal olarak “Terkib-i bent” veya “Terci-i bent” türlerini gösterebiliriz. Baki’in Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümü sebebiyle yazmış olduğu mersiye de yine bentlerle yazılmıştır. Modernleşme hareketleri sırasında da bent kullanımı artmış ve dil de sadeleşmiştir. Hasılı, Yeni Lisan hareketi başta olmak üzere birçok tarihi sürecin popüler kıldığı hece ölçüsünün de nizamlı bir şekilde kullanıldığını da hesaba katarsak biçimce Divan Şiirine biçim açısından oldukça fazla benzerlik gösterdiğini söyleyebiliriz. Nitekim aruz ölçüsünün yerini hece ölçüsü almıştır.
İçeriğe baktığımızda ise “Olvido” şiiri, bize bir hayal içerisine sokmakta. Bize muğlak bir senaryonun veya bir manzaranın anlatısını yapmakta. Söz gelimi, şiirin ilk bendine baktığımızda daha ilk satırda betimleme karşımıza çıkmakta: “Hoyrattır bu akşamüstüler daima”. Okuyucunun hayalinde hemen bir gece düşüncesi belirecektir. İkinci satırda yer alan ve geçen güne ağır bir yakıştırma (saltanat) yapılmasıyla, o akşamın ağırlığı belki de hüznü yine okuyucunun hayalini etkileyecektir. Devamında ise bu ağırlığın nedenini öğreniriz: Yalnızlık. Artık karanlık ve kasvetli bir ortamda yalnız olduğunu hisseder okuyucu. Şiirin inşa etmekte olduğu hayal budur. Sonrasında ise bir bahçede olduğumuzu öğreniriz. Bu bahçe rengarenktir ve yalnızlığımız da bu renklerle şekillenir. Sonraki satırda bohça imgesi kullanılıp şiir sesinin bir şeylerle yüklü olduğunun; bunun da yalnızlıkla ilintili olduğunu, şiir okuyuculara hissettirir. Ölümsüz aşkın ve sadakatin simgesi olan lavanta kokusundan bahseden şiir, bendin sonunda yine en başa geri döner: “Hoyrattır bu akşamüstüler daima”. Bendin bitmesiyle okuyucu, zihninde şiirdeki hayallerle kurduğu bir manzara görüntüsü çizmiştir. Ortam karanlıktır ve rengarenk bir bahçenin içerisindedir. Renkler de bize anlamlı gelir ki yüklenmiş olduğumuz ağırlık (bohça) bize hatırlatılıp lavanta kokusu içerisinde olduğumuz söylenir. Bu somutlaştırılmış hayal dünyası da Divan Şiirinin daima kurmaya çalıştığı somutlaştırılmış manzume dünyaları ile benzerlik taşır.
Fikirler ve anlayışlar, kuşaktan kuşağa aktarılarak ve bir anlamda da birikerek olgunluk edinir. Geçmişi yıkmayı hedefleyen modern ve post-modern anlayışlar bile bir yerde geçmişten izler taşır. Bunu Türk şiirinde de gözlemlemek mümkündür. Saf şiir anlayışı, Divan edebiyatından bildiğimiz manzumelerden (kalıplaşmış imgelerden), hayal inşası üzerinden ve dahası biçim tekniği açısından izler taşır. Bu elbette tesadüf değildir ve “Saf Şiir” anlayışının, bana göre, en iyi örneği olan “Olvido” şiirinde de bunları gözlemlemek mümkündür.
“Olvido” şiirine erişim için:
https://www.siir.gen.tr/siir/a/ahmet_muhip_dranas/olvido.htm