Evrensel Ahlaki Normlar Mümkün Mü?
Evrensel Ahlaki Yasalar tesis mi edilmeli yoksa göreci bir tutum mu sergilenmeli?
Ahlaki normların farklı kültürlerde farklı şekiller alabildiklerini ve her kültürün, hatta her kültürün kendi içerisinde bile farklı geleneksel ögeler barındırdığının bilincindeyiz. Bu farklı Ahlaki normlara duyulan saygı, göreciliğin temelini yansıtmaktadır. Fakat göreciliği savunurken ne kadar doğruyuz? Ya da görecilik kanaatimce savunulacak bir kavram mıdır?
Her toplumun farklı Ahlaki normlarının dışında ortak Ahlaki değerler barındırdıklarını bilmekteyiz. Mesela insan öldürmek, tecavüz gibi eylemler her kültürde karşı çıkılan eylemlerdir. Fakat bu bizi evrensel ahlak yasalarına sahip olduğumuz kanısına vardırmamalıdır. Şayet evrensel ahlaki yasalara sahip olmuş olsaydık örneğin Çin ve birkaç Asya ülkesinin geleneklerinden gelen farklı yemek kültürlerini benimsemiş olurduk. Fakat bizim için ahlaki olarak yanlış oldukları için bu kültüre sahip değiliz. İşte bu noktada görecilik devreye girmektedir. Madem biz bu ahlaki normlara sahip olmayı ahlaki açıdan yanlış bulmaktaysak, demek ki evrensel ahlak yasaları yok veya mümkün değil demektir. O zaman göreciliği savunmamız gerektiğini düşünebiliriz. Demem o ki biz ahlaki olarak Çinliler gibi değişik hayvan türlerinden beslenmesek bile onlara saygı duymalıyız ve kendi geleneklerini sürdürmelerine karşı çıkmamalıyız. Peki ya ahlaki olarak bizim savunmadığımız bir noktada bu ortaya çıkarsa? Örneğin hayvan katliamına karşıyızdır ve Asya kökenli kültürlerin yıllardan beri farklı tür hayvanlardan beslendiğini biliyoruz. Bu tarz geleneklere de saygı duymak ahlaki açıdan doğru olmakta mıdır? Cevap hayır ise ve evrensel ahlak yasası da mümkün olmadığına göre bir çıkmazda olduğumuz düşünülebilir. Bu olaya başka bir taraftan bakma kaatindeyim. Fikrimce evrensel hoşgörü kavramını burada ortaya çıkarmamız gerekmektedir. “Yaşa ve yaşamasına izin ver” argümanının burada devreye girdiği söylenebilir. Evet, hayvan hakları konusunda katı bir savunucu olabilirim. Fakat bu konuda daha derine inmenin doğru olacağını düşünmekteyim.
Verdiğimiz örnekte Asya kökenli bireylerin bir katliama sebep olduklarını düşünsem de evrensel hoşgörüyü ve çeşitliliğe olan saygının gerekliliğini savunulmasındaki en büyük sebeplerden biri Asya kökenli bireylerin bu geleneği nasıl kazandıklarını öğrenilmesinde olduğu kanaatindeyim. Tarihte yaşamış oldukları büyük açlık, bir nebze doymak için tercih etmek “zorunda” oldukları bir yol ve gelenekle beraber günümüze kadar ulaşmış olan ahlaki normlar. Şahsen ben biraz da burada Sonuççu Etik’i savunanlardan biri olacak gibi görünsem de aslında niyete bakanlardan olacağım. Evrensel hoşgörüyü savunmakla beraber başkalarını yargılamaktansa ahlaki olarak yargılanması gereken eylemlerin niyetlerine bakılması kanaatindeyim. Bir yönümle Kant’çı Etik’i savunsam da bir yönümle Sonuççu Etik ile de bağdaşamaz değilimdir. Dolayısıyla görecilik kavramını savunmakla birlikte Kant’çı bir 3 yaklaşımla olaya bakmaktayım. Benim sahip olduğum ahlaki normlarımın dışında kalıyor olsa dahi ahlaki normlarının kazanılma şekli ve bu eylemin zorunlu olarak yapılmış olması evrensel hoşgörü kavramını desteklememi ve bu hoşgörülü tutumu savunmamı gerektirdi.
Fakat verdiğimiz örnek dışında görecilik sorun çıkartabilen bir kavram haline gelebilmektedir. Her kültürün farklı ahlaki normlarına saygı duymak savunduğumuz şey olsa dahi bazı kültürlerin kodlarında özel ahlak değerleri işlenmiş olabilmektedir. Örneğin ırkçılığın ahlaki normlarında yeri olan bir kavram olduğu bir kültüre ya da İslam düşmanlığı. Bu tarz ahlaki normlara sahip kültürlere de saygı ve hoşgörü ile mi yaklaşmalıyız? Benim cevabım kesinlikle tıpkı Asya kökenli bireylerin geleneksel davranışlarını nasıl temellendirdiğini araştırdığımız ve öğrendiğimizle aynı olacaktır. Çünkü belli bir kültürde yetişmiş birey davranış ve geleneksel ahlaki normlarını yakın çevresinden edinir. Bu yakın çevresinin sahip olduğu ahlaki normlar da kültürden kültüre aktarılmış olan geleneksel normlardır. Bu normlar yüzünden ve bu kültürlerde doğdukları için bu bireylerin eylemlerinin suçlanması mı gerekmektedir? Kanaatimce hayır. Bireyler doğdukları konumlarıyla beraber eylerler. Bu eylemeleri toplumda hali hazırda şekillenmiş davranış ve düşüncelerdir. Bu ahlaki normlar bireylerin kendileri fark etmeden onlara işlenmiş gibidir. Bu tarz düşünceler etrafında büyüyen bir bireyin ahlaki normlarının başkaları tarafından “yanlış” görüldüğü değişeceği kanısında değilim. Bu yüzden evrensel hoşgörü kavramını savunmakta ve göreci bir tutum benimsenmesinden yanayım. Şayet evrensel bir ahlak yasası benimsenmesine çabalanırsa; kültürler çatışır, çünkü verdiğimiz örnekteki gibi farklı kültürlerin çeşitli ahlaki normları bulunmaktadır ve ortak bir ahlaki norm inşa edilmesini tamamen imkansız kılmaktadır.
Dolayısıyla verdiğimiz örnekler sonucunda evrensel hoşgörü ve çeşitliliğe olan saygı; yani göreci bir tutum sergilemek gerektiği kanaatindeyim. Her kültürün sahip olduğu belirli ahlaki normlar ve birbiriyle çatışan ahlaki normlar varlıklarını sürdürmektedir. Bu ahlaki normlara evrensel hoşgörü tutumu ile yaklaşılmadığı takdirde ortaya çıkabilecek bir çatışma; evrensel ahlak yasaları inşa edilmeye çalışıldığında ise de yine bir çatışma meydana gelebileceğini söylemek mümkündür. Çünkü birbiriyle çatışan ahlaki normlar bir evrensel ahlak yasası meydana getirmeyi engellemektedir. Bunun sonucunda ise görecilik mantıklı gelmekle beraber Kant’çı bir bakış açısıyla niyetin çok önemli olduğunu savunanlardan biri olduğumu söylemek mümkündür. Her ahlaki normun altında yatan bir sebep olduğunu savunmakta ve ahlaki normların yargılanmadan ya da hoşgörüyle karşılanacak olsa bile karşılanmadan önce tarihinde nasıl oluştuğunun bilinmesi gerektiğini düşünmekteyim