Okumalı mıyım? "Mecburiyet"- Stefan Zweig
Mecburiyet; bir adamın, savaş ve özgürlük arasında kalan aşk hikayesi...
Mecburiyet, bir oturuşta kolaylıkla bitirilebilecek bir kitap olduğu için ne uzun uzun yazarak kitabın tadını kaçırmak ne de sizi baymak isterim.
“Savaş; korku ve sefaletten başka bir şey veremez. Yakar, yıkar, öldürür, yok eder” demiş Nazım Hikmet. Bir cümleyle açıklamış savaşın sonuçlarını. Mecburiyetde bize tam olarak bunu anlatıyor.
Okuduğum her eserinden etkilenmiş olduğum yazar Stefan Zweig, ve onun alışmış olduğumuz romanlara kıyasla, kısa olsa da derinlikleriyle bizi içine çeken romanları… Mecburiyet, yine beklentiyi karşılayan, okuyucuyu sıkmayan ve savaşın gerçek yüzünü keskin imgelerle yansıtan, şahane bir eser.
Stefan Zweig, 1881 senesinde Avusturya’da varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Düşünceleri, yaşamış olduğu toplumu gözlemleyip, dönem içerisinde yaşanan savaşlar ile birlikte iyice şekillendi. Zweig, çekinmeden savaş karşıtı söylemlerde bulundu ki bu savaş karşıtlığını belirtmek o dönemde ağır bir suçtu. II. Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından, Zweig, eşiyle birlikte Brezilya'ya giderek Petropolis kentine yerleşti. Fakat bu kaçış, devamında bir huzur getirmedi, Naziler ortalığı yakıp, yıktı ve dünya alev aldı. Alman şair Kleist’ın eşini ve kendisini silahla vurarak öldürmesi gibi Zweig da eşiyle birlikte soda şişesinin içine koyduğu “Veronal” adlı zehir ile intihar etti.
Mecburiyet de bir bakıma Zweig’ın hayatının bir kesiti gibi: Savaştan kaçmış evli bir çift; tekrar savaşın çıkmasıyla ülkelerine dönme “mecburiyeti” ya da kalıp hayatlarını özgür yaşama hissiyatı arasındaki ikilemi yaşıyor.