Oscar Wilde-Dorian Gray’in Portresi
Dorian Gray’in Portresi, ‘Oysa Herkes Öldürür Sevdiğini’ adlı şiir ile birçoğumuzun hayatına dokunmuş olan Oscar Wilde’ın tek romanıdır.
Kitabın konusuna geçmeden önce, kitabı bitirdiğim zaman hissettiklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
İkinci Şans...
Yan yana gelen bu iki sözcüğün insan ruhunda açtığı derin anlamlar ile eminim ki hemen hemen birçoğumuz karşılaşmışızdır. Şans dediğimiz ve insan beyninde pozitif bir etki yaratan bu kelime, bize kaderimiz tarafından verilirken, ikincisinin kontrolü tamamen insanın kendi elindedir.
Başımıza üst üste kötü olayların geldiği olmuştur. İnsanız ya acıdan beslenmeyi sever ruhumuz. Bu süreç, hayatın bizi olgunlaştırmak için karşımıza çıkarmış olduğu bir *şanstır. Peki ya *ikinci şans olarak adlandırdığımız bu durumun ruhumuzda negatif bir çağrışım yapmasının sebebi nedir?
Güveninizi kıran, bir şekilde hala vakit geçirdiğiniz fakat gözlerine baktığınızda eskisi gibi hissedemediğiniz insanları ele alalım. Bu insanlara *vermiş olduğunuz ikinci şansı sahiden onlara mı verdiniz? Yoksa ruhunuzun derinliklerinde son nefesini vermek üzere olan güven duygusunu mu tekrar hayata döndürmek istediniz?
Şu var ki yazımda bahsettiğim bu *Şans kelimesi, hem korkularımızdan hem de umutlarımızdan meydana geliyor. Günün sonunda yastığa başımızı koyduğumuz zaman aklımızdan çıkmayan tek bir soru oluyor.
‘Tekrar aynı şeyleri yaşarsam ne yaparım?’
Bu noktada şu sonuca ulaşıyoruz. İkinci şansı verdiğimiz kişi aynada gördüğünüz yansımadan başkası değil. Hayatımızda bu tarz yol ayrımları hep olacaktır. Önemli olan kendimize armağan ettiğimiz bu *şansı, korkulardan arındırıp umutlarla beslemektir. Çünkü ne olursa olsun, ne yaşayacak olursak olalım unutmamamız gereken şey tek başımıza güçlü olduğumuzdur. Güvenimiz *tekrar kırılabilir, *tekrar dibi görebiliriz ama kendimize verdiğimiz bu ikinci şans sayesinde hiç olmadığımız kadar güçlü bir şekilde ayağa kalkabiliriz.
Evet, şimdi bunları neden anlattın Hilal diye sorduğunuzu biliyorum. Bunları size söylememin sebebi, Dorian Gray kendisine bu ikinci şansı vermek için doğru adımı bir türlü atamadı sevgili okuyucu. Vermek istediğinde ise bu adım için çok geç mi kalmıştı işte bu sorunun cevabına kitabın sonunda ulaşacağız.
Romanımızda üç ana karakterimiz var. Bunlar Basil Hallward, Lord Henry ve Dorian Gray.
Ressam olan Basil ile soylu bir aileden gelen Lord Henry birbirlerini uzun zamandır tanıyorlardır. Dorian’ı gördüğü anda ilhamını da bulduğunu söyleyen Basil, Dorian’ın portresini çizmeye başlar. Fakat Basil, Dorian ile Henry’nin tanışmasını kesinlikle istemez. Henry, anı yaşamaktan zevk alan, gençliğin ve güzelliğin kutsallığına inanan bir karakterken, Basil, insanın ruhunun güzelliğini her fırsatta vurgulayan bir kişidir. Bu nedenle Dorian, Henry ile tanıştığında kendisine yabancılaşmaya başladığını ne yazık ki fark edemez. Lord Henry’nin öğütlerini dinledikçe, Dorian’ın davranışları da değişmeye başlar.
Portresinin bittiği gün, Dorian'ın hayatındaki dönüm noktasına ulaştığı gündür. Çünkü Henry ona portresinin hep genç kalacağını ama Dorian’ın bir gün yaşlanıp, gençliğini ve güzelliğini kaybedeceğini söyler. Bunun üzerine Dorian, portresini gördüğü an dehşete kapılır ve resmini kıskanmaya başlar.
Dudaklarından şu sözcükler dökülmüştür:
Bu noktadan sonra Dorian hayatına devam eder fakat ne zaman bir günah işlese, resminin değiştiğini fark eder. Ve portresini saklamaya karar verir. Bir başka değişle portre, Dorian’ın ruhunu yansıtan bir ayna görevi görmeye başlar.
Dorian’daki bu değişikliğin en tepe noktasını Sibyl Vane oluşturuyor. Kendisi Dorian’ın ilk ve son saf aşkını temsil ederken aynı zamanda Sibyl Dorian’ın ilk kurbanı da oluyor.
Yıllar geçtikçe Dorian daha da kontrol edilemez olurken, şehirde Dorian’ın genç kalmak uğruna ruhunu şeytana sattığı dedikoduları ortaya çıkmaya başlıyor.
Her kim olursanız olun, ölüm korkusu insanın doğasında vardır. Dorian bile bu korkusunu göz ardı edemeyecek kadar *insandır. Bu noktadan sonra hayatını değiştirip yeni bir sayfa açmak ister. Kendisine ikinci bir şans yaratmak için tüm günahlarını ona gösteren portresinden kurtulmak ister.
Peki ya bunun için çok mu geç kaldı? Yoksa son nefesimizi verene kadar şansı var mı?
Kelimeler sahiden de çok güçlüdür sevgili okuyucu. İnsan beyni iyiyi ya da kötüyü bilmez. Olaylara anlamını veren bizim bakış açımızdır. Bu nedenle kelimelerin gücünü hafife almayalım. Kötü düşünme yoksa kötüyü kendine çekersin derler ya hep, gelin bu sefer iyiyi düşünelim ve evrenin bize sunacaklarını görmek için gözlerimizle değil kalbimizle bakalım etrafa. Dünyanın karşı karşıya kaldığı, tüm bu olumsuzlukların yaşandığı şu zor günlerde ilk önce yapmamız gereken kendimize ikinci bir şans verip pozitif düşünmeye başlamak olacaktır.
Can yayınlarından okuduğum Dorian Gray'in portresinde altını çizmeden geçemediğim birkaç sözü sizlerle paylaşmak istiyorum.
'Ben birisinden çok fazla hoşlandım mı onun adını hiç kimseye söylemem. Onun kimliğinden bir parçayı başkasına teslim etmek gibi gelir bu bana.
'Kendizimi suçladığımız zaman başka hiç kimsenin bizi suçlamaya hakkı yokmuş gibi gelir. Kişiyi günahtan arındıran itirafın kendisidir, yoksa günah çıkartan papaz değil.'
'Artık sevmediğimiz kişilerin duygularında her zaman bize gülünç gelen bir şey vardır.'
'Dorian, her zaman seveceksin beni. Çünkü ben senin işlemeyi göze alamadığın tüm günahları simgeliyorum.'
Yazımın sonuna gelirken size şunları söylemek istiyorum; yukarıda kullanmış olduğum fotoğraflar Dorian Gray isimli filmden alınmıştır. Kitabı okuduktan sonra filmi de izlemenizi tavsiye ederim. İnsanı düşündüren ve yaşadığı anın kıymetini bilmesini sağlatan bir filmdir. Her şey zamanında güzeldir, gençlik ve yaşlılıkta…
‘Oysa Herkes Öldürür Sevdiğini’ şiirini de tekrar dinlemek isterseniz diye buraya bırakıyorum.
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere…