Edip Cansever'in ''Masa Da Masaymış'' Şiirinin İmgesel Açıdan Yorumu

Edip Cansever'in Masa Da Masaymış Ha şiirinin imgesel anlamları neler olabilir, gelin yakından inceleyelim.

Dünya acı ve ölüm yıllarını farklı şeylere gebe olarak geride bıraktığından beri yaklaşık yarım yüzyıl geçti. Psikanaliz etkilerini her alanda büyük bir yoğunlukla sürdürmeye devam ediyor, her şeyi çocukluğumuzda arayan Frued bir yana her şeyi içimizde arayan bireysel sanatçılarımız ''fihi ma fih'' demeye devam etsin, toplumcu gerçekçiler ''basamak basamak'' halkların kardeşliğini, emekçiliğini anlatarak hareketlerini sürdürmekte. Garip hareketi, padişah olan Süleyman’ın kavuğunu alıp halka giydirdiğinden beri hiçbir şey eskisi gibi değil.

Bugün ''Masa Da Masaymış Ha'' şiirini inceleyeceğim sanatçı olan Edip Cansever bana hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını iliklerime hissettiren bir İkinci Yeni şairi. Kendi deyimiyle kelimeleri didikleyen Cansever’in şiirleri, bilinmeyen dünyaların bütün sırlarını okurlarına açıklıyor. Şiirlerinde öykü yazarlarını kıskandıracak bir kurgu vardır Cansever'in sizi hiç beklemediğiniz bir yerden yakalar.

Evet; sıkı bir psikanaliz, içe dönüş, alışılmamış bağdaştırmalar var şiirlerinde ancak topluma sırtını tamamen dönmüştür diyemeyiz onun için çünkü o toplumu sırtına almaz. Cansever toplumu içinde taşır. İnsan olabilmenin en derin hüznünü içinde taşıyor gibidir. Onun içinin de bazı günlerde benim dünyama belki de bazı günlerde sizlerin dünyasına denk geldiği olur.

Kendisini dünyanın en düz, en serüvensiz yaşayan insanlarından biri olarak tanımlayan Cansever belki gerçekten söylediği gibi bu dünyadan geçip gidecektir. Ancak kendisi bir kez ''gelmiş bulunduğu'' için kendisini anmak ve bu şiiri kendi anlam sınırlarımda olsa da yorumlamak çok heyecan verici.  Çağdaşı olan sanatçılar ve sonrasında yaşayan gazeteci/eleştirmenler tarafından Cansever, ismiyle beraber anılan İkinci Yeni’nin ''kuyumcu şairi'' olarak ün kazanmaya başladı. Şiirlerindeki metafor düzlemi de bir kuyumcunun işçiliğini fazlaca temsil ediyor.

Masa Da Masaymış Ha şiirinde de bir kurmaca görüyoruz aslında elimizde bir hayat var ve bu hayat bir masa olmuş. ''Adam yaşama sevinci içinde/ Masaya anahtarlarını koydu/ Bakır kâseye çiçekleri koydu/ Pencereden gelen ışığı koydu/ Bisiklet sesini çıkrık sesini/ Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu.'' İmge, hayat/ masa ilişkisi üzerinden ilerliyor sırasıyla önce yaşama sevincini içinde olduğundan bahsediyor adamın çünkü biliyor ki Cansever yaşama sevinci olmazsa o masada geriye kalan hiçbir şeyin bir önemi olmayacak. Sonrasında -ihtiyaç sıralaması mıdır bilinmez- masaya sütünü yumurtasını ve pencereden gelen ışığı koyar. Bisikletin çıkrık sesini eklemeyi de unutmaz kim bilir masaya bir çocuk sütünü içip yumurtasını yedikten sonra bisikletine binip ‘hayat’ denen bir yolculuğa çıkacaktır.

Kafamızdaki düşünceleri toplamak, kimi sevip kimi sevmediğimize karar vermek masa toplamaya benzer bazen. Masanın da üzerine sürekli bir şeyler koyar, geri alır, kararlar veririz. ''Adam masaya/ Aklında olup bitenleri koydu/ Ne yapmak istiyordu hayatta/ İşte onu koydu/ Kimi seviyordu kimi sevmiyordu.'' Bütün bunları bilen adam değil de masaymış gibi yani bir bakıma hayatmış gibi. ''Pencere yanındaydı gökyüzü yanında/ Uzandı masaya sonsuzu koydu/ Bir bira içmek istiyordu kaç gündür/ Masaya biranın dökülüşünü koydu/ Uykusunu koydu uyanıklığını koydu/Tokluğunu açlığını koydu.'' Gökyüzünün sonsuzluğu ve adamın insani ihtiyaçlarının sonluluğunun aynı masada oluşu hayatın sonsuz görünümüne karşı hissedilen bir açlığın adama kim olduğunu hatırlatmasıyla sona eriyor dize. Burada masanın hayat işlevine devam ettiğini görüyoruz. ''Masa da masaymış ha/ Bana mısın demedi bu kadar yüke/ Bir iki sallandı durdu/ Adam ha babam ha koyuyordu'' Hayatımız onun üzerine koyduğumuz yükler midir yoksa kendi üstümüze koyduğumuz yükler mi? O kadar yükü taşıyan insan mıdır hayatına taşıtan ya da hayat mıdır insana taşıtan?

Yani ne zaman sıkıntılı bir noktaya düşsek hayat beni buraya getirdi diye bir ifadede bulunuruz ancak kendimiz iyi yerlere geldiğimizde ‘hayatın’ konuyla alakası yoktur. Kör noktası hep kendisidir insanın başına ne gelirse ondan gelir aslında. Masa/hayat metaforu üzerinden devam edecek olursak yaşam sevinci adamın o kadar koyduğu şeye nasıl dayanabilir? Dayanmanın içinde ‘yanmanın’ da olduğunu elbette Cansever de biliyordur. Belki de bir masayla hayatı sorgulatmak istemiştir bizlere. Ben de bu yazıyı bir masanın üzerinde yazıyorum, bu masa da masa mıdır, dirseklerimi ne kadar yaşlandırır bilmem. Bildiğim şey ise; Cansever masasından kalkıncaya kadar aynı masada olan okurlarına âşık olduklarında, haksızlığa uğradıklarında, yalan söylediklerinde kısacası yaşamaya kararlı oldukları her an için bir şiir yani; bir düşünme fırsatı vereceğidir.