Eril ve Dişil Enerji: Modern Patriyarka
Son bir yıldır bütün sosyal medyayı ele geçiren eril enerji ve dişil enerji nedir ve neden feminizmi değil patriyarkayı besler? Feministlerin yıllardır mücadele ettiği her değeri çöpe atan bu kavramlar son bir yıldır herkesin dilinde, trend olmuş durumdadır. Dişil enerji, genellikle "besleyici, yaratıcı, duygusal ve pasif" olarak tanımlanırken; eril enerji, "mantıksal, analitik, girişimci ve aktif" özelliklerle ilişkilendirilir. Bu kavramlar, modern bireyin "dengeye ulaşması" gerektiğini vurgular. Kadınları geri plana iten ve duygusal gösteren bu tanımlardan sonra bu kavramların beslediği patriyarkayı da inceleyelim. Ataerkil sistem içinde kadınlara annelik, toplayıcılık, ev kadınlığı, kölelik, fahişelik, bakıcılık gibi toplumsal cinsiyet rolleri verilirken; erkeklere avcılık, askerlik, yöneticilik, sanatçılık gibi roller düşer.
Dişil ve eril enerji, kadınlara ve erkeklere belirli özellikler atayarak onları toplumsal rollerle sınırlamaktadır. Örneğin, dişil enerjiyi benimsemek, kadınlardan fedakâr, duygusal ve uyumlu olmalarını beklerken, eril enerji erkeklerin hırslı ve lider olmalarını doğallaştırır. Kadınların dişil enerjiyi benimsemeleri onları tarihte güçsüz kılan normlara geri döndürmektedir. Dişil ve eril enerji, toplumsal düzenin doğadan ya da ilahi bir plandan kaynaklandığını öne sürer. Bu söylem, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini sorgulanamaz bir "düzen" olarak kodlar. Toplumsal eşitsizliklere karşı kolektif hareketin yerini bireysel "enerji dengesi" arayışının alması, feminist dayanışmayı zayıflatmaktadır.
Pembe giyiniyorsanız, kırmızı ruj sürüyorsanız, ‘kibar’ iseniz, göbek deliğinize gül yağı sürüyorsanız, ilişkide ‘takdir edilmeye’ ihtiyaç duyan değil de ‘sevgi görmeye’ ihtiyaç duyansanız ve telaşlı değilseniz tebrikler dişil enerjiniz çok yüksek! Erkek arkadaşınızdan arama beklediğiniz halde sizi aramadığı durumda ona “beni neden aramadın?” diye sormanız da dişil enerjinizin düşük olduğunu gösterir ve partneriniz sizin ilgiye aç birisi olduğunuzu düşünür. Bunu ben ya da bilimsel bir kaynak demiyor Instagram, Twitter ve TikTok diyor. Sosyal medyadaki ‘yaşam koçları’ bunu savunuyor ve kadınların daha kırılgan ve muhtaç olmaları gerektiğini savunuyorlar, bu düşünceleri çeşitli içeriklerle empoze ediyorlar.
Sağlıklı iletişim kurmanın imkansız olduğu bir sistem oluşturuluyor. Bu sistemde yine kadınlar kırılgan, naif ve itaatkar oluyor. Binlerce yıldır süregeldiği gibi kararlı, duygularını belli etmeyen, maddi sorumlulukları üstlenen güçlü karakter özellikleri de erkeklere kalıyor. Bir erkeğin partnerine küsmesi, kırıldığını belli etmesi onun dişil enerjide olduğunu gösteriyor ve bu kadına yakışan bir hareket oluyor.
Erkekleri aşağılamak için onlara prenses diyorlar. Bahsi geçen prenses özellikleri trip atmak, karşı tarafa kırılmak, sürpriz ve hediye beklemek… Erkekler ile duygusal bir ilişki yaşarken onlardan hiçbir duygu göstermemelerini bekliyorlar ve kendilerine atfettikleri özelliklere sahip erkekleri aşağı, eril enerjisi düşük görüyorlar. Binlerce yıllık ataerkil sistemin bir erkekten olmasını beklediği maddi güç ve duygusuz olma gibi özellikleri eril enerji olarak pazarlıyorlar ve bunu kadınlar için çekici hale getiriyorlar. Sosyal medya kullanım yaşı 9’a kadar düşmüş durumdadır. Sosyal medya kullanan küçük kız ve erkek çocuklarını, ergenleri etkileri altına alıp feministlerin yaptığı her şeyi çöpe atmak için çabalıyorlar. Dişil enerji yükseltme kursları var, insanlara kendilerini yetersiz hissettirip hiçbir dayanağı olmayan ve tamamen patriyarkaya hizmet eden bu sisteme mecbur kılıyorlar.
Binlerce yıldır kadınların ve çocukların ezildiği ataerkil sistemi tekrardan pazarlıyorlar. İnsanlar romantik bir partnere sahip olmamalarının nedeninin dişil enerjilerinin ya da eril enerjilerinin düşük olmasına bağlıyorlar ve geleneksel toplum yapısına geri dönerek feminizmin mücadelesini baltalıyorlar. Bunun bir “alma verme dengesi” olduğuna inanıyorlar. Feminist hareket, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini bireysel enerji pratiklerinden ziyade, toplumsal yapıları dönüştürme çabalarıyla aşmayı hedefler. Patriyarkayı besleyen bu tür dualist söylemler yerine, kapsayıcı ve eşitlikçi bir toplumsal yapı için çalışmak daha anlamlıdır.
Dişil ve eril enerji kavramları, feminist mücadelenin karşısında duran ve toplumsal cinsiyet eşitliği arayışını gölgede bırakan sorunlu yapılar olarak değerlendirilebilir. Bu söylemler, bireylerin "enerji dengesi" arayışı altında toplumsal eşitsizlikleri gizler ve patriyarkayı mistik bir çerçeve içinde yeniden üretir. Feminist bir perspektif, bu tür kavramların bireysel özgürleşmeyi değil, toplumsal eşitsizlikleri güçlendirdiğini ortaya koyarak, kolektif bir dayanışma anlayışını savunmaya devam etmelidir.