Funny Games: Haneke ''Rahatsız Seyirler'' Diler

Haneke’nin filmografisine baktığımızda genelde burjuva değerlerini ve sistemini ağır bir dille eleştirdiğini görüyoruz.


Yönetmenin aslında bunu en ağır biçimde ele aldığı yapıtı Funny Games (Ölümcül Oyunlar) filmi olabilir. Şiddet Kavramanın ve nedensiz şiddetin derin bir manzarasını sunan yönetmen, bu rahatsız edici tavrı ve üslubuyla iliklerimize kadar hissettirmiş. Funny Games ilk olarak Avusturya’da Avusturyalı oyuncularla, Almanca diliyle çekilmiş.

Bununla yetinmeyen Haneke, bu huzursuz etme düşüncesini daha geniş bir kitleye yaymak için filmi tekrar Amerika’da, Amerikalı oyuncularla ve İngilizce dilinde çekmiş. Nitekim Funny Games U.S daha geniş bir kitleye ulaşmış durumdadır. Haneke’nin amacı, alışılmış olanı ters yüz etme yoluyla izleyiciye bir düşünme alanı sunarak modern insan üzerine ve alışkanlıklarına bir eleştiri getirmek diyebiliriz. Funny Games filmi üzerinden hem modern toplum hem de moderniteyle beraber yozlaşmış ahlak olgusu ve bireyin şiddete karşı ikiyüzlülüğü ele alınmış.

Film başlangıçta orta-üst sınıf bir ailenin göl kenarındaki yazlıklarına gitmek için yola koyulmasıyla başlar. Arabanın için de opera çalarken bir an da John Zorn’un heavy metal tarzındaki müziğinin çalması aslında bize filmin devamında olacaklardan bir ipucu verir niteliğindedir. Haneke her zaman seyirciyi sarsmak ve kendine getirmek amacındadır. Yazlığa geldiklerinde oradaki komşularına rastlayan aile, yarın için golf oynamayı teklif eder. O sırada komşularının yanında baştan aşağı beyaz giyinmiş iki genç bulunmaktadır. Bu iki genç ilerleyen sahnelerde zevk için insanları öldüren katiller olarak karşımıza çıkacaktır. Komşularının yüzündeki tedirginliği fark eden ama aldırmayan aile, sorgulamadan evlerine döner. İşte tam da burada Haneke’nin yabancılaşma kavramı üzerinden yaptığı bir eleştiriyle karşı karşıyayız. Ayrıca bu cani iki gencin bembeyaz giyinmesinin sebebi bu rengin anlamıyla alakalı kalıplaşmış düşünceyi bozma eyilimindedir. Aile eşyalarını eve taşır ve baba (Georg) oğluyla (Georgi) birlikte kayığı göle indirmeye hazırlanır. O sırada anne (Anna) mutfakta yemek hazırlarken kapı çalınır. Gelen kişi komşularının yanında gördüğü gençlerden biri olan Peter’dır. İşler tam da burada karışmaya başlar.

Peter 4 tane yumurta istemiştir fakat kapıdan çıkarken yumurtaları düşürür. Daha sonra tekrar 4 tane daha yumurta ister. Anna yumurtaları alamaya giderken Peter Anna’nın telefonunu su dolu lavabonun içine atar. Bu durumdan yeterince rahatsız olan Anna gencin gitmesini ister. Genç yumurtalarla kapıdan çıkarken bu sefer ailenin köpeğiyle çarpışır ve yumurtaları tekrar kırar. Köpek Peter’a saldırdığı esnada diğer arkadaşı Paul da gelir. İkisi birlikte ailenin evine girerler, Paul evi incelemeye başlar ve golf sopaları dikkatini çeker. Anna bu durumdan oldukça rahatsız olur. Golf sopasını kullanmak için izin isteyen Paul dışarı çıkar ve köpeği öldürür. Fakat bize bu şiddetin manzarası gösterilmez. Anna iyice çığırından çıkan bu gençlerin evlerinden gitmesini ister fakat Peter’ın görmeye alıştığımız katil davranışlarından ziyade rahatsız edici derecede nezaketli davranması ve Anna’ya ‘’ Arkadaşım Paul mu rahatsız etti sizi?’’ diye sorması seyircinin bu gençlere karşı öfke geliştirmesinin de önüne geçiyor. Ayrıca Anna’nın bu gençleri kovmasına rağmen yumurtaları almadan evden gitmek istememeleri bu rahatsız edici gerilimi de yükseltmeye başlar. Tekneden ayrılan Georg oğluyla beraber eve gelir ve Anna Georg’dan bu iki genci göndermesini ister ve bunun üzerine olaylar patlak vermeye başlar. Bu ‘’yumurta’’ ısrarından rahatsız olan Georg gençleri evden kovar ve üstüne Paul’a tokat atar. Tam da bu sırada Peter golf sopasıyla Georg’a vurur ve bacağını kırar. Bunun üzerine acı içinde yığılan Georg’a ‘‘bir şey mi oldu?’’ diye sorar Peter. Yönetmen burada cani ama kibar algısını yaratarak olağan dışında bir anlatı yapısını sergilemektedir. Bu olayla nedensiz şiddet gösterisi başlamış olur.

Georg bunu neden yaptıklarını her sorduğunda Peter başka bir şey anlatır. Aslında burada yapılmak istenen bu şiddet eylemenin belli bir rasyonelliğe ve mantık kalıbına oturtulmak istenmemesidir. Şiddetin nedenine dair bize hiçbir zaman bir bilgi verilmez. Rehin aldıkları aile üyelerini evin üst katına çıkaran gençler gösterdikleri nezaket karşılığında tezat olarak şiddet dozajını da bir o kadar arttırırlar. Daha sonra Paul ve Peter rehin aldıkları bu insanların yarına kadar ölüp ölmeyeceği üzerine bahse girmeleri ayrıca gerilimi yükselten bir durumdur. Hatta sahnenin devamında seyirciyi de işin içine kattığı bir yer alır ve Paul kameraya dönerek, ‘’Siz ne dersiniz? Sizce şansları var mı?’’ diyerek izleyiciyi pasif konumdan çıkararak tüm beklentilerini alt üst eder. Film de gerilimin tavan yaptığı başka bir sahne de Paul’un Anna’dan soyunmasını istediği kısımdır. Yönetmen bilinçli olarak seyirciye Anna’nın vücudunu göstermez ve o voyeristik hazdan mahrum bırakır. Aslında masum olanın yanında olması gereken seyircinin onu soyunurken izlemek istemesine engel olur Haneke. Bu noktada seyircilerin ikiyüzlülüğünü ifşa etmeye çalışır. Filmin devamında şiddet dozajını arttırmaya devam eder fakat yönetmen hiçbir şekilde şiddeti biz seyircilere göstermez. Karnı acıkan Paul aşağı iner ve kendine yiyecek bir şeyler hazırlarken yukarı da bir silah sesi duyulur. Fakat Paul buna hiçbir tepki vermez. Burada eleştirilen mesele aslında medya içindeki ‘’şiddet pornografisi’’ ve buna karşı duyarsızlaşan toplumdur.

Paul ve Peter çocuğun ölümü üzerine tartışmaya başlarken bu durum karşısında anne ve babanın soğukkanlılığı dikkat çekmektedir. İyi ve kötü dengeleri filmde sürekli değişir. Katil gençler zaman zaman nezaketli davranışlarda bulunurken, masum olarak gördüğümüz aile bu soğukluk ve duyarsızlıklarıyla kötü rolünü üstlenir. Bu dengesizlik haliyle seyircinin iyi olanla kendini özdeşleştirip katarsis yaşamasına engel olmak ister yönetmen. Nitekim bunu da başarmıştır. Bu sahneden sonra Anna odada gürültü çıkaran televizyonu kapatır. Peter ve Paul çocuğun öldürülmesinden sonra evi terk etmiştir. Seyirci için buraya kadar her şey normal ve yolunda gitmektedir. Çünkü tüm bunların ardından mutlu bir son beklentisi vardır. Seyirci en azından anne babanın kurtulabileceğine inanmakta fakat olaylar bu şekilde gelişmez. Paul ve Peter evden gittikten sonra Anna ve Greog telefonu kurutmaya ve çalıştırmaya uğraşır. Nereden nasıl kaçacaklarına karar veremezler. Paul ve Peter eve döndüğünde ise Anna eline bir tüfek alıp Peter’ı öldürür.

Paul ise Anna’dan tüfeği alarak televizyon kumandasını aramaya başlar. Kumandayı bulan Paul sahneyi geriye sararak Anna’nın elinden tüfeği alır ve Georg’ u öldürür. Bu sahne aslında içerik bakımından en ağır olan sahnelerden biridir. Bu geri sarma eylemiyle gerçeklik içinde yeni bir gerçeklik yaratan yönetmen, intikam ve öfke duygusuyla Paul’un ölmesine sevinen seyirciyi rahatlama yerine derin bir vicdan muhakemesine sokar. Georg’u öldüren gençler Anna’nın ağzını bağlayarak tekneyle göle açılırlar. Filmin sonunda bu iki genç tekrar yumurta istemek için bir eve girer. Film sonlanmış görünse de bu yeni kurbanlarının olacağına işarettir. Aslında bu bir son değildir. Film kısır bir döngüde sonsuz olarak ilerler.

Sonuç olarak Haneke filminde şiddeti sunarken bize bi nedenselleştirme sunmaz, geçerli bir mantık çerçevesine oturtulmaz. Filmin içinde şiddetin neden defalarca sorgulanmasına rağmen bir cevap verilmez. Bunun cevabı tamamen seyircilere bırakılır. Anaakım sinemada olduğu gibi şiddeti göstererek belli bir doyuma ulaştırılmamıştır seyirci. Aksine kamerayla konuşan Paul, izleyiciyi de suç ortağı yapmak ister. Hollywood Filmlerindeki gibi kötünün yenilmesiyle ahlak üstünlüğü kurulmaz. Kısaca şiddet kavramı üzerine tüm kodlamaları kırar. Şiddet bir yoksa kötü olarak algılanırken nedeni olan şiddeti meşrulaştırmak ne kadar doğru? Son olarak seyircisini rahatsız etmeyi her seferinde başaran yönetmen Haneke bize aktif bir izleyici rolü sunarak düşündürmeyi ve estetik kaygılar olmadan sinema aracılığıyla seyircinin de kendini sorgulamasını istemiştir.