Film Önerisi: Her şey Her yerde Aynı Anda
Oscar'da başkalarına ödül bırakmayan işte o film!
Evet,
Sizlere çok güzel bir film önerisi ile geldim. Oscar'ın gözdesi tam 7 Oscar ödüllü bir film.
Evet! Yanlış duymadınız "TAM 7 Oscar Ödüllü"!
Bilmeyenler için geçtiğimiz günlerde -her yıl olduğu gibi bu sene de- müthiş gösterişli bir Oscar ödül töreni vardı. Birbirinden başarılı ve gözde isimler gerçekleştirmiş oldukları projelerinin ödül ile taçlandırılması için biraraya geldi. Ve şu an size önereceğim Daniel Kwan ve Daniel Scheinert tarafından yazılan ve yönetilen "Her Şey Her Yerde Aynı Anda" isimli film başta ana oyuncular olmak üzere,yönetmen ve senarist -ikisi de aynı kişiler- ile birlikte herkes 'Oscar'landı'.
ABD'de yoğun ilgi gören bu film ilk bakışta alıştığımızın dışında,akışı çok daha hızlı ve karışık göründüğünü söyleyebilirim. Özellikle ilk 30-40 dakikası olayları,kurguyu ve sahneler arası geçişi anlamak için ciddiyetle odaklanmanız gerekiyor. Yani bu bir 'hadi oturayım da şöyle vaktimi daha sakin geçireyim' denilecek türden bir film olduğu,bana göre söylenemez. Fakat bu süreyi başarıyla atlatabilirsiniz sonrasında filmin ne anlatmak istediğini anlamaya başlayacaksınız.
Peki, "Bu film, ne anlatıyor ki bu kadar?" dersek
Öncelikle film,2 saat 19 dakikalık bir bilim kurgu filmi ve 3 farklı bölüme sahip,kendi içinde bölünmüş ve herbir bölüm karakte(ler)rin gelişimi aynı zamanda ana temanın gelişmesi açısından önem taşıyor. İlk sahneye bakacak olursak;
Hayatından ve yaptığı şeyden endişeli,her yere yetişmeye çalışan bir kadın, babasına, işine, eşine, çocuğuna...aynı zamanda kendi doğruları olan bir anne figürü izliyoruz.
Genç bir kızın ise, var oluşunu,tercihlerini kabul ettirme çabasını görüyoruz.
Tüm bunların yanında da daha sessiz kalmayı tercih eden kontrolü eşine bırakmış bir baba.
Aslında bu açıdan bakacak olursak her şey başta normal bir modern aile "sorunları" gibi görünüyor. Çünkü bol bol kuşak çatışması bunun sebebiyet verdiği cinsel yönelim kavramının toplum içinde daha farklılaşması ve daha mekanik bir hayat izliyoruz.
İşte filmin ilk kopuşu asıl burada başlıyor.
Film, gerçeklik algısı üzerine güzel bir inceleme. Zihnimizin bizi nasıl yönlendirebileceğini -tabii ki de artık hayatımız vazgeçilmez bir parçası olan makinelerle- bizlere gösteriyor.
Var olduğunu sandığın yerde sadece fiziken varsın fakat beynin…
Beyne atfedilen yaratım gücü bu anlamda önemli diyebiliriz.(Bir aleti kulağına takıp,beyin gücün ile odaklanarak bir evrenden bir diğerine geçmek örneğini verebiliriz.)
Günümüze de bakacak olursak Rönesans'tan bu yana insan kendi anlamını,kendi gücünü keşfediyor. Kendi beyni ile her türlü ihtimalin,zorluğun kendi -sınırlı- yaratım gücüyle üstesinden geleceğine "inanıyor". Özellikle inanç kelimesini kullanmak istedim eğer dönebilirsek bu kısmı biraz detaylandırmak istiyorum.
İlk bakışta sanki her şey bir oyun gibi geliyor. Baş rolümüz Michelle Yeoh,kocasının-ya da kocasının görünümünde başka birinin- eline bir yönerge tutuşturmasıyla kendini sonsuz bir döngüde buluyor. Kendini ve ailesini bu bitmeyen ihtimaller boşluğundan çekip çıkarmak istiyor.
Fakat bunu nasıl yapıyor? Tüm film boyunca odaklanmamız gereken nokta burası. Hayatında olan her bir sorun ile nasıl baş ediyor?
Hâlâ daha yazarken filmi, tüm yaşanan olayları gözümde canlandırmaya çalışıyorum. Buna rağmen kelimeleri toparlayabilmek benim için zorlayıcı oluyor. "Acaba yanlış mı anladım,şöyle bir bağlantısı olabilir mi?" diyerek düşüncelerimi, kendi süzgecimden geçiriyorum ve siz izleyenlerin,daha sonra izleyeceklerin yorumuna bırakıyorum. Fikirlerinizi okumakta isterim.Çünkü bunun filmin yaratmak istediği bir algı olduğuna da inanıyorum. Herkesin yorumlayabileceği,farklı öne çıkan detaylara sahip.
Sanıyorum ki artık, film endüstrisi farklı tatta şeyler arıyor.
"Hiçbir şeyi beceremediğin için her şeye sahipsin."
Bu söz bana göre filmin içindeki birçok güzel mesajdan biriydi. Başarısızlıklarımıza farklı bir açıdan bakmamızı sağlıyor. Eğer ki kim,hiçbir işe yaramadığını,hayatındaki hiçbir şeyi tam anlamıyla başaramadığını düşünürse bu filmden ilham alabilir. Üzülmeyin,bir çıkış yolu var (!)
İnsanlık dramasını müzikal bir gösteri şeklinde izliyoruz. Daha canlı, daha hızlı, dramı daha sanatsal.
Anlaşılan sinema artık bunu istiyor. Daha basit, temelde daha bilindik alt mesajlı olayları daha farklı daha metaforik bir kurgu ile güçlü bir konuya çeviriyor. Alışılmadık semboller ile de olayların şekillenmesini simgeliyor. Yok olmak için aslında kötü bir amacı olan o sonsuzluğun "bagel'a" (yabancıların tatlı poğaçası) çeviriyor, yara olan yerin göz çıkartması ile kapatılması (göz ise -dikkat edenler anlayacaktır- eşinin komik amaçlı yaptığı bir şey) ya da karısının kokusunu özleyen birine elindeki o bombayı parfüme çevirmek gibi.
Günün sonundaki ana tema kızını korumaya çalışan bir anne...
Aslında tüm bunlar kendi ile savaştığı bir oyun. Asıl amaç kendilerinin başka evrenlere karışmadığı özlerine yani ilk sahne,1.bölüm yazan yere geri dönebilmek.
Temelde verilen mesaj insanlığa olan bir uyarı mesajı “Uyan ve kendine gel! Koyduğun ve doğru olduğuna inandığın yargılarından kurtul! Kendine biçtiğin o yüce rolü sırtından at.”
Yıllarca,yüzyıllarca hep gizemleri çözme peşine düştük. Atalarımızdan bize miras olan en büyük şey yetinememek. Aslında bu devasa sistemde sadece küçük birer varlığız. Senden iyi veya kötü,başarılı veya başarısız milyonlarca var.
Sen,ben hepimiz bir bütünüz. Her yeni bir keşif her yeni bir yenilik bizim “insan” oluşumuzu bir kez daha elimizden alıyor. Kendimizi daha “küçük” ve “aşağılık” bir sistemin parçası olduğumuzu hissettiriyor.
Ama tüm bunların içerisinde herkesin bu hayatla olan dövüşü farklı olsa da sevgi ve kibarlık,bu çökmüş sisteme karış en güçlü savaş silahımız.
Herkese ihtiyacı olan(ı) sevgiyi vermek…
Çünkü herkesin bu hayat ile olan dövüşü farklı.
Aynı zamanda bir evliliğin sürükleyici hikayesini de görüyoruz. Aşk'ı, birlikte sevgi ile var olmanın mutluluğunu...
ve
Bir anne ve kızın savaşı...
Ona gitmemesi için el uzatan bir anne...
Sevdiğim sahnelerden biri oldu çünkü herkesin birbiri ile bir sorunu olsa da -anne kızına yaşattığının aynısını kendi babası tarafından yaşamış- birbirlerine el uzatmayı öğreniyorlar. Birbirlerini ihtiyaçları olduğu şekilde sevmeyi öğreniyorlar.
Toparlayacak olursam bana göre, genel olarak derin anlamlar içeren ve bol bol toplumsal normlarımızla çatışan bir film.
Kesinlikle yıldızını daha da çok parlatmamız gerektiğine inanıyorum. İzleme fırsatı bulursanız şu an Netfilix Top 10 içinde rahatlıkla bulabilirsiniz.
Her şey başladığı noktada tekrardan, sevgi ile daha güçlü.
Hepinize iyi seyirler dilerim.