Etik Bir Problem Olarak Savaş
Savaş konseptini etik bağlamda irdeleyelim
Savaş, içeriği gereği hem bireye hem de bireyin şekillenmekte olan tarihsel devinimine pek çok yönüyle nüfuz eden bir konsepttir. Toplumların pasifist bir konum alıştan sıyrılmaları, durağan bir halden eyleme sıçrayıştan ziyade ölçütlere duyulan ihtiyacı beraberinde getiren bir süreç olmuştur. Koşullar, beslendikleri kaynağa ve kaynağın yorumlanmasına bağlı farklılıklar gösterirler ve belirlenen ölçütler kapsamları gereği etiği yakından ilgilendirmektedir. Bu noktada etik, savaşın nedenlerini irdeleyerek haklılığına ya da haksızlığına karar veren bir otorite değildir. Etiğin temel sorunu, savaşın haklılandırılabilirliğidir. Bu problem ışığında, haklı bir savaşın gerekleri için çeşitli teoriler ortaya koyulmuştur. En çok tartışılanlardan biri Thomas Aquinas'a ait "Haklı Savaş Teorisi" adlı teoridir. Aquinas haklı savaş için 3 temel hukuk zemini oluşturur. Savaşa başvurma hukuku (Jus ad bellum), savaş süresince hukuk (Jus in bello) ve savaş sonrasındaki anlaşma hukuku (Jus post bellum) olarak belirlenen bu kurallar setinin tamamı ayrı tartışma konularıdır; ancak bu yazı, yalnızca savaşa başvurma hukukunun etik sorunlarına odaklanan bir savaş etiği tartışması sunacaktır.
Aquinas'ın başlangıç noktası savaşın tüm koşullarda aynı ahlaki yargılamaya tabi olup olmadığını sorgulamaktır. Bu konu oldukça tartışmalıdır çünkü savaşın "istisna" olarak adlandırılması durumunda genel geçer ahlak kurallarının nerede durması gerektiği pek çok soruyu beraberinde getirir. Normal seyrin dışına çıkış, şiddet eylemine özel bir bağlam kazandırır ve bu bağlamdaki şiddet eylemleri savaş adını aldıklarında "normların" tekrar düşünülmesi gerekir. Bu durumda tüm ahlaki normlar dışarıda bırakılarak savaşa özel ahlak kuralları belirlenecekse, bu talep diğer alanlara da yayılarak özel bağlam çatısı altında tehlike unsuruna dönüşebilir. Aynı normların genişletilmesi, daraltılması ya da onlara ekler yapılması yoluyla oluşturulan bir teori çok daha makul görünmektedir, fakat ölçütler içerik ve anlam bakımından tartışmaya açıktır. Aquinas için haklı bir savaşın öncelikleri savaşın meşru bir otorite tarafından yönetiliyor olması, sebebin haklılığı ve niyetin doğruluğudur. Belirlenen öncelikler savaşın ne uğruna verildiğini önemli kılmaktadır.
Daha erdemli olmayı haklılandırılabilir bir savaşın gerekçesi olarak gören Aristoteles’ten hareketle, ortak iyinin savaşa araçsal bir kimlik kazandırabilirliği tartışmaya açılmaktadır. Bu bağlamda, kendi ulusunun diğerinden daha ahlaklı ve erdemli olduğunu düşünen bir devletin meşru otoritesi altında yürütülen, diğer ulusu daha erdemli ve ahlaklı yapma sebebiyle ve tamamıyla iyi niyetlerle başlatılan bir savaş haklılandırılabilir midir? Böyle bir savaşın getirilerinin, amaçlanan iyiden fazla olması savaşı haksız kılar mı? Bu durumda “İkili Etki Teorisi” getirileri ulus tarafından tahmin edilse bile, savaşı başlatan ulusun sorumluluğunda niyete bağlı farklılıklar olabileceğini iddia eder. Fark, iki örnek ile açıklığa kavuşturulabilir. İlk durumda X devletinin kendi ahlak normlarını evrenselleştirme idealiyle savaşı şekillendirme mekanizması olarak araçsallaştırdığı; ikinci durumda X devletinin kendi ahlak normlarını evrenselleştirme idealiyle savaşı yıpratma mekanizması olarak araçsallaştırdığı varsayılsın. İlk durumda, savaşın fonksiyonu doğrudan zarar verme olmadığından getiriler öngörülebilir olsa dahi X devleti niyet etmediği kötülüklerden sorumlu tutulamaz. İkinci durumda ise savaş direkt yıpratma fonksiyonu ile öne çıkarıldığından X devleti ahlaki olarak sorumludur. Diğer bir değişle, ilk durumun getirileri, amaç kapsamında değilken, ikinci durumda niyet doğrultusunda sorumluluk yüklenmektedir.
Bahsedilen değerlendirmeyle meydana gelen bir diğer sorun ise eylemin kendi doğruluğu ile araçsallaştırılan ilişkisidir. Savaş bir iradenin kabul ettirilmesi gerekliliğiyle ortaya çıktığında, bu iradenin, kaynağını ait olduğu ulusun mitinden alması meşru görülebilir mi? Yani savaş konsepti bir mitin ve getirilerinin dayatılması olarak idealize edildiğinde, hala haklı bir araç konumunda bulunmaya devam edebilir mi? Bir idealin kendiliğinden doğruluğunun kabulü ona ulaşma uğrunda tüm araçları meşru kılar mı? Eğer kılıyorsa, savaş son çare midir yoksa onu asıl ideal kılan tüm normların terk edilmesi midir? Bu bağlamda savaş, araçsallık ve amaçsallık konularında daha pek çok soruya kapı araladığı gibi “son çare” olarak seçilme konusunu da tekrar düşünmeyi gerektirir.
Özetlemek gerekirse, savaş etiği savaşın haklılandırılabilirliğini felsefi bir bağlamda ele alarak ölçütleri problematize eder. Ahlaki normların özel bağlamlarda sürdürülebilirliğini, değişen olasılıklardaki yerini ve kullanımını sorgular. Savaşın özel bir bağlam olması durumunda özelin içeriğini ve neliğini tartışır. Savaşın belirli evreleri için çeşitli normlar önerir. Bu nedenle savaş etiği, savaşın haklı bir yol olup olmadığı tartışmasından ziyade savaşın kendi doğasına ait bir sorgulamaya olanak tanır.
Kaynaklar
Dorman, Emre. «Thomas Aquinas ve Haklı Savaş Teorisi.» Felsefe Dünyası 64 (2016): 135-155.
Nuttall, Jon. «Savaş, Terörizm ve Protesto.» Nuttall, Jon. Ahlak Üzerine Tartışmalar. Çev. Abdullah Yılmaz. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1997. 185-200.