Gardiyanların Gardiyanlığını Kim Yapıyor?

Psikoloji deneyleri ışığında bir inceleme

Juvenal'in hicivlerinde geçen çarpıcı deyişi, "Quis custodiet ipsos custodes?", -İngilizcede genellikle "Who watches the watchmen?" veya "Who guards the guards?" şeklinde kullanılan- gözetleyenleri kim gözetleyecek, koruyuculardan kim koruyacak gibi bir anlama gelmesinin ve düzen eleştirilerinde sıkça kullanılmasının yanı sıra bilim ve literatüre katkı sunmak amacıyla yola çıkan pek çok çalışmaya da alışılmadık bir perspektifle yeniden bakmamızı sağlıyor.

Oldukça ses getiren Milgram deneyinde psikolog Stanley Milgram, emir-itaat dinamiklerini ve sorumluluğun kime ait olduğu üzerine insan doğasını incelemek için ilginç bir düzenek geliştirdi. Deneyde katılımcılardan öğretmen rolünde olarak, yine bir katılımcı sandıkları ama aslında deneyin işbirlikçisi olan öğrenciye sorular sorup yanlış cevap verilmesi durumunda voltajı kademeli olarak arttırarak elektrik şoku uygulamaları istendi. Öğretmen ve öğrenciyi ayıran bir duvar vardı ve katılımcıların sandığının aksine aslında gerçek bir şok uygulanmıyordu, duydukları çığlıklar öncesinde kaydedilmişti. Ayrıca katılımcıyla aynı odada bir gözlemci (watchman) bulunuyordu. Gittikçe şiddeti artan tepkilere ve çok yüksek voltajların ardından bir süre sonra başlayan tepkisizliklere rağmen katılımcıların çoğu, rahatsızlık duyarak da olsa en yüksek seviye olan 450 voltluk şoku uygulayarak deneyi tamamladılar (İş sağlığı ve güvenliği açısından akım türüne göre değişmekle birlikte 50-120 volt üstü gerilimler tehlikeli kabul edilmektedir.). Bu sonucun ortaya çıkmasında gözlemcinin rolü yadsınamaz derecede büyüktü, katılımcılar durmak isteseler dahi gözlemci onlara devam etmeleri yönünde komutlar veriyordu ve ancak 4.uyarıdan sonra ısrarla durmak isterlerse durmalarına izin veriliyordu.

Milgram deneyleri psikoloji dünyasında oldukça ses uyandırdı ve pek çok varyasyonla replikasyonları yapıldı. Sonuçlar genellikle birbirine benzer olmakla ve bazı kuramların ortaya çıkışını sağlamakla birlikte bu deneyleri ilgi çekici kılan en önemli özelliklerinden biri, etik bağlamında aldığı eleştiriler oldu. Ortaya çıkardığı sonuçlarla "yöneticileri kim yönetecek, sorgulayanları kim sorgulayacak, gözetleyenleri kim gözetleyecek" gibi toplumsal pek çok sorgulamayı desteklemesine rağmen; ironik bir şekilde, deneyi yapanları kimin denetlediği sorusuna bir cevabı yoktu. Katılımcıların yaşamış olduğu ve kimileri için devamında da uzun süreli ortaya çıkan yoğun stres, anksiyete ve duygusal baskı araştırmanın etik yürütülmediğinin iddia edilmesine en büyük sebepti.

Bilim adına edinilecek kazanımlarda gözetleyicileri kimin gözetleyeceğinin cevabı ve doğruyla yanlışı ayıran sınırlar son derece bulanık. Buna, aynı şekilde, oldukça popülerlik kazanmış olan Stanford hapishane deneyi de örnek gösterilebilir. Gardiyan rolündekilerin sahip olduğu güce kim gardiyanlık yapacak? Bu tür çalışmalar basit bir sonuca varılmasını zorlaştıran dilemmalar sunuyor, elde edilen bulgular gerçek hayat pratiklerinde önemli bakış açıları ve değerlendirme yöntemleri kazanmamızı sağlamasına karşın, aslında deneyin kendisi katkı sunduğu fikri ihlal etmiş oluyor. Zaten kendisi de bir paradoks olan "Quis custodiet ipsos custodes?"i, 1700 yıl sonra bambaşka bir konseptle gelerek kusursuz bir şekilde destekliyor.