Fransa'nın ve Türkiye'nin Ortak Kader Birliği

Fransız Devrimi'nden Atatürk'e: Aydınlanma Fikirlerinin Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Uzanan Etkisi

"Ne getirdi Fransa'ya devrim? Fransa'nın içinde ve dışında, inatla sürdürdüğü kavga neydi? Ya geleceğe yolladığı mesaj? Şu kadarını söyleyeyim: Fransız Devrimi ortaya çıktığı yıllarla sınırlı bir olay değil, bir burjuva devrimi de olsa, yapısındaki özelliklerin sonucu olarak sonraki yıllara da taşıyor etkileri ve bütün bir çağdaş tarihi kaplıyor." *(Server Tanilli - Dünyayı Değiştiren On Yıl)

Fransız Devrimi, dünya tarihini derinden sarsan bir olay olarak sadece Avrupa'da değil, dünya genelinde büyük yankılar uyandırmıştır. 1789'da patlak veren bu devrim, monarşinin sona erdirilmesi, cumhuriyetin ilan edilmesi ve bireysel hakların öne çıkması gibi köklü değişimlere neden olmuştur. Modern "millet" ve "ulus" kavramlarının doğuşunu tetikleyen bu devrim, bugün bildiğimiz anlamda cumhuriyetlerin doğuşunu sağlamıştır.

Fransız seçimlerinin etkilerinin taze olduğu bu dönemde, cumhuriyetin kuruluş felsefesi ve idealleri, yükselen sağ ve oluşturabileceği tehlikelere rağmen hala geçmişinden aldığı gücü muhafaza ediyor. Avrupa'da aşırı sağın iktidarda olduğu, Macaristan'nın Orban iktidarı, muhalif kesime ve bağımsız medyaya karşı baskıyı arttırıyor. Avrupa'nın kurucu değerlerinin gerileyebileceği korkusu hakim. Peki, Türkiye için Osmanlı'dan Cumhuriyet'e giden bu fikrin gücü nedir, neden bizim için de önemli?

Fransız Devrimi, Fransa'nın eski rejimini (Ancien Régime) yıkıp, modern bir cumhuriyet kurmayı hedefleyen sosyal ve politik bir devrimdi. Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik (liberté, égalité, fraternité) ilkelerini benimseyerek, monarşiye, feodalizme ve kiliseye karşı büyük bir mücadele başlattı. Aydınlanma Çağı'nın fikirlerinden büyük ölçüde etkilenmiş ve insanların doğal haklarına vurgu yapmıştı.


Fransız Devrimi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi için de tarihsel bir öneme sahiptir. Osmanlı'nın son dönemlerinde, aydınlanma fikirleri Jön Türkler olarak bilinen aydınlar arasında hararetli tartışmalara neden oldu ve sonrasında yeni bir ulus kurulmasına kadar devam etti. Batılılaşma politikaları sonrası, matabaanın da gelmesiyle, 19. yüzyılın Osmanlı genç kuşağı, Avrupa'da kültürleri daha güncel olarak tanımaya ve batıda gelişen fikir akımlarından etkilenmeye başlamıştı. Yeni Osmanlılar Cemiyeti, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki Cemiyeti ilerici kadroları bu genç nesiller sayesinde oluştu.


1908 yılında gerçekleşen II. Meşrutiyet Devrimi, Jön Türkler'in uzun süren mücadelesinin bir sonucuydu ve bu hareket, Fransız Devrimi'nin sonucu olan cumhuriyetçi ve demokratik değerler Osmanlı aydınları için motive edici olmuştu. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ün de genç subaylık döneminde, Selanik'te Ateşemiliter olarak görev yaparken, 1910 yılında askeri gözlemci olarak Fransa'ya gönderilmesi, onun fikirsel gelişiminde önemli bir rol oynadı.


Atatürk, entellektüel gelişimiyle son derece ilerici bir yapıya sahipti. Fransızcaya da iyi derecede hakim olmuştu. Cephede görevdeyken bile değişik coğrafyalardan makaleleri ve kitapları okuduğunu biliyoruz. Onun da diğer genç Osmanlı subayları gibi ülkesinin kurtuluşu için bir yol arayışında olduğunu, cephede dahi bu arayışını sürdüğünü söylemek gerek. Atatürk, Fransa seyahati sırasında buradaki yaşamı inceleme ve yaşanmakta olan değişimi deneyimleme fırsatı elde etmişti.

Henüz Avrupa'da huzursuzluklar dinmemişti ve Birinci Dünya Savaşı'na sebep olacak fitil ateşlenmeye başlamıştı. Atatürk, burada Alman ordusunun gerçekleştirdiği askeri tatbikata cevap niteliğinde olan Picardie Manevraları'nı gözlemlemek için görevlendirilmişti. Atatürk, görevi sırasında askeri kıyafetlerle değil, sivil kıyafatlerle katılıyordu. Selanik'ten kalkan bir trenle Paris'e Binbaşı Selahaddin Beyle yola çıkmıştı.

Atatürk'ün, gelişen çağa uygun (Seküler, Hümanist) bir karakterde olduğunu kendi ağzından anlattığı anısından anlayabiliriz:
"1910'da Fransa'da büyük bir manevra yapılacaktı. Bu manevra Picardie Manevraları diye anılır. Bu manevralara hükümet benimle Binbaşı Selahaddin Beyi göndermeye karar vermişti. Paris Ataşemiliterimiz Fethi Bey heyete başkanlık edecekti. Selahattin Beyle Selanik'ten trenle yola çıktık, Sırp hududunu geçtikten sonra ben valizimi indirdim, başımdaki fesi valize koyarak İstanbul'da Tiring Mağazası'ndan aldığımız kasketi başıma geçirdim. Selahaddin Bey çok mutassıp bir arkadaştı. 'Ne yapıyorsun' dedi. 'Biz saye-i şahanede birinci mevki ile seyahat ediyor ve devleti temsil ediyoruz. Osmanlılığımız, Müslümanlığımız belli olmalıdır.' Ben cevap verdim. 'Canım Selahaddin Bey artık hududu geçtik. Sivil kıyafetle yolculuk ediyoruz. Herkesin bizi tanımasında ne fayda var?' dedim. Selahaddin Bey suratını astı. Uzun zaman benimle konuşmadı. Trenimiz bir Sırp istasyonunda durmuştu. Selahaddin Bey pencereyi açtı. Elindeki tepside sandviç satan bir Sırp çocuğunu çağırdı. Sandviç alacaktı. Fakat sandviçlerin içinde domuz eti olmaması lazımdı. Onun için sandviçleri birer birer alıyor, kokluyor ve tekrar tepsiye koyuyordu. Bu seçme uzun sürdü. Tepsiyi eliyle başının üstünde tutan çocuk yorulmuştu. Tepsiyi indirdi ve karşısındaki fesli Selahaddin Beye "tüh, Türk" dedi uzaklaştı. Selahaddin Bey onurlu bir adamdı. Derhal başını içeri çekti. Pencereyi kapattı. Trenimiz tekrar yola düzüldüğü zaman Selahaddin Beyin ağır ağır yerinden kalktığını, valizini indirerek kasketini çıkardığını ve fesi valize koyarak kasketi giydiğini gördüm. 'Ne o Selahaddin Bey?' dedim. 'Şimdi zamanı geldi' cevabını verdi." *(Uluğ İğdemir, Atatürk'ün Yaşamı)


Cumhuriyet Gazetesi yazarı Abidin Daver'in anısı, Atatürk'ün askeri ve teknolojik gelişmelere olan ilgisini ve öngörüsünü de gözler önüne sermektedir:

“Mustafa Kemal’le, 1910 yılının Eylül ayında Paris’te, Luna Park’ta karşılaştım. Yanında Fethi Bey vardı. Bir süre önce, Fransız ordusunun Picardie’de yaptığı manevraları izlediklerini bildiğimden, çocukluğumdan beri içimdeki askerlik merakı ile kendisinden manevralar konusundaki izlenimlerini sordum. Görüşünü şöyle özetledi: ‘Uçaklar savaşta önemli rol oynayacaktır. Fransız sahra topçusu mükemmel, fakat Fransız piyadesi kırmızı pantolonlarıyla çok iyi bir hedef teşkil eder. Fransız ordusu, gereğinden fazla ateşli ve saldırgan bir ruhla yetiştirilmektedir.’ Havacılık o zaman henüz yeni tutunmuştu. Sadece, o da çok elverişli havalarda, gözlem hizmetlerinde kullanılmakta idi. İtiraf edeyim ki Mustafa Kemal’in havacılık konusundaki görüşlerinde isabet olduğuna pek inanmamıştım. Dört yıl sonra, Birinci Dünya Savaşı’nda, hava gücünün kesin etkisi görüldü. Havacılığın daha yeni filizlenmeye başladığı bir çağda, gök egemenliğinin önemini ve geleceğini görerek benimseyen Atatürk, görüş ve düşüncelerinde yanılmamıştı.” *(Nevin Yazıcı, ataturkansiklopedisi.gov.tr)


Hiç kuşkusuz istikbalin göklerde olduğuna karar vermesi için önemli bir andı.
Türkiye'nin ulus inşası da Fransa'dan etkilenmiştir. Fransa'da ulus inşası, etnik bir milliyetçilik üzerine kurulmamıştır. Fransa topraklarında yaşayan, Fransız dilini ve değerlerini benimseyen herkes Fransız ulusuna ait sayılır. Atatürk de ulus inşasını bu temelde kurmuş, "Ne mutlu Türküm diyene!" sözüyle kendini Türk vatandaşı hisseden herkesin ulusun ortak çıkarlarında eşit söz hakkına sahip olduğunu belirtmiştir.


Fransız Devrimi, dünya tarihini derinden etkileyen bir olay olarak Osmanlı İmparatorluğu ve Jön Türkler üzerinde büyük izler bırakmıştır. Aydınlanma fikirleri, eşitlik ve özgürlük arayışı ile baskıcı rejimlere karşı direniş, Jön Türkler'in ideolojik ve politik mücadelesinde önemli bir rol oynamıştır. Her toplum, birbirleriyle etkileşim halinde ve bir domino etkisi yaratarak tarihe yön vermiştir. Bu nedenle, dünyadaki değişimlerden haberdar olmak ve toplumumuz için en doğru geleceği seçmek büyük önem taşımaktadır. Atatürk ve Jön Türklerin de Türkiye'nin kuruluşunda Fransa halklarının kader tayininde ortaklaştıkları noktalar buydu; üreten, eşit, kendi kaderinde söz sahibi bir halk istemişlerdi.