Edvard Munch ve Ekspresyonizm

İçini tuvale akıtan Norveçli bir ressam

Edvard Munch ekspresyonizm akımının öncülerinden ve o alanda önemli eserler vermiş ressamlarından biridir. Bu yazı ekspresyonizm üzerinden onu ve eserlerini inceleyeceğiz. Öncesinde ekspresyonizm neymiş ona bakalım. Ekspresyonizm yani dışavurumculuk bir 20.yüzyıl sanat akımıdır. İsminden de anlaşıldığı üzere sanatçı derdini, hissini ve düşüncesini dışa vurarak yansıtır dolayısıyla doğa tasvirlerinden çok iç dünyanın aktarımı söz konusudur. Kaynak sanatçının ruh durumuysa tuval de bu ruh durumum tasviridir dolayısıyla doğal yapıdan ziyade o ruhtaki dalgalanmaları anlatırcasına bozuk şekiller, dalgalanmalar ve abartılı renkler göze çarpar. Her sanat eserinde psikolojik bir yorum vardır ama ekspresyonizmde sanat ve psikolojinin et ve tırnak gibi ayrılmaz birer ikili olduğu daha dominant bir şekilde gözümüze çarpmaktadır. Hastalıklarla dolu bir hayat geçiren Edvard Munch'ın anksiyete hastası olduğu ve yoğun bir ölüm kaygısına sahip olduğu söylenmektedir dolayısıyla eserlerinde ruhsal konuları işlemiştir.

1-Çığlık

Genel olarak resim sanatı dünyasında en bilinen eserlerden biri olan Çığlık ekspresyonizmin en önemli örneklerinden biridir. Söylenene göre Munch bu resmini bir anksiyete atağı sonrası resmetmiştir. Anksiyete yaşayan bir kişinin dehşet duygusuna kapıldığını, bilinmezliğin çok fazla ürkütücü bir hale geldiğini, sanki etrafındaki her şey bulanıyormuş ve kişi oradan kopuyormuş gibi hissettiğini söyleyebiliriz. Tıpkı bu resimde olduğu gibi. Gözleri fal taşı gibi açılan ve yüzünde sessiz bir çığlık atıyormuş gibi ifadesi olan adamın arkasında belirsiz iki figür vardır. Tüm bunlara dalgalan mavi ve alert olma durumunu tasvir eder gibi kırmızı renkler eşlik etmektedir.

2-Kaygı

Bir önceki eseri Çığlık'a yakından bağlantılı olduğu düşünülen Kaygı çok yoğun bir şekilde kırmızıyı ve koyu renkleri içermektedir. Kırmızı tetikte olma durumunu ve tehlikeyi simgelerken, koyu renkler ise o kasvetli havayı, acı ve çaresizlik içinde hissetmeyi simgeler. Resimdeki figürlerin yüzlerinde ise bir aynı anda donukluk ve ifadesizlik hakimden hüzün ve yorgunluk da vardır. Açıkçası epey iç karartıcı ve isminin hakkını veren bir resim.

3-Hasta Odasında Ölüm

Yukarıda Edvard Munch'ın hastalıklarla dolu bir hayatı olduğundan bahsetmiştik. 15 yaşındaki ablasını tüberkuloz yüzünden kaybeden Munch bunu tablosuna yansıtmıştır. Baktığımız diğer iki eserde olduğu gibi bu eserinde de bir kasver (doğal olarak) hakimdir. Resimdeki kalabalığın her biri Munch'ın aile üyelerini temsil etmektedir. Annesini de küçük yaşta kaybeden Munch'ın zamanla yoğun ölüm korkusu yaşaması, anksiyete sahibi olması ve baş etme mekanizması olarak bunları eserlerine yansıtması ekspresyonizmin çok güçlü örneklerindendir.

4-Fırçalarla Otoportre

Ressamın 1900ler başında yaptığı bu otoportre 1880ler ve 1890lar sonlarında yaptığı çizimlere oranla biraz daha kasvetini atmış bir eser. Burada ressamı tüm heybeti ve ihtişamıyla güçlü bir şekilde dikilerek görebiliriz.

5-Sahilde Yaz Gecesi

Genelde ruhsal konulara yer yeren Munch sayılı olarak doğaya da eserlerinde yer vermiştir. Ay ışığının denize yansımasını ekspresyonist bir şekilde anlatmıştır.

6-Friedrich Nietzsche

Bu kadar hassas bir dünyaya sahip olan Edvard Munch'ın Nietzche gibi bir adamlar spiritüel bir bağ kurması çok normaldir ve kendisi Nietzsche'nin büyük bir hayranıdır. Filozofun ölümünden altı sene sonra bu eserini yapmıştır.


Kaynakça:

1

2

3