Sanatta Doğruluk Problemi Bağlamında Dürer'in Tavşan Eserinin Analizi

Albrecht Dürer'in ünlü tablosu Tavşan'ı birlikte analiz etmeye ne dersin?

Sanat eserinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı problemi Antik Çağ’da başlamıştır. Özellikle Platon’un Devlet isimli eserinde sanatçıya atfedilen özelliklerin başında taklit gelir. Sanatçı, bir pencere açmalıdır ve bu pencereden dışarıya bakan iyiyi, güzeli ve hayattaki harmoniyi görebilmelidir. Modern felsefede Kant, Hegel ve Heidegger gibi filozoflar sanat eserinde güzelin varlığını metafizik ve ontolojik düzlemde ele alırlar.


Bu yazıda Albrecht Dürer'in Genç Tavşan (1502) isimli eseri sanatta doğruluk problemi bağlamında ele alınacktır. Alman Rönesans sanatının başyapıtı olarak bilinen bu eser natürmort resim türünün ilk örneğidir. Dürer, Alman Rönesans sanatının önemli sanatçılarındandır. Alman sanatçı, 1471 yılında Nürbenberg'de dünyaya geldi. Nürnberg, bilimsel araçların üretildiği laboratuvarlara sahip kentlerden ilkiydi. Bilimsel faaliyetler, kütüphanelerin yardımlarıyla destekleniyordu. Nürnberg ressam Dürer'in yaşadığı dönemde bilim adamlarının, sanatçıların, tüccarların ve edebiyatçıların olduğu bir şehirdi. Dürer ise babasının yanında çıraklık yaptığı zamanlarda yeteneğiyle fark edilip on beş yaşında ressam Michael Wolgemut’un atölyesine çırak olarak verilir. Dürer uzun yıllar Wolgemut’un yanında çıraklık yaptıktan sonra 1489 yılında işinden ayrılarak seyahatlere çıkmaya başlar. Aslında bu seyahatler Dürer’in kendi sanatçı kişiliğini keşfetmesini sağlamıştır. Almanya, İtalya ve Fransa’da ressamların atölyelerini ziyaret eden Dürer seyahatler boyunca çeşitli resimler yaparak kendini geliştirir. Bu seyahatlerde özellikle İtalyan sanatçıların resimlerinden etkilenir ve bu etkiler ilk dönem eserlerinde açıkça görülür.

Natürmont sanatının ilk örneklerinden biri olan bu esere bakıldığında tavşanın kürkü, tüyleri ve bakışları detaylı bir şekilde resmedilmiştir. Resmin genelinde sarı bir ton hakimdir. Dürer’in tavşanı, genel perspektif kaidelerine uyar çünkü tavşan ön tarafta ve orantılı olarak çizilmiştir. Sanat tarihçisi Ernst Gombrich tarafından yazılan Sanatın Öyküsü’nde "Görünen dünyayı olduğu gibi resmetmedeki sa¬bır ve yeteneğin kuşkusuz övülmesi gerekir. Geçmişin büyük sanatçıları, en ufak ayrıntının bile özenle saptandığı yapıtlarına çok çaba harcamışlardır. Dürer’in suluboya ile yaptığı tavşan, bu sevgi dolu sabrın en ünlü örneklerinden biridir." Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere sanatta gerçekliği yansıtmadaki önemli detay sabır ve çabadır. Sanat eserinde doğruluk arayışı, kişiyi eserin tekniği hakkında mantıksal yorumlar yapmaya götürür. Sanatta güzellik hakkında değer yargımızı belirtecek olursak ondan aldığımız hazza göre eseri değerlendiririz. Buna örnek olarak Rembrandt’ın Fil’ini diğer eserlerine göre daha az ilgi çekici gözükebilir. Çoğu kişi, Dürer’in tavşanındaki masumluğu ve tatlılığı, Rembrandt’ın çizdiği filde göremez; fil buruşuk derisiyle bakanların güçsüzlük, acizlik duygusunu ön plana çıkaracağı için insanlar ondan pek haz almaz.

Sanat eserine salt bir nesneyi, tabiatı doğru yansıtıp yansıtmadığını gözlemlemek amacıyla bakılırsa; eserin söylemek istediği anlaşılmaz ve sanat sadece tekniğe indirgenir. Sanat eserinde sadece doğru olanı görmeye çalışmak bakışı sınırlandırır. Doğru bir metotla yapılmamış sanat eseri değerinden hiçbir şey kaybetmez. Sanatçıdan tek bir yöntemle ürün ortaya çıkarmasını istemek, onu sınırlandırmaktır. Sanat tarihinde birçok teknik, metot kullanılmıştır; sanatçı bu bilgileri bilebilir fakat uygulamak zorunda değildir. Sanatçı, genel perspektifin dışında da eser ortaya koyabilir. Sanatta doğruluk aramak tekil bir nedene dayanırken bugün ise birçok nedene dayanır. Örneğin; Sürrealist bir ressam ortaya çıkıp “ben rüya dilini, bilinçaltını esas alarak resim çizeceğim” derse ve bu görüşlerini belirten bir manifesto kaleme alırsa bu onun gerçeği olur. Fütürist bir ressam veya şair ortaya çıkıp “ben eserlerimde sadece geleceği, teknolojiyi anlatacağım” derse bu da o sanatkârın ideali olur.

Sanatçı, bir eseri meydana getirirken rasyonel eylemlerine yön vermesini sağlayan şey onun hisleri ve iç dünyasıdır. Yaptığı eserle içini, dışarıya açar. Sanatçı eserin renklerini, ışık ve gölge oyunlarını yaparken kendi derinliğine, duygu durumuna göre resmeder. Sanatçı, bir esere başlamadan onu nasıl meydana getireceğini eskiz defterlerine defalarca çizse bile tatmin olamaz çünkü ertelenmiş hisleri vardır.