Dostluk Üzerine...

"Gerçek arkadaşlık, iki bedende bir ruhtur; aynı zamanda bir insanın dostu kadar da ruhu vardır." Gelin mutlak dostluğu beraber inceleyelim!

''Gerçek arkadaşlık, iki bedende bir ruhtur; aynı zamanda bir insanın dostu kadar da ruhu vardır,'' der Aristoteles. Çok azımızın hissettiği bu mutlak dostluk duygusu nedir irdelemek istedim.

Dostluk veya arkadaşlık hakkında hemen herkesin kendi tecrübelerinden kaynaklanan düşünce, duygu, prensip veya beklentileri vardır. Özellikle dostluğun ne olduğu veya ne olmadığına dair özlü sözler, şiirler, paylaşımlardan meydana gelen içeriklerle de sıkça karşılaşırız. Bu içeriklerin bir kısmı çok büyük sözler içerse de her bireyin kendi yargısına bağlı olarak belirli bir dostluk kavrayışı ve bu kavrayışa bağlı olarak da gelecek beklentisi vardır. Arkadaş ve dost arasında da dilimizin çok anlamlılığından kaynaklanan bir anlam farklılığı olsa da bugün Aristoteles ve Derrida üzerinden ele almak istediğim konu özellikle düşman kavramından bağımsız olan mutlak dostluk kavramı olacaktır çünkü dilimizde dostluk kavramı TDK'da sevilen, güvenilen, yakın arkadaş, gönüldaş, iyi anlaşılan kimse, düşman karşıtı olarak tanımlanmaktadır. Dost kavramının düşman tanımı üzerinden ele alınması gibi her bir kavramın kendiliğindenliği yerine zıttı ile var olmak zorunda bırakılması veya tanımlanması bana her zaman problemli gelmiştir. Kısacası bugün salt, mutlak, karşılıksız ve koşulsuz sevme eyleminin mutlaklığı olan dostluktan bahsedeceğim. Bu patikayı da kısaca sunarken Aristoteles ve Derrida'nın açtığı yolu sizlere sunmayı hedefliyorum.

Dostluk kavramına özenle yaklaşan Aristoteles için dostluk erdemin temellerini attığı insanlar arası bir ilişki biçimi olmakla beraber dostlukları da kategorize etmiştir. Nikomakhos'a Etik kitabında oldukça detaylı bir sınıflandırma yapan Aristoteles dostluklar üzerinden yönetim biçimlerini de tanımlamıştır. Kişiler arasında çıkar ilişkisi veya gizli kalan herhangi bir unsur olması halinde gerçek dostluk olmayacağını, ancak ve ancak dostluğun iyiliğin gözetilmesi ve erdem üzerine kurulu bir ilişki niteliğinde olması durumunda var olabileceğini vurgulamıştır. Buraya kadar herkes dostluğun dürüstlük, şeffaflık, iyilik, kötülükten kaçınma gibi bazı erdemli eylemlerden meydana gelebileceğini düşünür. Ancak Aristoteles, dostluk konusunda insanı tek başına erdemli ve iyi bir varlık olarak değerlendirmesi ile konuyu gündelikten ayırılan önemli bir ayrım noktasına işaret eder. İnsanı tek başına erdemli ve iyi bir varlık olarak değerlendirirken aslında insan doğasına dair bir tanım da ortaya koyar. Bu bağlamda erdemli bir dostluk ilişkisini kurabilen insanlar tek başlarına da iyi ve erdemli olmalıdır veya öyledir. İyi ve erdemli olan insanların kendi başlarına da erdemli ve adaletli olmalarından kaynaklı olarak kurdukları dostluklar arasında adaletsizlik veya eşitsizlik de yoktur. Yani erdemli ve iyi insanların dostlukları kendiliğinden iyi, erdemli, eşit ve adildir.


Erdem iyi bir dostluğun kurulmasında önemli olsa da kurucu unsur olmayabilir. Kişiler arasında çıkardan bağımsız ilişkiselliğin gerektirdiği diğer bir unsur birbirlerinden duydukları haz olarak sevgidir. Sevme etkinliğinin veya eyleminin dostluğa kendi başına bir anlam kazandırmasını ele aldığımızda sevmenin sevilmeden oldukça farklı olduğunu, doğrudan varoluşsal bir anlama işaret ettiğini de fark ederiz. Sevme eylemi varoluşsal bir anlama işaret ettiğinden karşılığında da sevilme talebinin gelmesi söz konusu dostluk ilişkisini borçlu ve alacaklıdan oluşan bir çıkar ilişkisine dönüştürür. Bu noktadan Derrida düşüncesine geçiş yaparken aslında dostluğun karşılıksızlığına da geçiş yapmış oluruz. Özellikle borç ve karşılıksızlık üzerinden dostluk konusunun ele alınması, dostluk kavramını etik veya psikolojik bir alandan politik ve felsefi bir alana geçmeye zorlar. Politics of Friendship isimli kitabında oldukça kapsamlı ve detaylı bir okuma gerçekleştiren Derrida, dostluğu aynılık, kardeşlik ve ötesi üzerinden değerlendirir. Bu değerlendirme oldukça yerindedir çünkü kelimenin kökeni olan philia φιλία, kardeşçe sevgi ve dostluk anlamını taşır. Yani dostluğun bilinen ilkesel ifadesinde kardeşlik, aynılık ve sevgi mevcuttur. Dostluk eğer ki erdemli ve iyi insanların arasındaki ilişkisi ise o halde kişilerin birliktelikleri aynılık üzerine kurulmaktadır. Bu ben'i, başkası'ndan ayıran ama aynı zamanda erdem ve iyi'de aynı kılan bir niteliktir.


İnsanın dostunun bir başka kendisi olduğunu belirten Aristoteles'ten hareketle Derrida, taraflar arasındaki sevgi üzerine kurulu olan dostluk tanımını durağanlıktan ayırır. Eğer ben, erdemli ve iyi biri olarak erdemli ve iyi bir başkası ile sevgi üzerinde bir dostluk kuruyorsam, o kişiden de devamlı olarak iyi ve erdemli olmasını bekler ve devamını temenni ederim. Dolayısıyla dostum olan kişiyi de sürekli devam edecek olan bir durağanlığa hapsederim. Ancak varoluşun kendisini böylesine bir durağanlığa ve sabitlenmeye hapsetmek, insanın tahmin edilemezliği ve gelecekteki imkânlarını da kısıtlamak olacağından dostluğa farklı bir perspektiften yaklaşmanın altını da çizer. Dolayısı ile dostluğu aynılık ilişkisinden ayırarak -böylece dost kavramını düşman kavramından da ayırır- olasılıklara ve tamamen belirsiz, açık ve gelmekte olan bir geleceğe doğru dostluğu bırakır. Aynılıktan ayrılan dostluk, çağlar boyu devreden koşullardan, ideallerden ve zorunlu kutsallıktan da sıyrılır. Dostluk ilişkisindeki öteki olarak kalanın, kendiliğindenliği artık daha sahihtir, olması mümkün olandır, kendi'dir.


Dostluğu idealize edilen sınırların ve formların dışında düşünmek oldukça önemli bir kırılma noktasına işaret eder. Aristoteles düşüncesindeki gibi iyi ve erdemli olmak üzere olması gereken niteliklerin yüklendiği dostluk kavrayışı aslında görüldüğü kadar masum ve kutsal değildir çünkü taraflara zorunluluk olarak yüklenen ödevler, tarafların özgürlüklerini kısıtladığı gibi sevginin araçsallaşmasını ve sevgi aracılığıyla da tarafların birbiri üzerinde uygulayabileceği bir yaptırım gücünü doğurur. Eğer sevgi, tek başına kendinde bir amaç ise idealize edilen dostluk anlayışının ötesinde olması gereken dostluğun, dost olmama hakkını da içerecek şekilde başka'nın başkalığının baskı altına alınmaması olan aynılıktan farka yönelen ve borç içermeyen bir biçimde gelişmesi gerekmektedir. Bu şekilde açık bir imkân olarak dostluk, özgürlük ve kendiliği içinde barındırabilecektir.

Erdemli ve iyi insanların dostlukları günümüzde değerlendirildiğinde bir ütopya sunuyormuş gibi yaparken aslında bu durumun çok da ütopya olmadığını belirtmek gerekir çünkü düşünürlere göre zaten gerçek dostluk ilişkisinde beklenti veya karşılık ilişkisinin ötesinde bir ilişkisellik vardır. Gerçek dostluk içinde ne sunulduğunun veya karşılığında ne alındığının hesabı yapılmadan, kendiliğinden oradadır ve sürekli bir devinim halindedir. Dostluk, kendi halinde bir akıştır, patikadır. Mantıksallık içinde bir hesaplamanın ötesinde gerçek dostluğun doğasında karşılıksızlık vardır. Gerçek dostluğun gerektirdiği erdemlilik ve iyiliğin de ötesindeki açık imkân, eylemlerin karşılık beklemeden sunulması olanak tanır. İlişkisellikten bağımsız olarak dostluğun kendisi, çıkar veya bir borç ilişkisi doğurmadan tarafları yükümlülük altında bırakmaz; arzulanan, kontrol edilemeyen ve zamana meydan okuyan bir-aradalığı ortaya koyar. O halde, dostum kadar ruhum varsa eğer, kendim kadar da bir başkası vardır.