Geride Kalanlardan "Patates Yiyenler" Tablosu

Van Gogh'un "Yıldızlı Gece", "Ayçiçekleri" gibi şaheserlerinin tanınırlık anlamında nispeten gölgesinde kalmış eser: "Patates Yiyenler"

"Yıldızlı Gece", "Arles'da Gece Kahvesi", "Ayçiçekleri" denildiğinde, binlerce reprodüksiyonu yapılmış olan bu meşhur tabloların kime ait olduğunun hemen aklınıza geldiğine eminim.

Kendisi, kısa yaşamında yaptığı bilinen 2000'den fazla esere sahip bir ressam. Daha çok hayata tutunamayaşı ve yaşadığı sansasyonel olaylarla akılda. Yaşarken ne sanat çevreleri ne de halk tarafından bilinmesine rağmen ironik olarak bu hayattan göç edişinin ardından dünyanın her yerinde bilinen bir şahsiyet artık.

Evet, tahminleriniz doğru... Yazımızın ana konusu, Vincent van Gogh ve diğer başyapıtları kadar bilinmeyen ama ilk şaheseri olarak kabul edilen "Patates Yiyenler" tablosu.

Resimlerimin satmaması konusunda bir şey yapamam. Gene de bir gün gelecek, insanlar onların boya parasından fazlasına değdiğini anlayacak. -Kardeşi Theo'ya yazdığı mektuplardan bir alıntı

Şu an Amsterdam'daki Van Gogh Müzesi'nde sergilenen tablonun yapımının arka planına geçmeden önce kısaca, tabloda resmedilen figürlerin ve mekanın betimlemesini yapmak faydalı olacak. Ressamın figüratif çalışmalarından olan tabloda, beş kişinin bir masanın etrafında olduğu ve yemek yediği görülmekte. Masada, kahve ve van Gogh'un yazdığı bir mektubunda da belirttiği gibi, köylülerin kendi yetiştirdikleri patates bulunuyor. Resmin solunda yer alan erkek ve kadın figürü, ellerindeki çatalları ortada bulunan tabağa daldırmış olarak gözükmekte; orta ve ön tarafta arkası bize dönmüş bir kız çocuğu durmakta. Tablonun sağ tarafında ise elinde fincan tutan bir adam ve kahveleri fincanlara boşaltan başka bir kadın resmedilmiş. Figürlerin etrafında yer alan objeler ise on ikiyi gösteren bir saat, duvara asılmış bir fotoğraf, arkada yer alan dolap ve sıcak rengiyle resme canlılık katan tek nesne olan yağ lambası.

Yapılan öğünün mütevazılığından, resmedilen işçilerin hayatlarındaki zorlu şartlar anlaşılmaktayken nispeten daha genç olduğunu düşündüğümüz soldaki figürlerin dahi zayıflıkları, yüz ve ellerindeki kırışıklıklar durumu netleştirmekte.

Tablonun, kendisine bakan insanda yarattığı hissiyatın büyük oranda kasvet ve karamsarlık olduğunu söyleyebiliriz. Daha sonraki yıllarda ressamdan görmeye alışık olduğumuz sıcak tona sahip renklerin, özellikle Arles'da yaptığı resimlerde yoğun olarak paletinde bulundurduğu sarı ve kırmızının; bu dönemde tablolarına pek bulaşmadığı görülmekte. Tablo; ağırlıklı olarak yeşil, gri, kahverengi tonlarını içeriyor. Tercih edilen renkler incelendiğinde, kullanılan soğuk tondaki renklerin insana hissettirdiği duygular da doğal olarak aynı düzlemde.

Resmin ana temasına geldiğimizde; Van Gogh'un eğitim görmek için gittiği misyoner okulundan ayrılıp Belçika'da bir maden bölgesi olan Borinage'ya vaizlik işi için gitmesi, aslında tablonun arka planı için bize yol göstermekte. Burada ve sonrasında yaşadığı Neunen'de sanatsal çalışmalarına hakim olan figür, bu yerlerde birlikte yaşadığı işçiler ve köylüler. Bu dönemki çalışmaları ve eskizlerinde; işçilerin, tarlada çalışan insanların, topraktan patates çıkaran kadınların resmedildiği gözlemlenmekte. Patates Yiyenler tablosu hakkında kardeşi Theo'ya yazdığı satırlar ise o zamanki düşünce yapısını açık bir şekilde ortaya koyuyor:

Lambanın ışığında patates yiyen insanların o patatesleri kendi elleriyle topraktan çıkarıp tabaklarına koyduklarını göstermeye çalıştım. Bu yüzden el emeğini, ekmeklerini dürüstçe kazandıklarını anlatıyor. Bizim gibi medeni insanların yaşadığından farklı bir hayat tarzını göstermek istedim. Bu yüzden herkes beğensin ya da hayran olsun diye çok da hevesli değilim.

O dönem Paris'te sanatseverler için düzenlenen sergilerden biri adına Theo, van Gogh'tan bir resim ister. İlgili dönemin sanat anlayışı; genel olarak özenle boyanmış, perspektifin, insan vücudunun muntazam bir şekilde resmedildiği tabloları kapsamaktadır. Van Gogh ise sergilenen resimleri yapaylıkla eleştirmiş ve devrin genel sanat anlayışının tam zıddını yansıtan bu tabloyu göndermiştir.

Yaşantısını yaptığı çizimlerden, kardeşine yazdığı mektuplardan ve dönemin tanıklarından öğrenebildiğimiz ressam; aslında insanlar tarafından tanınmayı, sevilmeyi, bir yere ait hissetmeyi, çalışmalarının değer görmesini istemiştir. Fakat hayatın ironisi... Bu istekleri, kendisinin ölümünden sonra gerçekleşmiştir. Van Gogh'un intiharından birkaç hafta önce Theo'ya yazdığı satırlar ise aslında kendisinin; çalışmalarının, emeklerinin bir gün değer göreceği inancıyla dolu olduğunu bizlere göstermektedir:

Başaramamış olsam bile yine de yaptığım işlerin devam ettirileceğini düşünüyorum. Açıkça değil belki ama insan doğru olana inanırken yalnız değildir.

KAYNAKÇA

' İlgili bölüm, Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan Van Gogh isimli kitaptaki paragraftan özetlenmiştir.

" İlgili paragrafta yazan bilgiler, Khan Academy'nin Van Gogh’u Tanıdığınızı mı Düşünüyorsunuz?" isimli videosundan alıntılanmıştır.

Her koşulda varlığını yanımda hissettiğim, bugünkü benin inşasındaki en önemli kişi, Görsel Sanatlar'ın insan gelişimindeki değerinin farkında olan ve bunu bıkmadan usanmadan açıklamaya çalışan, 30 yılı aşkın kariyerinde yüzlerce bireye ışık olmuş eğitim insanı, canım annem Hülya ŞAHİN KAZANCIOĞLU'nun anısına...