Dönemin Kadın Otoritesine Bakışı: MARİE ANTOİNETTE 


“Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler”

Hepimiz döneminin en popüler olayı olarak varsaydığımız ve onun tarafından söylendiğine dair hiçbir kanıt bulunmamasına rağmen günümüze kadar gelen bu meşhur sözü duymuşuzdur. Kendine özgü karakteri, sıra dışı evliliği ve annesinin üzerinde kurduğu soyluluk baskısıyla karşınızda Marie Antoinette.

Çocukluk yıllarından başlayacak olursak meşhur Avusturya Arşidüşesi Maria Theresa ve Kutsal Roma İmparatoru 1. Franz’ın on altı çocuğundan sondan ikincisidir. O dönemlerde önce Avusturya Veraset Savaşı ve daha sonra yaşanan Yedi Yıl Savaşı ile (1756-1763) Avrupa yine gergin ve yine bu coğrafyaya kaos hâkim. Hepimizin bildiği gibi Avrupa’nın draması pek bitmez. 18. yüzyılın Viyana’sı ise durumdan etkilenmiş mi bilemiyoruz fakat sanata, müziğe, dansa ve tiyatroya bir hayli önem vermekte ve sanatçılara kol kanat germekteydi.

Küçük detayları bir kenara bırakırsak süregelen gerginliği bitirmek amacıyla Maria Theresa ve Fransa Kralı 15. Louis, iki aile arasında gerçekleşecek bir evliliğin ittifakı güçlendireceğini ve aynı zamanda düşmanlığı bitirebileceğini düşünmekteydi.

14 Yaşında Evlilik

1770 yılında genç prenses ve Fransa’nın varisi Compiègne Ormanı’nda buluşurlar. 36 sene sonra aynı ormanda Napolyon yine bir Avusturyalı Arşidüşes ile evlenir. Ormanın böyle bilinmeyen hikmetleri bulunmaktadır. Ren nehrindeki bu görüşmede Marie Antoinette’in üzerindeki her bir parça çıkartılır ve yanına kendi memleketine ait tek bir eşyayı bile hatıra olarak almasına izin verilmez. Çünkü sadece Fransız kıyafetleri ile olmalıdır. Ona eşlik edenler de sınırı geçemez ve Marie onlara veda etmek zorunda kalır. Tabiri caizse Marie artık Fransa’nın mülkiyetindedir ve Fransa’ya zoraki bir uyum süreci başlar.

Marie evlendiğinde 14 yaşındadır. Uçarı, dışa dönük, eğlenceye düşkün, cıvıl cıvıl bir genç hanım olarak karakterize edilir. Annesi Marie Theresa, oldukça sıkı ahlak kurallarına göre çocuklarını yetiştirmeye özen göstermiştir ve hareketlerine çok dikkat etmesi konusunda kızını çokça ikaz etmiştir.

Fransa varisi eşi ise tam tersi bir karaktere sahiptir. Son derece utangaç ve içine kapanık olduğu söylentiler arasındadır. Hatta o kadar utangaçtır ki evlilikleri tam anlamıyla bir evlilik olamaz ve maalesef Versay Sarayı’nda da mahremiyet pek yoktur. Halka bu haberin ulaşması çok uzun sürmez. Tahtın geleceği ve varisin olamaması endişesi halkı paniğe sürükler. O dönemde halktan biri olmak tahminimce içinde yaşadığımız bu dönemden daha kolay. Günlük endişeleri şu an bize oldukça gülünç gelebilir ama halkın şakası olmaz. En ufak bir sorun soyluları halkın gözünden düşürebilir hatta belki isyana bile sebep olabilir. Belki mi?

Annesi de bu durumdan haberdar olur ve hiç vakit kaybetmeden kızını suçlamaya başlar. Zira tatlı dille kocasını yönetememiş genç bir kadındır. Marie Antoinette’in annesi ile ilişkisi oldukça dengesizdir. Sırf bu hususta görevlendirilmiş olan Kutsal Roma İmparatoru II. Joseph, 1777 Nisan'ında kız kardeşi Marie Antoinette'i ziyaret etmiştir. İmparator ayrıca eniştesi XVI. Louis ile de cinsel sorunları üzerine derin bir söyleşi yapar. Marie, evliliğinin ilk yedi yılında hamile kalamaz. 7 yıl sonra kutsal misafirin ziyaretiyle evlilikleri tamamlanır ve 1778 yılında halk ilk varisine kavuşmuştur. Fakat varis halkın yatışması için yeterli bir gelişme değildir.

Fransa Tahtına Çıkış

1774 yılında çiçek hastalığına yakalanan 15. Louis ölür. Yerine torunu ve veliahtı Louis-Auguste tahta çıkar. Nazik ve akıllıdır fakat pek hükmedici değildir. Tahta çıkışından sonra Louis ile Marie arasındaki ilişki çok daha sorunlu olmaya başlar ve birbirinden iyice koparlar. Marie, bu süreçte, coşkulu Paris sosyetesi ile kumar masalarında eğlenmekte ve oldukça lüks harcamalar yapmaktadır. Bu durum ileride kötü niyetli dedikodulara sebep olacak ve sevgilileri olduğu iddiasının oraya atılmasına sebep olacaktır. Almayı çok sevdiği gösterişli giysileri, aşırı pahalı mücevherleri ve bu kadar kötü alışkanlığın yanında kumara olan düşkünlüğü duyulmaya başladıkça ekonomik bunalımın sebebi olarak da görülüp suçlanmaya başlar.

Louis-Auguste ise yönetim becerilerini geliştirme yolunda emin adımlarla yürümektedir. Bütün çabasına rağmen savaş harcamaları, ekonomik kriz, açlık sorunu, artan vergiler ve yüksek yiyecek fiyatları halkın bütün kesimlerinde cumhuriyetin ayak seslerinin duyulmasına neden olmuş ve aydınlanma fikirlerinin de etkisiyle kaçınılmaz sona adım adım yürümüşlerdir. Tabii bunlar yaşanırken izole hayatlarında refah içinde yaşayan kraliyet ailesine büyük bir kin ve nefret hareketi başlamıştır. Maalesef soylular Fransa’da gerçekleşen büyük değişimden pek haberdar değillerdir.

Amerikan devriminin de etkisiyle yönetimin hesap vermeye başlaması Fransa halkının da uyanışını hızlandırmıştır. Fransız halkı, imtiyazların kaldırılmasını talep etmekteydi.

1776 yılında onaylanan Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'nde yer alan “tüm insanların eşit yaratıldığı, herkesin eşit ve elinden alınamaz hakları olduğu, bunların arasında yaşam, özgürlük ve mutlu olma hakkı olduğu gerçeğine dayanılarak” ibarelerinde belirtildiği üzere geç gelen temel insan haklarından halkın oldukça etkilendiğini tahmin etmek hiç zor olmadı bizler için. Artık halkın gözlerinde kral güçsüz, kraliçe ise aç gözlüdür ve aynı zamanda kraliçenin ilişkisi olduğu da iddialar arasındadır.

Devrimin Ayak Sesleri

1787 yılında 16. Louis ve Marie kızlarını hastalık sebebiyle kaybeder. Bu durumun neticesinde kralın durumu bir hayli kötüye gider. Kendini içki ve aşırı yemeye verir. Marie ise kralın kötüye giden durumu karşısında siyasette biraz daha etkin olmaya karar verir. Fakat ekonomik bunalım devam etmektedir. Yine de siyasette annesi kadar başarılı olamamıştır. Annesi ile dengesiz ilişkisi olan her genç kadın şunu bilir ki kıyaslanmak son derece can sıkıcı ve tahammül edilemez bir durumdur.

Baskılara daha fazla dayanamayan 16. Louis, en son 1614 yılında toplanmış olan genel meclisi 1789’da tekrar bir araya getirir. Mecliste soylular, din adamları, toplumdan sıradan insanlar, cumhuriyet yanlıları ve diğer kesimlerden insanlar bulunmaktadır.

Fakat birlik bir türlü sağlanamaz. Meclisin açılmasından sonra küçük variste kız kardeşi gibi hayatını kaybeder. Halk içinde isyanlar çıkmaya başlar ve 14 Temmuz da Bastille hapishanesine baskın gerçekleşir. İsyancılar tutukluları serbest bırakır ve cephaneye el koyar. Soylular, kendileri için ani ortaya çıkan fakat aslında bir süredir devam eden devrim hareketi nedeniyle kaçmaya başlar. Marie Antoinette de kaçma taraftarıdır fakat Louis-Auguste ülkesini terk etmez.

5 Ekim 1789 yılında kralın ziyafet vereceği dedikodusu halk arasında hızla yayılmaya başlar. Bunu duyan halk, şehrin sokaklarına dökülür ve Versay’a doğru yola çıkar. Marie nihayet kralı ikna etmeyi başarır ve saraydan ayrılmayı başarırlar. Paris’teki Tuileries Sarayı’na giderler. Bu karışıklıkta kralın ruhsal durumu da kötüye gider.  Marie yine de ailesi için çabalamaya devam eder ve kralı bir kez daha açmaya ikna eder. Fakat gittikleri yerde kral tanınınca tekrar Paris’e dönmek zorunda kalırlar. Bir sene sonra Nisan 1792 ‘de Fransa Avusturya’ya savaş ilan eder. (Fransız Devrim Savaşları)

Eylül ayında ise Ulusal Meclis monarşiyi tamamen kaldırır. Bu serüven bitmeye mahkumdur artık. Hepimizin bildiği sona yaklaşmaktaydı kral ve kraliçe. Kral 16. Louis, vatana ihanetten yargılanarak 1793 yılında giyotinle idam cezasına çarptırılır. Marie’nin çocukları elinden alınır ve mahkemeye çıkarıldıktan sonra zindana kapatılır. Sözde suçu ise Avusturya ile birlik olup Fransa’ya komplo kurmasıdır. Ellerinde somut hiçbir delil yoktur. Sadece halkın arasında hızla ağızdan ağıza yayılan bir veya iki cümle duyulmaktadır. Bu bile soylu bir kadının zindana atılması için yeterli olmuştur. Elinden alınan oğlunu kendi aleyhine ifade vermeye ikna ederler.

Sonuç olarak, Marie Antoinette, vatana ihanetten suçlu bulunur. 16 Ekim 1793 tarihinde Devrim Meydanı'na (Concorde Meydanı) getirilir. Bir rivayete göre götürülürken celladın ayağına basar ve "Özür dilerim mösyö, istemeden oldu" der. Cellatla dalga geçtiği varsayıldığı için ceza olarak çırılçıplak soyulur ve böyle hazin bir sonla idam edilir. Başı, bir zafer nişanı gibi kalabalığa gösterilir.


Ne olursa olsun Marie, küçük yaşta evlenen, ailesi tarafından soyluluğu ve göz önünde bulunması sebebiyle baskıya maruz kalan genç bir kadındı. Yaşı ve karakteri sebebiyle hatalar yapması olağandı. Fakat tarih sahnesi maalesef bazı hataları affetmez. Belki de dünyaya geldiği o dönemde Fransa monarşisi son günlerini yaşıyor olmasaydı, sonradan sevdiği nazik eşi Louis-Auguste ile daha huzurlu bir hayatı olabilirdi. Kim bilir? Başka bir hayatta öyle olduğunu umalım.