Önyargılarımız
İnsanı insan yapan kıyafetleri, görünüşü, rengi, ülkesi, cinsiyeti, vücudu, hayat tarzı mıdır?
Çünkü önyargı: "Hayata kirli bir camdan bakıp, her şeyi kirli bilmektir."
İnsanları kıyafetlerine, görünüşlerine, renklerine, ülkelerine, cinsiyetlerine, vücutlarına, hayat tarzlarına… Neden insanları böyle görür, bu şekilde kategorize ederiz? Önyargılarımız yüzünden mi?
Evet, önyargılarımız var çünkü bizler insanız. Hayatımızı yaşarken çizdiğimiz yollar önyargılarımız ile şekil alır. Bazen bu önyargılar hayatımızı kurtarırken bazen de hayatımızın hatasını yaptırır bizlere. Ancak aslında ne kadar hatalı olduğumuzu, yaptığımız hataya önyargının sebep olduğunu çok azımız fark ederiz. Fark ettiğimizde bile kabul etmeyiz önyargılı olduğumuzu. Nedenini hep başka şeylerde ararız. Bildiğimiz gerçeğin üzerini yalanlar ile örteriz. Önyargılı insan, kötü insan demek çünkü birçoğumuz için. Bakın bu da bir önyargı aslında. Yaşamak, hayatta kalmak, düzgün bir hayata sahip olmak, sürekli başkaları ne düşünür düşüncesinin altında yaşamak… İşte bunlar önyargılarımızın hayatımızın içinde olduğunun kanıtı.
Doğduğumuz andan itibaren ailemizin “Başkaları ne düşünür?” düşüncesiyle yetiştirdiği bizler, hayata atıldığımız ilk andan itibaren pek çok önyargıya sahip oluruz.
• “Başarılı olmalıyım yoksa benimle de dalga geçerler.”
• “Kilo vermeliyim yoksa insanlar beni beğenmez.”
• “Düzgün giyinmeliyim insan içine böyle çıkamam.”
• “Ben de alkol almalı, sigara içmeliyim çünkü havalı insanlar bunu yapıyor.”
• “Makyaj yapmalıyım, erkekler güzel ve pürüzsüz ciltleri seviyor.”
• “Çok ders çalışmamalıyım insanlar bana inek derler.”
• “Uçuk hedefler belirlememeliyim, ben o kadar iyi değilim. Başaramam”
• “Arkadaşlarımın yanında bu düşüncelerimden bahsetmemeliyim, benimle dalga geçerler, rezil olurum.”
• “Üniversiteye gitmeliyim. Üniversite okumayanı aptal olarak görüyorlar.”
• “Başımı öne eğmemeliyim, beni özgüvensiz sanırlar.”
• “İnsanların giyindiği gibi giyinmeliyim, benim tarzım kötü zaten çok dikkat çeker.”
• “Biraz kitap okuyormuş gibi yapayım, zeki ve kültürlü olduğumu göstermeliyim.”
Bunlar gibi olan bütün bu düşünceler, hayatımızı ele geçirir. Bir insan doğar, yaşar ve ölür. Bu, bu kadar basitken biz ne kadar zorlaştırıyoruz hayatı.
Şunu hiç düşünmüş müydünüz? Benim bu şekilde düşünmemin sebebi ne? Yani ben neden bunlardan rahatsız oluyorum?
Aslında istemeden de olsa bizler de insanları böyle yargılıyoruz. O an anlamasak da gördüğümüz bir insanı hemen kafamızdaki kategorilere koyuyoruz. Bizim diğer insanlar hakkında dikkat ettiğimiz şeyler sorasında bizi buluyor. Ben o insanı bu şekilde yargıladım ama acaba o da beni bu şekilde yargılar mı? İşte tam da bu şekilde bu kalıplara giriyoruz. Sürekli kendimizi başkalarıyla kıyaslamamız, kendimizi aşağılamamız, başkalarının düşüncelerini kendi düşüncelerimizden daha çok önemsememiz, bu hayat bizim değilmiş bize verilmemiş gibi yaşamamız... Kendi hayatımızı kendi isteklerimizle yaşamayacaksak neden bu dünyadayız ki?
Bunu günlerde de çok yaşıyoruz. İnsanları ten renklerine göre, cinsiyet eğilimlerine göre yargılıyoruz. Eğer bir mahkeme görülüyorsa “normal” olarak adlandırdığımız insanın tarafını tutuyor, “anormal” olarak adlandırdığımız kişiyi öldürüyoruz. Neden biz normaliz de onlar anormal? Bir insanın ten renginin siyah ya da beyaz olması insan olduğu gerçeğini değiştirir mi? Değiştirmez. Bir insanın kendi bedenine ait hissetmemesi onu suçlu mu yapar? Yapmaz. Hayatını yaşama şekli bizimkisinden farklı olduğu için o kişi kötü bir insan mıdır? Değildir. Kalıplar, kalıplar… Hayatınızı bütün bu kalıplar içinde yaşamaktan yorulmadınız mı?
Einstein’ın bir lafı vardır, “Bazen bir önyargıyı kırmak, atomu parçalamaktan bile zordur.”
İşte bizler o atomu artık parçalamalıyız çünkü o atomu parçalamanın zamanı geldi de geçiyor bile.