Elisabeth Louise Vigée
Vigée’nin eserleri,Marie Antoinette’i sadece kibar bir kraliçe olarak değil, aynı zamanda sevgi dolu ve samimi bir figür olarak tasvir etti.
Elisabeth Louise Vigée Le Brun, 16 Nisan 1755 tarihinde Paris'te doğdu. O dönemin Fransa'sında Kral XV. Louis yönetimde etkisiz kararlar veriyor, eğitimsiz yardımcılar ve danışmanlar kraliyet bünyesinde bulunuyordu. Denetimsiz olan ülke, fazlalaşan yolsuzluklarla da karşı karşıyaydı. Bunlar sonucunda da monarşiye karşı güven azalmıştı. Kısaca, toplumsal yozlaşmaların ve kaos dolu bir ortamın içine doğmuştu Elisabeth.Babası Louis Vigée, yağlı boya resimlerde uzmanlaşmış bir portreci ve pastel ressamıydı. Aynı zamanda Saint-Luc Akademisi üyesiydi. Annesi Jeanne Maisin ise köylü kökenli bir kuafördü (bazı kaynaklarda modacı olarak da geçmekte). Sanata ilgisi olan iki ebeveynle büyüyen Vigée, daha çocuk yaşlarındayken yeteneklerini ailesine ve çevresine gösterdi. Özellikle ressam olan babası Louis Vigée, çizdiği resimlerle ayrıntılı ilgileniyor, yeteneğini ortaya çıkarmak için ona yardımcı oluyordu.
1760 yılında, beş yaşındayken bir manastıra gönderilen Vigée, burada altı yıl kaldı. 1766'da manastırdan ayrıldıktan sonra, babasının arkadaşı olan ressam ve şair Pierre Davesne’in asistanı olarak çalışmaya başladı. Bu dönemde resim tekniğini geliştirdi. Ancak, babasını 12 yaşındayken kaybetti. Babası birkaç cerrahi operasyon sonrası enfeksiyon nedeniyle hayatını kaybetmişti. 1768 yılında annesi, söylenilene göre – iddia da olabilir – zengin fakat huysuz bir kuyumcu olan Jacques-François Le Sèvre ile evlendi. Vigée’nin üvey babasıyla olan ilişkisi oldukça gergindi dersek yalan olmaz; hatta kendi hatıralarında da dile getirmiştir. Üvey babasından "Bu adamdan nefret ediyordum, özellikle de babama ait kişisel eşyaları kullandığı için" şeklinde bahsetmiştir. Bu dönemde Vigée, dönemin önemli ressamlarından Gabriel François Doyen, Jean-Baptiste Greuze ve Joseph Vernet’in rehberliğinden yararlandı. Rubens, Van Dyck ve Rembrandt gibi ustaların eserlerini kopyalayarak sanatını geliştirdi. Henüz genç yaşlarda profesyonel portre ressamlığı yapmaya başladı.
Kariyer yükselişi 1760'lara kadar sürdü. 1760 yılının sonuna doğru Elisabeth, Paris şehrinde ünlü isimlerin portrelerini çizmeye başladı. Fakat yasal olmayan durumlardan ötürü buna devam edemedi. Bu şekilde Saint-Luc Akademisi'ne başvurarak eserlerini 1774'te sergilemeye başladı. Bu yıl ayrıca akademiye üye seçildi. Bu dönemde, aralarında Orloff Kontu, Orléans Düşesi (gelecekteki Kral Louis Philippe'in annesi) ve Comte de Provence (gelecekteki Kral Louis XVIII) gibi isimlerin bulunduğu önemli portreler yaptı. 1776 yılında ilk kraliyet siparişini aldı ve bu kariyerinde bir dönüm noktası oldu. Aynı yıl, Jean-Baptiste-Pierre Le Brun adlı bir ressam ve sanat tüccarıyla evlendi. Vigée’nin annesi, üvey babasından uzaklaşması için bu evliliği destekliyordu. Ancak, Le Brun’un kumar ve çapkınlık alışkanlıkları nedeniyle Vigée zamanla bu evlilikten pişmanlık duymaya başladı. Evlilikleri boyunca, kocası gelirinin büyük bir kısmına el koydu ve onu özel dersler vermeye zorladı. Ancak, Vigée bu durumu rahatsız edici bulduğu için kısa süre sonra ders vermeyi bıraktı. Fakat kariyeri burada elbette bitmiyordu. Ne kadar olumsuz ve zorlu şeyler yaşasa da sanatının elinden tutmayı başarmış bir rol model olmuştur. 1778 yılına geldiğimizde Vigée, Marie Antoinette’in resmi saray ressamı oldu. Kraliçenin birçok portresini yaparak büyük bir ün kazandı. Vigée’nin eserleri, Marie Antoinette’i sadece kibar bir kraliçe olarak değil, aynı zamanda sevgi dolu ve samimi bir figür olarak tasvir etti. Bu, halkın ilgisini çeken bir unsur oldu ve onu Fransa’nın ötesinde de tanınır hale getirdi. Eserlerinin özelliklerine baktığımızda ise Rokoko’nun zarif renk paletini ve doğal dokusunu Neoklasik detaylarla harmanlamasıyla dikkat çeker. Sıklıkla portrelerini şallar ve uzun kumaşlarla süsleyerek, Raphael ve Domenichino gibi ressamlardan ilham almıştır. Size en çok konuşulan ve bilinen eserlerini de burada göstermek istiyorum.
Vigée, 660 portre ve 200 peyzaj eseriyle Avrupa sanat tarihinde önemli bir yere sahiptir. Eserleri, Louvre (Paris), Hermitage Müzesi (Saint Petersburg), Metropolitan Sanat Müzesi (New York) ve Londra Ulusal Galerisi gibi prestijli müzelerde sergilenmektedir. Aynı zamanda sanatını ve hayatını anlattığı anılarını (Souvenirs) yayınlamış ve genç ressamlar için ilham kaynağı olmuştur. 30 Mart 1842'de Paris'te hayatını kaybetmiştir.