Yansıtma Kuramı Penceresinden: "Masa da Masaymış Ha..." Şiir İncelemesi
Edip Cansever'in kült şiirlerinden "Masa Da Masaymış Ha..." şiirinin bağlamını yansıtma kuramı perspektifinde değerlendirdim.
Masa Da Masaymış Ha…
Masa Da Masaymış Ha
Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
Edip Cansever, şiire öyküleyici unsurları katarken kendi anlayışına göre şekillendirmiş; tasvir ve diyalog tarzına sıkça başvurmuştur. Anlatılamayan şeyleri anlatmak için çabalamış, bu süreçte ferdi anlatımdan ziyade toplumla ilinti kurmayı amaçlayarak şiirler yazmıştır. İnsanın yalnızlığını, çaresizliğini, sıkıntılı hallerini konu edinirken; onu toplumun içinde inceleyerek şiirine dahil etmiştir. İnsanın kabullenmekte zorlandığı, bazense ulaşamadığı cevapları; içini yiyip duran hislerin tercümesini şiirlerinde sıklıkla açıklamaya çalışmıştır. Masa Da Masaymış Ha… şiiri de yine bu tarz konuların ele alındığı, “masa” metaforu etrafında gelişen, yansıtmacı kuram içinde değerlendirilebilecek tarzda bir yapıttır. “Masa”, günlük hayatın içindeki sıradan bir nesne gibi gözükse de şair, masayı ve üzerindeki nesnelere daha derin bir anlam yükleyerek sembolik bir yorum oluşturmak istemiştir. Bu tabirin çok katmanlı bir dünyayı temsil ettiği söylenebilir: Hayatın yükünü taşıyan, insanın ruhi münasebetlerini sırtlanan, günlük yaşamın getirdiği her türlü çalkantıya kucak açan soyut kavramlar bütünüdür. Kısacası insana dair olan soyut-somut her şeyin, bu masanın üzerinde muazzam bir birikime dönüştüğü söylenebilir.
Şiirin ana kahramanları, “masa”yla birlikte, ayrıca olarak, bu masanın üzerine bir yaşam bırakan “adam”dır. Şair, bu adamın iç dünyasını şiirin başlıca teması saymıştır. Masa ve üzerindeki nesneler, insan yaşamının farklı yönlerini, düşünceleri ve duyguları temsil eder. “Adam yaşama sevinci içinde/ Masaya anahtarlarını koydu/ Bakır kâseye çiçekleri koydu/ Sütünü yumurtasını koydu/ Pencereden gelen ışığı koydu/ Bisiklet sesini çıkrık sesini/ Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu” dizelerinde anlatılmak istenenler, bir insanın zihninde kolaylıkla karşılığını bulabilecek tarzdaki görüntüler demeciyle somutlaştırılarak verilmiştir: Başında da değindiği üzere, şiirin öznesi olan “adam” bir neşe içerisinde günlük rutinin bir parçası olan eylemleri gerçekleştirmekte; yuvasını, yaşama sevincini, nimetini, umudunu masaya yerleştirmektedir. Bu anlamlara sırasıyla, anahtar, çiçek, süt-yumurta, ışık sözcüklerinden ulaşılabilir. Hemen ardından gelen, “Adam masaya/ Aklında olup bitenleri koydu/ Ne yapmak istiyordu hayatta /İşte onu koydu” dizeleriyle ile öznenin karamsar ve düşünceli bir havaya büründüğü aktarılmaktadır. Hayallerini, duygularını ve düşüncelerini masanın üzerinde toparladığı anlatılır. Burada masaya gerçekten konulan bir unsur söz konusu değildir; daha çok ortaya döktüğü, kafasını kurcalayan konuları -belki de masa başında- düşünüp taşınmaktadır. “Bir bira içmek istiyordu kaç gündür/ Masaya biranın dökülüşünü koydu” dizeleri baştan sona hayal kırıklığı kokmaktadır. Adam, birkaç gündür arzuladığını belirttiği “bira” üzerinden, yaşanacağına dair beklenti içinde olduğu eylemi/ durumu kastetmektedir. Bu satırlar okunurken, kişinin zihninde biranın dökülmesi durumundan ziyade, onun işaret ettiği hüsran, üzüntü, sıkıntı duyguları canlanmaktadır. Adam, aslında hayatı boyunca bir döngü içine sıkışmışçasına mutluluğunu, umudunu, heyecanını, hüznünü masanın üzerine döküp durmaktadır. Bu masa her türlü yaşantıya, duyguya ev sahipliği yapmakta; yıkılmadan ayakta durmayı başarmaktadır: “Masa da masaymış ha/ Bana mısın demedi bu kadar yüke/ Bir iki sallandı durdu”.