Film Önerisi: Paris'te Gece Yarısı

Paris'te geçmişteki yazarlarla dolu bir geceye konuk olmaya ne dersiniz?

Geldik serimizin son kısmına. Sonsuzluk ve Bir Gün ve Amélie'den sonra sıra geldi yine tatlı mı tatlı bir film olan Paris'te Gece Yarısı filmine. İzlerken hem ilginç hem de tatlı bulacağınız bir film olan bu film tam anlamıyla kafanızı dağıtacak ve içinizde hoşluk hissiyatı bırakacaktır eminim. Şimdi bu filmi biraz daha yakından inceleyelim.

Başrollerinde Owen Wilson, Rachel McAdams ve Marion Cotillard'ın bulunduğu ve Woody Allen tarafından çekilen bu tatlı film romantik komedi türünde ve bizlere kafamızı dağıtmamızı sağlayacak keyifli dakikalar sunuyor.

Hikayemiz maceracı, yeni şeylere açık hayalperest bir yazar olan Gil ile bana kalırsa bazı noktalarda pek de uyuşmayan nişanlısı Inez'in Paris'e ziyareti ile başlıyor. Gittiği tüm yerlerde güzel detaylara dikkat eden Gil, sürekli yazarlara, ressamlara göndermeler yapıyor ki bu harika fakat ne yazık ki nişanlısı bu durumdan pek de hoşnut değil. Bir gün Inez arkadaşlarına rastlar ve birkaç kez buluşurlar ama en önemli kısım hep birlikte şarap tadımı yaptıkları gecede başlar. Çok fazla içtiği için hafif sarhoş olan Gil açık havada yürümek ister ve onlardan ayrılır.

O gece yarısı, Paris sokaklarında fütursuzca yürümek Gil'e çok iyi gelir. Yürümeye devam ederken yorulan Gil merdivenlere oturmaya karar verir ve asıl macera o an başlar. Saat tam gece yarısını bulunca, klasik bir araba yaklaşır ona doğru ve içindekiler Gil'i de davet eder, o da kabul edip arabaya biner. Gittikleri yerde parti vardır ve tüm konuklar ya ünlü yazarlar ya da ressamlardır. Bunu tam kavrayamayan Gil, daha çok yazarla tanıştıkça şaşkına döner. Birkaç yazarla başka partiye gider ama şaşkınlığı hala geçmemiştir.

Gece uzun sürer ve partiden çıkıp bir kafeye giderler. Gil orada tanıştığı yazarı görünce iyice şaşkına döner ve heyecanlanır. Tanıştığı yazarla beraber bir başka yazara Gil'in kitabını göstermek için giderler ve orada bir kadınla tanışır. Tanıştığı tüm yazarların adını vermek istemiyorum, sürprizi kaçmasın:)

Gil hem nişanlısı ve onun ailesi ile uyuşmayan dünyasından kurtulmak hem de yazarlarla geçirdiği mükemmel anlar için gece yarısı olunca hep arabayı ilk gördüğü yere gider ve yazarlarla buluşur. Her gece bu şekilde bir sürü anı ve macera biriktirir. Nişanlısıyla birbirilerine uygun olmadığını hisseden Gil onunla yollarını ayırır ve Paris'te kalır. Ve biraz daha detayına girmeyeyim, gerisini izlerseniz göreceksiniz.

Gil müthiş bir hayal gücüne sahip. Bu yüzden filmde olan her şey bana hem çok tatlı hem de çok bilgilendirici geldi. İkinciye izlediğim bir filmdi her izleyişimde Paris'i daha çok göresim geliyor, Gil'in de dediği gibi gecesi ayrı gündüzü ayrı güzel bir şehir. Ayrıca edebiyat severler içinde çok farklı ve güzel bir film bana göre. Son olarak yüzünüzde tatlı bir gülümseme bırakmasını istiyorsanız bu filme bir şans verin derim. Şimdiden iyi seyirler.