Fransız Yeni Dalgası'nın İkonik Filmi: 400 Darbe

Fransız Yeni Dalga akımının önemli filmlerinden 400 Darbe filmine gelin yakından bakalım.

1959 yapımı 400 Darbe (Les Quatre Cent Coups) filmi, François Truffaut’un hem senarist hem de yönetmeni olduğu ilk uzun metrajlı filmidir. Fransız Yeni Dalga akımının en önemli özelliklerinden biri olan auteur sinema kuramı çerçevesinde değerlendirildiğinde aynı zamanda auteur film özelliği de taşımaktadır. Film açılış ekranında kamera bizi olayların geçeceği yerde, Eiffel etrafındaki Paris sokaklarında gezintiye çıkarıyor.

Fransız Yeni Dalga akımın özelliklerinden biri de kameranın aktüel olarak kullanımıdır. İlk sahnede sınıftaki çocuklar elden ele fotoğraf dolandırırken kamera da fotoğrafı takip etmektedir. Bu ve film içinde bulunan birçok detaydan kameranın minimal ve elde taşınabilir boyutlarda olduğunu tahmin etmekteyiz.

Bir sahnede Antoine yemek masasında yazı yazarken annesinin geldiğini görüntüden önce topuk seslerinden anlamaktayız. Süt çaldığı sahnede ise şişelerin yanından geçip gittiğinde duvara vuran gölgesinden çalmaya karar verdiğini ve bunun için yöneldiğini Antoine kamera açısına girmeden görüyoruz. Bu iki özelliği göz önünde bulundurduğumuzda ses ve gölge özelliklerinin de etkili kullanıldığı görmekteyiz.

Truffaut filmde eğitim sistemini, aile yapısını ve toplumu Antoine üzerinden eleştirmiştir. Çocuklara kötü davranan ve okuldan kaçmalarına neden olan bir öğretmen, ilgi ve sevgisini göstermeyen bir anne ve olan biteni umursamayan yalnızlaştıran bir toplum bulunmaktadır.

Kendisini ne eve ne de okula ait hisseden Antoine, sınıf arkadaşıyla birlikte okuldan kaçmaya başlamaktadır. Daha sonralarında okula döndüğünde öğretmeni neden gelmedin diye sorduğunda söyleyecek yalan bulamamakta ve annem öldü diye cevap vermektedir. Antoine'un annesiyle iyi bir ilişkisi olsaydı bu kadar çabuk annem öldü diyebilir miydi?

Okulda yazdığı kompozisyonun kopya olduğu anlaşılınca öğretmeni tarafından okuldan uzaklaştırılıyor. Zaten evinde kendine ait bir odası bile olmayan Antoine bu olaydan sonra arkadaşında kalıyor. Biz bu noktaya kadar Antoine’nun ailesini ilgisiz olarak görüyoruz ancak arkadaşı Rene’nin ailesinde de durumlar pek de farklı değil. Bir süre sonra daktilo çalarak hırsızlık yapan Antoine babası tarafından karakola götürülüyor. Karakolda geçirdiği sahnede kamera Antoine’nun gözü oluyor ve bize onun gözünden odayı gösteriyor.

Mahkemeye çıkarılacağı sahnede yetişkinlerle beraber arabaya bindirilen Antoine’nun korkularıyla, çaresizliğiyle ve savunmasızlığıyla sadece küçük bir çocuk olduğunu belki de ilk defa o zaman fark ediyoruz. Islahevinde psikologla olan konuşmasında annesinin onu hamileyken aldırmak istediğini, doğduğunda sütannede oradan da büyükannede kaldığını öğreniyoruz. Bu konuşmalar yapılırken kamerada sadece Antoine’u, çaresiz bir çocuğun iç dünyasını ve yaşadıklarını anlıyoruz. 

Daha önce hiç deniz görmediği, görebilmek uğruna donanmaya katılmanın bile cazip geldiğini söyleyen Antoine için deniz görmek özgürleşmek anlamına geliyor olmalı ki firar eder etmez ilk yaptığı şey sahile koşup suyu hissetmek oluyor. Fransız Yeni Dalga akımının etkisiyle çekilen filmlerin en belirgin özelliği çekilen filmlere net bir son vermemeleri, olacakları seyircinin hayal gücüne bırakmalarıdır. Nitekim 400 Darbe filminde de aynısı oluyor. Antoine bir anda kameraya dönüyor ve o esnada izleyici ile göz göze gelirken film bitiyor. O kısa süren bakışma ise bize hem az önce izlediklerimizin bir film olduğunu hissettiriyor hem de Antoine ıslahevine geri dönecek mi yoksa kaçmaya devam mı edecek sorularıyla baş başa bırakıyor.