Dostoyevski ve Karamazov Kardeşler: Bir Yazarın Kendi Geçmişiyle Hesaplaşması

Dostoyevski’nin Hayatı ve Aile Dramı

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (11 Kasım 1821, Moskova - 9 Şubat 1881, Sankt-Peterburg)

Rus roman, kısa öykü ve deneme yazarı, aynı zamanda bir gazetecidir. Pek çok edebiyat eleştirmeni tarafından dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri olarak kabul edilmekte ve eserleri, olağanüstü etki bırakmış şaheserler arasında gösterilmektedir. Eserlerinde kendi hayatından izlere de rastlamaktayız. Bunun için biraz aile hayatından bahsetmek istiyorum.

Dostoyevski, anne ve babasını erken yaşta kaybetmiştir. Annesinin ölümü onu derinden etkilemese de babasının ölüm biçimi hayatında büyük bir iz bırakmıştır. Dostoyevski, çocukluğunda annesine çektirdiği acılar, sürekli sarhoş olması ve hizmetkârlara kötü davranması nedeniyle babasından nefret ediyordu. Eserlerinde sıkça rastlanan, kaderine boyun eğen ve uysal kadın figürü, kendi annesinin bir yansımasıydı. Annesinin alttan almasının babasını daha da kötüleştirdiğini görmüştü. Hassas bir yapıya sahip olan Dostoyevski, bu yüzden babasına büyük bir kin besliyordu. Karamazov Kardeşler'deki baba figürü de bu nefretin izlerini taşır.

Dostoyevski’nin babası zalim bir insandı ve bu zalimliği yalnızca ailesine değil, hizmetkârlarına da yönelmişti. Öyle ki, hizmetkârları bu baskıya daha fazla dayanamayarak onu öldürmeyi planladılar. Sonunda, babasını bir köşede yakalayıp bağladılar ve onu taş ve tekmelerle acımasızca öldürdüler. Olay duyulduğunda, babasının akrabaları bile meseleyi örtbas etmeye çalıştı ve kimse cezalandırılmadı.

Babasının öldüğünü duyduğunda, "Babamın ölümünde benim hiçbir suçum yok, ama bu öldürmenin kefaretini ödemeye hazırım; çünkü içimden onu öldürmek geçiyordu." diyerek, Karamazov Kardeşler'de Dimitri Karamazov’un tepkisini adeta kendi yaşamında da gösterdi. Dostoyevski, babasının ölümünü dilediğini düşünerek ağır bir depresyona girdi. Bazı yazarlara göre ilk sara nöbetlerini de bu suçluluk duygusu tetikledi. Sigmund Freud ve birçok psikanalist, Dostoyevski’nin hastalığının sinirsel kökenli olduğunu, babaya duyduğu nefret ve ardından gelen suçluluk duygusuyla ilişkilendirmiştir.

Karamazov Kardeşler'deki karakterler, Dostoyevski’nin gerçek hayatından izler taşır. Biraz bunları ele alalım:

Baba Karamazov

Fyodor Pavloviç Karamazov, Karamazov kardeşlerin babası ama aslında tam bir sefalet timsali. Ne ahlak var ne vicdan; her türlü pislik onda mevcut. Onun ölümü bile ahlaki çöküşün bir simgesi gibi. O kadar yozlaşmış ve düşkün biri ki öldürülmesi bile bir tür toplumsal mesaj niteliğinde. Dostoyevski, Fyodor Karamazovu Kendi babasıyla ilişkilendirip bize anlatıyor sanki.

Alyoşa’nın sevgisi

Alyoşa, tam anlamıyla sevgi dolu bir karakter. İyi niyetli ve sakin; belki de birçok kişi için zayıf görünüyor. Ama aslında durum tam tersi. O, her şeyin kaosa döndüğü bir dünyada bile hâlâ umut olduğuna inanıyor. Alyoşa’nın verdiği mesaj çok net: "Sevgi her zaman var, inan ki var." İnsan bazen tüm bu dertlerin ve çatışmaların ortasında "Bari sevelim, başka ne kaldı ki elimizde?" diye düşünmez mi? İşte Alyoşa tam olarak bu duygunun cisimleşmiş hali. Aslında alyoşa karakterinin böyle aktarılmasının en önemli sebebi Dostoyevskinin 3 yaşında ölen oğlunun ismi olduğu için, Alyoşaya karşı çok şefkatli ve onun hayata bakış açışını hep iyi niyetli, sevgi dolu olduğunu görüyoruz.

İvan’ın Tanrı ile hesaplaşması: Gerçek bir dava

İvan Karamazov, romanın en karmaşık ve sorgulayan karakteri. Resmen Tanrı’yla mücadele etmekten çekinmiyor. O meşhur Büyük Engizitör hikâyesini anlatırken de aslında "Tanrısız bir dünyada nasıl yaşanır?" sorusunu adeta tokat gibi suratımıza çarpıyor. Onu anlamak kolay değil; çünkü içindeki boşluk ve karanlık, bildiğin dipsiz bir kuyu. İvan’ın mücadelesi aslında hepimizin mücadelesi: Anlam arayışı. Ama o, anlamın varlığını sorgulamaktan öte, sanki anlamın kendisini de reddetmeye çalışıyor.