Film Yorumu: The Truman Show

Eşsiz filmler arasında yer alan The Truman Show, gerçek ve acımasız bir oyunun nasıl sonlandığını anlatıyor.

Kült bir film olarak inceleyeceğimiz The Truman Show, görünenin çok ötesinde anlamlara sahip, özel bir film.

1998 yapımı The Truman Show, Peter Weir yönetmenliğinde çekilmiş olup Andrew Niccol tarafından yazılmış. Oldukça etkileyici bir kurguya sahip. Hikayenin ilgi çekiciliğine daha da ilgi çekicilik katan da bir çekim söz konusu olduğunu söylemek çok yerinde olur.

Baş rolünde Jim Carrey’nin yer aldığı film birçok başarıya imza atmış durumda. Filmde, söz konusu Truman Show’un basit bir deneme olarak görülen ve gerçek dünyadan tamamen bihaber, düzmece bir dünyada, herkesin yalan olduğu ancak sadece Truman’ın gerçek olduğu bir düzen söz konusu.

Truman, bebekliğinden itibaren tamamen bir oyundan ibaret olan bir yaşama atılıyor. Bunun bir oyun olduğunun Truman dışında herkes farkında. Şahsen filmi izlerken en çok insan haklarına atıfta bulunulduğunu ve medyanın etik kurallara ne kadar uyup uymadığına gönderme yapıldığını düşündüm.

İnsanın “insan” olarak değil, meraklarını giderebilecekleri bir “proje” olarak görüldüğü ve ele alındığı bu düzende durumun dışarıdan nasıl çirkin görüldüğünü gözler önüne seren ve yapılan haksızlığın bir resmi aslında The Truman Show.

Bir sosyal deney gibi dünyaya gelen ve büyütülen Truman, bir düzmece içinde olduğundan bir haber bir şekilde, yaşadığı yerin bir plato değil, gerçek dünya olduğunu düşünerek ve çevresindeki insanların da oyunculardan meydana geldiğini değil, gerçek ailesi ve arkadaşları olduğuna inanarak güzel bir yaşam sürdüğünü düşünüyor. Ancak, olay örgüsü içerisinde karşılaştığı birtakım durumlar ile birlikte hayatında ve hayatındaki insanlarda var olan bazı terslikleri fark etmeye başlıyor.

Filmi izlerken çok etkilendiğimi söylemeliyim. Her bir ayrıntısı, gözetlenme ve gözetleme olgusunun işlenişi ve verdiği mesajlarla birlikte oldukça başarılı ve öğretici bir film olduğunu düşünüyorum. Özellikle Truman bir şeylerin farkına varmaya başladıkça etrafında gelişen durumların, ona yaşatılan olayların işleniş şekli ve engellenme çabalarının sonucunda gerçeğe varmak için ettiği mücadele izleyicilerin tüylerini diken diken edecek derecede.

Filmin son sahneleri beni oldukça etkiledi. Ürkütücü ama bir o kadar da izleyeni duygulandıran olay örgüsü ve işleyişi söz konusu. Bu durum da filmin, tüm duyguları bir dengede verebildiğini gösteren durumlardan biri.

Bununla birlikte izleyici ana karakter ile ister istemez empati kurabilmekte ve bu durum da filmin vermek istediği mesajın direkt algılanabilmesini ve duyguları harekete geçirebilmesini sağlayan büyük bir başarı aslında.

The Truman Show’dan anlamış bulunmaktayız ki, eğer kişi tutsak olduğunun farkında değilse bir özgürlük arayışında olmaz ancak tutsak olduğunun bilincine vardığı an özgürlüğü için her şeyi feda edebilir.