Eddalar — İskandinav Mitolojisi
İskandinavların kendi kültürünün değişim izleri.
İskandinav geleneklerinin ve kültürünün daha monolit olmasından arkasındaki kaynaklar yetersiz gelmiş ve net olamamışlardır. Günümüzdeki bazı bilim insanları metinsel ve arkeolojik kaynaklara baktıklarında Hristiyanların gelişinden öncesine dek İskandinavların tanrı ve tanrıçalarının, kahramanlarının meşhur hikayelerinin sözlü bir şekilde aktarmalarından dolayı bilgi eksikliği yaşamışlardır.
İskandinavlar, eskiden oldukça karmaşık sembollerle donatılmış Runik Alfabe yazı sistemi kullanırlardı lakin uzun yazıtlardan ziyade bu alfabenin anıtlarda kısa yazılar olacak şekilde sıkça kullanıldığı görülmüştür. Hristiyanlığın gelişiyle birlikte bu dine ait kutsal metinlerin vahyine dayanarak, bu etki kapsamında yazıyı daha çok kullanmış ve okuryazarlığa teşvik edilmişlerdir. Hristiyan katipler bu hikayeleri, yazıtları koruma altında tutup, tartışmak için veya belirsiz sebeplerden muhafaza etmişlerdir.
Bu noktada günümüze dek ulaşabilmiş iki eserden söz edeceğim. İskandinav Mitolojisi’nin temelini oluşturmuş, bölgenin hristiyanlaşmasından çok sonra “Edda” adı verilmiş, 13. yüzyıla ait eserlerdir. Söz edilen bu terim, İzlandaca’da el yazması ve korunmuş eserler anlamına gelmektedir. Bunlardan Nesir Edda (Genç Edda), İzlandalı tarihçi, politikacı ve şair olan Snorri Sturluson tarafından 13. yüzyılda yazılmıştır. Manzum Edda (Yaşlı Edda) ise anonim yazarlar tarafından iki yüzyıllık bir zaman dilimine yayılan mitoloji ve kahramanlık şiirlerinin kaydedildiği, 10. yüzyıl civarlarında yazılmış ve 13. yüzyıl içerisinde Eski İskandinav diliyle yazıya geçirilen, 17. yüzyılda keşfedilmiş bir derlemedir.
Codex Regius, başka yerde bulunamayan eski efsaneleri ve değerli kahramanlık hikâyelerini içeren bir eserdir.
Eserlere “Edda” terimini Snorri’nin kendisi tanımlamamıştır. Her ne kadar bu sözcük hakkında çok fazla teori üretilse de, birkaçından bahsetmekte fayda var. 14. yüzyılın başlarında çıkan, Snorri’nin Edda çalışmasının kopyasını içinde barındıran Codex Upsaliensis isimli bir makalede, Gudbrand Vigfusson adlı yazar tarafından eserlere atfedilmiştir. Şimdiye dek “Edda” kelimesinin ilk kullanımının saptandığı yer, Snorri’nin yazmış olduğu Lay of Righ (Háttatal) adlı şiiridir. Bu şiirde yer alan anlamı “büyük büyükanne”yi ifade etmek içindir. Bu, kelimenin kendisine derinlik katmakta ve büyük olan, bilge olan anlamını tanımaktadır. Eski bilgi ve bilgeliğin ağırlığını taşır, bu da Snorri’nin el yazısıyla ilişkili olabileceği öne sürülmesindendir. Bir diğer teori ise, bilim insanları tarafından daha yaygın ve kabul görmüş; “Edda” kelimesinin Snorri’nin büyüdüğü İzlanda’nın Oddi Şehri’nden gelmekte olduğudur.
Nesir Edda için, yerli halkların arasıdnda yüzyıllardır şiir formatında sözü geçmiş İskandinav mitlerinin, efsanelerin, kahramanlarının hikayelerinin söylencesini düzyazıya geçirilip, bir araya getirilmiş ve kitaplaştırılmış hali diyebiliriz. Anlatımı oldukça zor bir dile sahip olan metinler ve anlaşılması kolay olmayan semboller öyle görünüyor ki Snorri’nin katkısıyla daha anlaşılır, idrak edilmesi kolaylaştırılmıştır. Dönüştürülmüş olan el yazması, skaldik şiir türü üzerinden bir ders kitabı niteliği taşımaktadır. Bu sayede içinde yer alan savaşlardan, şarkılara kadar uzanan anlatılar büyük beğeni toplamıştır.
Anlatımı biraz daha basitleştirildi desek bile, gelecek nesil şairleri tarafından kısmen erişilmesi zor haline gelmişti; çünkü birçok kişi tarafından fazlasıyla bir kapalı kutu gibi görülmüş ve zor olarak kabul edilmişti. Snorri’nin nesiri, eski saray şiir tarzlarının esintisini taşımasıyla diğer şairlerin gözünde kendisinin hatrı sayılır bir konumda kalmasına sebep olmuştur.
İskandinav mitolojisi ve kültürü Hristiyanlığın etkisiyle birlikte yeniden şekillenirken, eski geleneklerin ve inançların korunması açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. İskandinav halkının çoğu kesimi zamanla kendi dinlerinden sıyrılarak bu kültürel ögelerini bir miras haline dönüştürmüş, kendi inançlarını zihinlerinde birer anı gibi kabul ederek hikayeler ve masallar olarak aktarmaya başlamıştır.
Bugün, bu eserler sayesinde geçmişin derinliklerine inmeye ve kadim inançların izlerini sürmeye devam ediyoruz. Sadece kültürel miras olarak değil, aynı zamanda insanlığın ortak hikayelerinin bir parçası olarak görmek gerekir. Geçmişten gelen bu zengin anlatılar, günümüzde de ilham vermeye ve yeni nesillere ulaşmaya devam edecektir.
Bir sonraki yazımda Edda’ların içeriğine daha yakından bakarak bu eserlerde yer alan mitolojik ögeleri, kahramanlık hikayelerini ve sembolik anlatımları inceleyeceğim. İskandinav kültürünün zengin dünyasını daha iyi anlamak için tanrıların ve efsanelerin ardındaki derin anlamlarını zamanla keşfedeceğiz.
Okuduğunuz için teşekkürler. Bir sonrakinde görüşmek üzere.