Flörtünü arkadaşlarınla tanıştırmak

Herkes yine aynı evde oturmuş, aynı koltuklara yerleşmişti. Sohbet rüzgar gibi esiyordu. Kimse oradaki yeni kişiyi görmüyordu.

Beş arkadaş ve Serkan yine aynı evde oturmuş, aynı koltuklara yerleşmişti. Sohbet, aralarında bir esinti gibi dönüyor, muhabbeti başlarını kaldırdıkları andan yakalıyorlardı.

“Hatta bundan önce, aynı yönetmenin filmine birlikte gitmiştik hani.” Dedi Yasemin.

“Meltem’in birinin ayağına takılıp düştüğü müydü bu?” dedi Barış.

Herkes burunlarından nefes üfledi. Meltem Barış’a küfür etti. Barış sırıttı.

“Hayır, hayır Ata’nın uyuduğu film.”

“He Ata’nın geceleri Ankara’yla meşgul olduğu zamanlar bunlar.” Dedi Efe, ne yaptığını çok iyi bilir gibi sırıtıyordu.

“Ya abi, hatırlatmayın şu kızı.”

“Ata, hiç yazdı mı o sana şeyden sonra?” diye sordu Meltem masumca.

“Yok, ne yazacak? Yüzü mü var da yazacak?”

“Sinirlenme Ata’m.” Dedi Barış.

“Ne sinirleneceğim ya.”

Yasemin arkasına yaslandı. “Olan işte o filme oldu, baya güzel filmdi.”

“Filme mi oldu?” dedi Ata koltuğunda dikelerek, bunu bekliyormuş gibi. “Filme mi oldu olan?”

“Ata’m sakin.”

“Ya bu kız tüm kış ciyaklattı beni Yasemin,” dedi Ata, gözleri koskocaman açılmış bir şekilde. “Filme n’oluyor?”

“Bir insan nasıl saniyesinde böyle kızarabilir ya?” dedi Meltem, Efe’ye. Efe inanılmaz eğleniyordu.

“Adam başkentine sinirli Meltem, ne yapsın kızarmasın mı?”

“Ben bu kış her hafta Ankara’ya gittim!” diye bağırdı Ata.

“Abim benim, biliyoruz gittin.” Dedi Barış, elini Ata’nın dizine koyarak.

“Yok bir sıkıntı var bu çocukta Efe,” dedi Meltem,  gözlerini Ata’dan ayırmıyordu. “Ben böyle bir bordo görmedim.”

 “Ya Barış, ben tüm kış hastaydım!”

“Hastaydın kankam.”

“Ama işte kime hastaydın?” dedi Yasemin. Efe gülmeye başladı.

“Hani gerçekten,” dedi Ata, arkadaşının yüzüne bakarak, “Her hafta Ankara’ya gitmeme değer diye düşündüm de ne oldu Barış?”

“Ne oldu Ata’m?”

“Sana da erkekleri bir kız yüzünden sinirli görmek iyi geliyor mu?” dedi Yasemin Meltem’e.  Ata arkadan bağırmaya devam ediyordu.

 “Evet. Ama çocuğun damarı patlayacak gibi geliyor o yüzden keyfini çıkaramıyorum.”

 “Ya kız ayrıldı benden Barış!” diye patladı Ata.

“Büyük şerefsizlik kankam.”

“Barış, ben bu kış 11 kez Ankara’ya gittim!”

“Olsun be Ata’m, gezmiş görmüş oldun.”

“Abi, valla Atatürk o kadar gitmemiştir Ankara’ya.” dedi Efe, cümlesi kahkahasıyla bölünerek.

“Ya kız Mayıs geldi ayrıldı benden Barış!”

“Kanka, sen mevsimlik işçi olmuşsun.” Dedi Yasemin. Efe elini dizine vurarak gülmeye başladı.   

“Ata, ya ne diye ayrıldı ki senden?” diye sordu Meltem. Onun da yüzünde ne yaptığını bilir gibi bir gülümseme sırıtıyordu.

“Hiçbir şey demedi Meltem! Tek bir şey yazmadı! Bir sabah uyandım baktım engelliyim!”

Bir kalp atışlık sessizlik oldu. Sonra herkes kahkahalar atmaya başladı. Ata elini kolunu sallayarak konuşmaya devam etti, ama o da gülmeye başlamıştı:

“Mayısın ilk gününde engel bastı bana arkadaşlar. Ya ben, işçi bayramında engel yedim. Ya benim babam çiftçi! Babam, ya benim babam, çiftçi! Sen bana nasıl, yani, bir de hiçbir şey söylemeden, hani neyi bekledin ayvaların şey etmesini mi bekledin, yani neyi bekledin ayrılmak için?”

Efe gözünün yaşını sildi. Herkesin kahkahası sönmeye başladı.

 “Tamam Ata’m, otur haydi.”

“Bundan sonra kimse Ankara demiyor.”

 “Ya da 11”

“Ya da işçi.”

Ata içinde kalmış son gülüşü koyverdi. Sonra da derin bir nefes verip gevşedi. Rengi yavaş yavaş beyaza dönüyordu. “Yalnız bir şey diyeyim mi? Çok iyi geldi böyle delirmek.”

“Oğlum ama sende bir sıkıntı var, bir anda magma adam oluyorsun.”

“Ya ben sinirlenince çok kızarıyorum Meltem.”

“Bir göster bunu ama sen.”

“Nasıl gösterecek Meltem?” dedi Efe. “Allah aşkına, ne diyecek doktora? Ne olursun anlat. Haydi ben doktor olayım sen anlat bana.”

“Yoksa doktorculuk mu oynayacaksınız Meltemle?” dedi Yasemin. Herkes güldü. Barış tişörtünün dikişiyle oynadı.

Onlar konuşmaya devam ettiler ve kimse odadaki 6. Kişinin farkına varmadı. Serkan, Yasemin’in flörtüydü. Herkesle ilk kez tanışıyordu ama yarım saattir tek kelime etmemişti. Kimse onu özellikle dışlamış ya da kötü davranmış değildi tabii ki, herkes kibar ve parıl parıldı. 

Yine de Serkan, kendisini aşağılanmış hissediyordu. Bir kızın kaç tane yakın erkek arkadaşa ihtiyacı vardır ki, diye düşünüyordu. Kesin biriyle yatmıştır. Etrafındaki herkes gülüyor ve beş yıl önce olmuş bir şeyle ilgili incecik espriler yapıyordu. Hepsinin saçları temiz ve elleri güzeldi, hepsinin reklam gibi gülümsemeleri vardı.

Telefonuna baktı. Birisi aramış gibi davranıp gitmeliydi belki de. Yasemin’den de o kadar da hoşlanmıyordu zaten. Bir daha onu görmek zorunda değildi. Yutkundu. 

“Serkan?”

Küçükten irkildi. Yasemin elini bacağına koymuştu. Az önce bir şey sormuş gibi duruyordu.

“Efendim?”

“Bira ister misin diye sordum da, duymadın.”

“Alırım, teşekkürler.” Elinde oynayacak bir şeyler istiyordu.

“Süper. İyi misin sen?”

Serkan herkesin sessizleştiğini fark etti. Etrafına baktı. Kendini bir grup turist tarafından incelenmiş gibi hissetti.

“Evet, evet.” diye geçiştirdi, içinde bir panik büyüyordu. “Filmi hatırlamaya çalışıyordum sadece.”

Yasemin ona bakarak gülümsedi. Serkan bir nebze rahatladığını hissetti. Güzel kız, diye düşündü. Komik kız. 

“Aa sen filmden bahsediyordun!” dedi Ata panikle. “Pardon Yasemin ya, kaynattım seni baya.”

Yasemin gözlerini ondan ayırdı.

“Sorun değil Ata’m, senin çıldırmanı izlemek çok daha eğlenceliydi.”

Ata’m, diye düşündü Serkan. Atayla yatmış belli ki. Herkes kıkırdarken Yasemin yerinden kalktı ve Ata’nın omzuna vurarak mutfağa geçti. 

“Ben de bir işeyeyim.” Diyerek kalktı Ata. “Özletme kendini.” Dedi Efe, eline telefonunu alırken. Serkan Ata’nın gidişini izledi. Gerçekten tuvalete mi gidiyor bu herif, yoksa mutfağa gidip yiyişecekler mi? Tuvaletin kapısının kilitlenme sesini bekledi. Yasemin’in flörtüyle yalnız kalmaz tabii, diye düşündü.  Serkan’ın içi sıkılıyordu. İkisinin görüntüsü gözlerinin önüne geldi ve gitmedi. Üst üste, yatakta, gözleri kapalı.

“Serkan, sen son zamanlarda güzel bir şeyler izledin mi?” diye sordu Meltem.

Serkan nefret ediyordu bundan. Normalde grupta sessiz kalan kişiyi canlandıran kişi kendisi olurdu. O yüzden Meltem’in içinde hissettiği sorumluluk ve acıma hissini çok iyi biliyordu. Hepsi yine ona bakıyordu. Kendisini böyle göstermekten nefret ediyordu. Çocuğun ağzını bıçak açmıyor, diye düşünüyordu hepsi. Sıkıcı herifin teki, ortamı bozuyor. Yasemin sal bu çocuğu.

“Öyle sorunca bir anda hatırlayamadım şimdi.” Ölmek istiyordu.

“Ah olur öyle,” dedi Meltem, aceleyle gülümseyerek. “Bende de oluyor hep. Sözlülerde başarılı mıydın? Ben çok fena batıyordum her seferinde.”

Yazık kıza, diye düşündü Serkan. Çok çabalıyor. Ya bunlar, kötü insanlar değil. Delirtme kendini. Kendini delirtiyorsun.

“Aynen.” Dedi Meltem’in gülümsemesine karşılık vererek. “Biraz düşüneyim hemen döneceğim sana.”

“Anksiyete problemleri.” Dedi Efe, odanın diğer ucundan. Kafasını telefonundan kaldırmamıştı.

“Efendim?” diye sordu Serkan, sesi keskindi. Bir anda kalbi hızlanmıştı.

Efe başını kaldırdı. “Anksiyete.” Dedi yavaşça. “Kaygı problemi.”

“Bende mi var kaygı problemi?” dedi Serkan, sesi kendine yabancı gelmişti. Vücudunun bir ok gibi apaçık ve savunmasız gerildiğini hissediyordu. İleriye atılmak üzereydi sanki. Gözlerini Efe’ye kilitlemişti.

Bir anda oda duraksadı. Serkan kanının kulaklarına vurduğunu duyuyordu.

Efe hala telefonunu tutuyordu ama gözlerini Serkan’dan ayırmıyordu. Yüzünde uyarılmış gibi bir ifade vardı. Konuştuğunda ses tonu değişmişti. “Yok kanka, sana demedim. Meltem’de vardır diye dedim.”

Serkan göz hapsini kırmadı. Bu gerginliği kendisinin yarattığının farkındaydı ama durduramıyordu da. Hızlı nefes alıp veriyordu. Dur, diye düşündü. Şaka yap, gülmeye başla, özür dile hemen bundan başka herhangi bir şey yap. Gereksiz öfkelendin ve herkes farkında, çırılçıplaksın, nefes al.

“Psikoloğa bak.” dedi Barış, zorlama bir gülüşle. Serkan’a dönerek devam etti, eli ona doğru uzanmıştı. Sanki tutmaya hazırlanıyor gibiydi. Tehlike teşkil ediyorsun. Sen, tehlike teşkil eden çirkin bir adamsın ve senin yerine ortamı yumuşatmaya çalışıyorlar, bir şey yap. “Abi, Efe bazen böyle çokbilmiş konuşur, biz takmıyoruz sen de takma.”

“Aynen,” dedi Meltem aynı zorlama rahatlıkla, “Bende var anksiyete de attın tuttu yani Efe’ciğim.” Serkan artık neye öfkelendiğini bile hatırlayamıyordu.

Efe’nin kaşları çatılmıştı. Anlamaya çalışır gibi Serkan’a bakıyor, sessiz kalıyordu.  Serkan kaybolmuş hissediyordu. Hafızası şimdi yerine gelmiş gibi gözlerini kırpıştırıp mutfağa doğru baktı. Yasemin’in gölgesi koridora düşüyordu. Eğilip kalkıyor, kendi kendine mırıldanıyordu.

Ortamın içine sıçtın. Serkan, basbaya ortamın içine sıçtın. Fabrika işçisi gibi bir iç çekti. Yutkunmaya çalıştı.

Meltem’e döndü. Kızın yüzünde katıksız bir endişe vardı. Allah belanı versin Serkan. “Ben sanırım sadece dersleri bilmiyordum.” Meltem’in kaşları rahatladı, gülümsedi. 

“Tembelsin yani.”

Herkes çıkan sese döndü. Yasemin elinde bira ve atıştırmalıkla dolu bir tepsiyle içeri giriyordu. Serkan’a bakarak sırıttı.

“Ya sen nerede kaldın?” dedi Barış. Normalden birkaç perde daha yüksek bir sesle. “Efe bak, mama geldi.” Efe telefonuna bakıyordu, cevap vermedi.

“Yok ya, gerçekten bozuğum biraz. ” Dedi Serkan Yasemin’e yer açmak için kaykılırken. Sesini olabildiğince umursamaz tutmuştu. Lütfen anla beni. Birasına uzanırken göz ucuyla Efe’ye baktı. Göz göze geldiler. Serkan göz kırptı. Efe başını salladı ve telefonunu kilitledi. Çok şükür. Bir anda hafiflediğini hissetti.

“Üstüne bir de tembelim.” Dedi Yasemin’e bakarak. Birkaç gülme sesi geldi. Yasemin sırıttı.

“Kimmiş tembel?” dedi Ata, elini pantolonuna silerek içeri girerken.

“Heh, geldin.” Dedi Efe, boğazını temizledi. Ata’ya bakıp gülümsedi. “Nasıldı Ankara?”

Herkes gülerken, Meltem Yasemin’e sadece kızların anlayabildiği bir bakış attı.