Hollywood ve Güzellik Çıkmazı
Sinemanın süregelen gerçekçilik çabasına rağmen, kadın karakterlerin görünüşleri niçin içinde bulundukları vaziyetleri yansıtmaz?
Film veya dizi izlerken siz de fark etmişsinizdir, kadın oyuncuların, bütün hikaye boyunca hangi zorluklarla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, makyaj ve saçları her daim mükemmel görünür. Senaryonun geri kalanı ne kadar gerçekçi olursa olsun vücutlarında hiçbir zaman tek bir tüy bile yoktur. Elbette ki yeni bir durum değil bu, tam tersi o kadar alışılagelmiş ki çoğu zaman fark etmiyoruz bile. Yanı sıra senaryoda defalarca ne kadar çirkin olduğundan bahsedilen karakterlerin objektif olarak çekici kadın oyuncular tarafından canlandırılması da artık komik olacak noktaya geldi denebilir.
Jennifer's Body (2009) ilk vizyona girdiği zaman çok ilgi toplamamış olsa da son yıllarda kültlük statüsüne kavuşmuş bir film. Buna filmin absürtlüğü ve kendisini pek ciddiye almadan, sadece eğlenceli bir film olma amacı sebep gösterilebilir. Ancak yadsınamaz bir sebep de şu ki Hollywood'da kemikleşmiş cinsiyetçiliğin tepki toplaması ile Megan Fox gibi güzel olmaları ile yargılanan oyuncuların günümüzde farklı bir ışık altında incelenmeleri. Güzel olmaları ile yargılanma durumu şu şekilde açıklanabilir. İlk olarak Transformers (2007) ile toplumsal bilincimize giren Fox, filmde yönetmen Michael Bay tarafından çoğunlukla bir sahne malzemesi olarak kullanıldı. Görevi iyi bir oyuncu olmak ya da karakteri canlandırmak değil, yalnızca iyi görünmekti. Ancak bunda bir sorun yok, her film sanat filmi olmak olmak zorunda değil ve zaman zaman hepimiz beynimizi yormayacak eğlence arayışına gireriz. Ancak yıllar içinde Fox'a ve benzer kulvardaki oyunculara yöneltilen "Yalnızca güzel olduğu için bu rolü aldı" ve benzeri eleştiriler izleyicinin iki yüzlülüğünü ortaya çıkarmakta. Zira bu tarz söylemler buradaki suçu yönetmene veya yapımcılara, yani filmde kimin oynayacağına dair söz hakkı olanlara değil, oyuncunun kendisine atar.
Öbür yandan Jennifer's Body filminde baş roldeki Megan Fox'un en yakın arkadaşı karakterini canlandıran Amanda Seyfried de eşit derecede geleneksel olarak çekici bir kadın olmasına rağmen, ona kostüm departmanı tarafından bir gözlük takılır ve daha tutucu giysiler giydirilerek sanki bu onu çirkinleştirirmiş gibi davranılır; daha da ötesi izleyicinin de bu oyuna dahil olması beklenir.
Film boyunca Seyfried'in dağınık saçı veya bariz şekilde olabildiğince komik görünmesi amacıyla seçilen gözlükleri güzelliğinden hiç bir şey eksiltmez, ancak izleyici olarak tam tersini düşünmemiz beklenir. Bu fenomeni Hollywood'da sık sık görürüz.
Ready Player One (2018) filminde Olivia Cooke'un canlandırdığı Artemis karakterinin henüz hiç görmediğimiz yüzünde büyük bir yara izi olduğu ortaya çıktığında, karakterin yüzündeki belli belirsiz iz sanki onu bir ucubeye çevirirmiş gibi davranır senaryo. Ancak yönetmenin o yara izinin gerçekten çirkin görünmesi için cesareti yoktur. Her ne olursa olsun oyunca hala güzel görünüyor olmalıdır.
A Quiet Place Part 2 (2020) filminde ise Emily Blunt'ın canlandırdığı Evelyn Abbott karakteri yaşadıkları kıyamet sonrası dünyada sanki kuaförden yeni çıkmışçasına iyi görünüyordur.
Bu kararlar oyuncuların kendileri tarafından verilen kararlar değil; yönetmenler, yapımcılar ve Hollywood'da süregelen standartlar belirler karakterlerin nasıl göründüğünü. Ancak Megan Fox örneğinde gördüğümüz gibi, faturasının oyuncunun kendisine kesilmesiyle beraber aynı zamanda gerçekçi olmaması ile eleştirilir. Öte yandan izleyici ekranda çirkin kadın görmek de istemiyordur. Özellikle Transformers gibi genç erkek demografisine hitap eden filmlerde bu problemin görülüyor olması zaten bunu kanıtlar.
Kadın oyunculara her daim mükemmel görünme yükü yüklenir, ancak aynı filmde erkek oyuncuların yaşadıkları felaketleri gerçekten yaşamışçasına görünmelerine izin vardır; aynı filmde Shia LeBeouf'ı görebileceğimiz gibi. Elbette ki Transformers gibi bir filmden gerçekçilik beklemenin gülünç olduğu tartışılmaz fakat burada önemli olan sergilenen çifte standarttır.