Dizi Eleştirisi: "Kraliçe Kleopatra"nın Hayatına Bir Bakış
Son firavun, güzelliği dillere destan Kleopatra... gerçekten de hayatı denilen kadar güzelmiymiş?
Farkındayım… uzun süredir bu alan içerisinde pek yoktum. Açıkçası ne izleyebilme ne de keyifle okuyabilmek için bir zamanım vardı.
Bu devirde öğrencilik zor iş!
Şaka bir yana retro beni de etkiledi sanırım:) epey bir süre derin bir yorgunluk hâli ile boğuşuyordum. E bu hâl ile de sizlere keyifsiz bir okumanın ya da bir dizinin/filmin yorumunu sırf yapmış olmak için yapmak istemedim.
(Ama tabi ki bu dönemde boş durmadım yanlış anlaşılmasın. Çok güzel bir seyahat serisi yazmayı başlattım. İlgilenenler için, kültür sanat bölümünde bulabilirsiniz.)
Evet, fakat şimdi buradayım. Baharı getirdik, güneşi gördük, sevgi ile enerjimi topladım ve sizin için izlediğim her şeyi -biraz rötarlı olsa da- yazmaya hazırım.
Siz de okumaya hazırsanız
Hadi bakalım başlayalım!
Kleopatra, Mısır’ın son Firavunu
Yeryüzünün son unutulmayan Tanrıçası.
Zor savaşlarla, kardeş katliamlarıyla kazandığı “uğruna ölürüm!” Dediği Mısır’ı aşkı uğruna kaybetti.
Hepimizin aklında bir Kleopatra profili vardır değil mi? Hatta benim yaşıtlarım 'Katy Perry "Dark Horse" klibinden hemen hatırlayacaktır. Güzelliğiyle karşısındaki erkeği avucunun içine alan Kleopatra, aynı zamanda Mısır için hatta o dönemin tarihi için çokta güçlü bir figürdür.
O Romalılar’ın korktuğu bir kadındır. Aklıyla ve cazibesiyle herkesi muma çevirir.
Buraya kadar her şey benim olduğu kadar sizin de beklediğiniz Kleopatra hikayesine benziyor değil mi? fakat bundan sonrası için Kleopatra, hayatıyla beni baya şaşırttı diyebilirim.
Neden mi ?
Öncelikle, daha önce hayatı hakkında hiçbir araştırma yapmamış olmamı da göz önünde bulundurarak neden şaşırdığımı düşünmeye başladım. Sonra fark ettim ki hepimizin bildiği üzere tarihte bazı büyük figürler vardır. Ortaya çıktıkları dönemde öyle hamleler yaparlar ki yüzyıllar sonra bile -şu an burada olduğu gibi- hikayeleri dillere pelesenk olur. İşte Kleopatra da tarihimizin öyle bir figürüdür.
Gücün, güzelliğin, gösterişin, cazibenin Tanrısı...
Sen araştırmasan da o çoktan halkın arasına karışmış biridir ve bunu bilirsin. Bu sebeple de bir beklenti oluşturursun aklında. Sanırım benim ki de böyle bir şeydi. Şaşalı, gösterişli, zenginliğe ve tüm güzelliklere sahip bir kadın. Babasından ona kalan ve kendi kardeşlerinden bile koruması gereken -bu yüzden de 3 ünü de öldürmüştür- kocaman bir imparatorluğa sahiptir. O görkemli, görkemli olduğu kadar da zengin toprakların içinde var olma savaşı veren bu güzel kadın, benim aklımda değim yerindeyse erkekleri elinde oynatan, onları sevdiği ya da ihtiyacı olduğu için değil ona verdikleri ilgiden stratejik olarak kullanan kısacı gönül eğlendiren bir kadın figürüydü. Bu arada hemen bir parantez açalım bu kafamdaki Kleopatra figürü bir kadını aşağı çekmek anlamında değil, aksine hayatında istediği ya da isteyebileceği her şeye sahip güçlü bir kadının etrafındaki ona pervane olan erkekleri ihtiyacı olduğu için değil sadece ilgisini çektiği için yanında tutmasından bahsediyorum. Onlara ihtiyacı yok, çünkü her şeyi var! Ama gün gelirse stratejik olarak birisiyle olması gerekirse de bu gerekeni yerine getirecek türden bir kadın olarak hayal ediyordum.
İşte bu daha akılsı daha rasyonalist bir kadın duruşundan sonra aslında gördüğüm daha anaç stratejik hamle ile olsa da daha karşılıklı bağlılıkla romantik aşka tutulan bir kadındı. Bu kötü bir şey olduğu için değil sadece biri ile aşk yaşayıp üstüne hemen çocuğu olup ama o kişiye de derin bağlılık duyuyor oluşu kafamdaki profile açıkçası ters düştü diyebilirim.
Burada yine değinmekte fayda var bu Netflixte yayınlanan sadece bölüm başına 1 saatten 4 bölümlük belgesel tadında bir dizi. Bunu göz önünde bulundurunca tabi ki bazı şeylerin hızlı akması gerekecek. Ama burada da iş kurguyu yapanların yeteneğine ve ekibin ortak kararına kalıyor…
İlk 2 bölümde Ceasar ile olan büyük aşkını izledik ve ben dedim ki demek ki bu büyük aşktan sonra artık gerçek bir bağ aramayacak devleti için, sahip olduğu topraklar için ne gerekiyorsa onu yapacak.
Fakat öyle olmadı.
Kısmen...
Ceasar’ın suikastı sonrası Mark Antony ile stratejik birlikteliği büyük bir aşka dönüşen Kleopatra, bu sefer onu sonuna götürecek bir aşkın içine düşmüş oldu.
Çok fazla aşık yönünden bahsetsem de aynı zamanda savaşçı da bir kadın olduğunu söylemeliyim. Duruşuyla bile güçlü bir figür. Octavius ile yani şimdiki adı Augustinus ile yapılan savaşta her şeye rağmen tüm desteğiyle eşinin yanında yer almış bir kadın.
Bu anlamda gücü ile aşkı birdir onun için.
Tüm aşkları bir yana ölümü de izlerken beni şaşırtan bir diğer olay oldu. Yine yukarıda bahsettiğim sebeplerden olsa gerek daha sakin bir ölüm beklemiştim/hayal etmiştim Kleopatra için.
Ama aslında o tam olarak bilgeliğin ve aşkın vücut bulmuş hâli. Gücünü azmi ile hep sevdiğinin yanında ona destek olarak belli etmiş fakat, yaptığımız her tercih bizim -en azından o dönem için önemli bir rolün varsa- maalesef ki hayatımızı belirliyor. Kleopatra’da çocukları ve ülkesi bir yana kocasını tercih etmeyi seçti. Ona güvenmeyi seçti. Aklı ile karşı tarafı yenebileceğine inandı ama her şeyin başı olduğu gibi bir sonu da vardır. Onun için de bu tercihi son demekti.
Savaşta yenilip, esir düşmek bir firavuna yakışmayacak onu lekeleyecek bir hareket olduğundan odasında intihar etmeyi tercih etti. Bunu nasıl yaptığı bilinmese de -çünkü intihar yöntemi can acıtacak şekilde değil daha ziyade uykusunda onu öldürecek türden- başı dik ölmeyi tercih edişiyle yine kendine yakışır bir ölüm seçmiş oldu.
Tüm bu yazdıklarımdan demem o ki; günümüzde bile halk arasında anılan bu tarihin büyük isimlerinin izleri, hâlâ araştırmacıların ve tarihçilerin en önemli konularından biri. Ne kadar zihnimizde -zihnimde- başka türlü yansıtılsa da bu görkemli ve güçlü kadın, oyuncuların da müthiş sahnesi sayesinde tüm canlılığı ile dizi boyunca karşımızda duruyor.
Ve bizlere bilinmeyenin kapılarını aralıyor.
İşte bu açıdan bu tarz işlerin daha da devamının gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü herkesin bildiği fakat tamamen yanlış anladığı koca bir hayatı, doğrusuyla izleyicilere ilgi duyanlara anlatmaları takdire şâyan.
Tarihi olayları anlatmak başka bir tür hikayeyi anlatmaktan daha zordur bana göre. Orada bilmediğin, görmediğin bir zamanı tamamen kendi hayal gücün ile canlandırıyorsun ve ortaya bir hikaye çıkıyor. Çoğu zaman birçok kişi benim neden olduğunu anlayamadığım sebeplerden tarihi içerikleri izlemeyi sevmezler bu mini dizide de -bana göre belgesel- bu sebeple hem görsellik katıp hem de araştırmacıların hikayeyi anlatışını çok sevdim. Hatta anlatıcıların ses tonlarının bir yandan izlerken ve dinlerken kulağımı tırmalamamış bilakis birbirleri ile uyum sağlamış olması benim çok hoşuma gitti. Diziye bir renk kattığını düşünüyorum.
Tüm oyuncuların rollerini güzel yerine getirdiklerini düşünsem de favorim başta Ceasar rolünü oynayan John Partridge’dı. O diktatör havasını "ben en yüceyim, en zekiyim" havasını değişik, tarifsiz bir edayla canlandırması beni adeta Jül Ceasar bu dönemde biri olsa o olurdu herhalde dedirtti. Mesela bunu Kleopatra’ya pek yapamadım, karakter ile bütünleşemedim.
Sizler için nasıldır bilemiyorum ama -sanıyorum ki öyledir- benim için izlediğim bir içerikte oradaki rolü bürünen kişi ile,o karakter ile bir olabilmem gerekir. Onun gerçek olduğuna inandığımı fark ettiğim an, zaten ne izliyorsam ondan çok etkilenirim.
Sözlerimi sonlandırmanın zamanı gelmişse eğer demem o ki; tarih izlemeyi,öğrenmeyi,dinlemeyi “o ambiansı hissetmeyi” seviyorsanız bir şans vermeyi deneyin derim.
Bilerek konuyu fazla detaylandırmadım ki geriye sizler için izlenecek bir şeyler kalsın:) Bu arada “ohoo sen geride kaldın ben çoktan izledim” diyenlerin de düşüncelerini merak ediyorum.
Siz Kleopatra için neler düşündünüz?
İzleyeceklere şimdiden iyi seyirler…