Feminist Film Teorisi
Feminist düşünce, farklı akımlarla birlikte sinema tarihi içindeki kadın perspektifini de ele almıştır.
Feminist film teorisinin gelişimi sinemanın başlangıcına ve ikinci dalga feminizme denk gelmektedir. İkinci dalga feminizminde kadınların kültürel ve toplumsal edinimlerle cinsiyet rollerine koşullandığı daha iyi anlaşılmaktadır. İkinci dalga feminizm, özellikle 1960’lı yıllardan sonra bu kültür aktarımlarına karşılık bir mücadele olarak hızla gelişmiştir. Sosyal ve politik anlamda kadınların sınırlandırılmasına karşın sadece bir düşünce olarak değil, edebiyatta, sinemada, basında daha çok yer almış; dergiler, dernekler ve konferansların gelişmesi yine bu dönemde meydana gelmiştir. Kadın ve kadın bedenine ilişkin toplumsal hakimiyete dair özel ve kamusal alandaki bu kontrole karşın feminist düşünce mücadele halinde yer almıştır.
Sinemanın başlangıcında yer alan filmlerle ilgili değerlendirmeler popüler kültür ögesi olmaya başlamış bu alandaki filmleri yorumlamaya dair oluşmuştur. 1960’lı yıllara doğru gelindiğinde farklı kuramların ve tartışmaların gelişmesi, film teorilerinin oluşmasında önemli bir yer edinmiştir. Sinema, başından sonuna değerlendirilen bir alan haline gelerek dönem içerisinde de değişmeye, farklı konulara, açılara ve tekniklere yer vermiştir. Feminist film kuramı da bu kuramlar içinde gelişmiş, sinema tarihinin başlangıcından itibaren filmlerde işlenen her türlü yapıyı eleştirel bir biçimde ele almışlardır. İlk dönemlerde filmlerin içeriğinde bulunan konulara yoğunlaşırken daha sonra filmlerin anlamının çıkış sürecine, oluşumuna ve aygıtlarına bakmaya başlamıştır. Sonuç olarak feminist film teorisi, erkek egemen sistem içinde gelişen sinema anlatılarına karşı bir eleştiri olarak gelişmiş, bağımsız ve karşı bir sinema anlayışı oluşturmuştur. Toplumsal normların ve toplumsal cinsiyete bağlı kodların etkisinin sürdürüldüğü ve buna yönelik tekniklerin kullanıldığı sinemada, öteki kavramına ve kadın imgesine yönelik incelemelerle bir feminist sinema mantığı geliştirilmiştir.
Kadın karakterlerin sinemanın başlangıcından itibaren ataerkil sistem içerisinde şekillenmesi, kadın imgesine dair çarpıtılmış ve yönlendirilmiş bir algı oluşturmuştur. Bu yönlendirilmiş kadın imgesi sinemada erkek çoğunlukta bir izleyiciye sunulurken idealize edilen erkek bakışının yarattığı kadın, günlük hayat ile karşılaştırıldığında zıtlıklarla karşılaşır. Çünkü sinema filmlerinde kadın, gerçek üstü bir algıyla oluşturulur. Sinemanın da erkek hakimiyetinde bir alan olması ise yine erkek bakışın kadın karakterleri tek-tip karakterler ya da görsel hazzı besleyen kadın imgelerinden oluşmaktaydı. Feminizmin inceleme alanlarının gelişmesiyle birlikte toplumsal yaşama ve bireylere yönelik araştırmalar yapılarak eşitsiz ve ikincil plana atılan kadınlara dair bulgular artmıştır. Bu bulgular sinemada da etkin bir biçimde işlenmiş ve ataerkil sistemin söylemlerini desteklemiştir. Feminist hareket doğrultusunda ve sinemada yaşanan farklı görüş ayrılıklarının politik alana yansımasıyla birlikte teknikler değinmiştir. Feminist film teorisi de kadın temsillerine yönelik sinemanın yarattığı cinsellik algılarını, erkeğin ön planda oluşunu ve hikayesinin hep geniş bir alan kaplamasını, kadınlara belirli rollerin atfedilmesine karşın gelişmiştir. Bu teori, sadece bunlar üzerine değil dilin, dinin, ırk, renk, cinsel yönelim ayrımlarının yapıldığı alanlara da odaklanmıştır.
Dolayısıyla Hollywood ile başlayan ve yayılan sinema kültürü, feminist düşünceler doğrultusunda değerlendirilerek günümüze kadar geldiğinde kadın temsili ve kameraya yansımasını değiştirmiştir. Bu değişimle birlikte sinemanın görsel olana verdiği ve gerçek hayattan ayrılan karakter anlatılarını farklı akımlar ve feminist düşüncelerle dönüştürmeye başlamıştır.