Van Gogh’un “Yıldızlı Gece” Eseri ve Post-Empresyonizm

Empresyonizm ve Van Gogh'un ünlü eseri arasındaki ilişki

Daha önce Empresyonist olan ancak daha sonra Empresyonizmin katı kurallarının dışına çıkmayı hedefleyen Vincent Van Gogh ve Paul Gauguin gibi sanatçıların temsil ettiği Post-empresyonizm sanat akımı 19.yüyılın son çeyreğinde ortaya çıkmıştır. Tıpkı Empresyonistler gibi renklere ve fırça darbelerine önem veren bu ressamları ayıran özellik nesnelerin duyguları yansıtma aracı olarak belirginleşmesi ve geniş fırça darbelerinin resimde ressam faktörünü belirtecek şekilde kullanılmasıdır.

Resmin görünen manzaranın doğrudan bir temsili olmaktan ziyade duygu ve algıyı yansıtan bir araç olması gerektiğini savunan bu ressamlar kullandıkları figürlere ve renklere sembolik anlamlar vererek kullanmışlardır. Renk kullanımına önem veren Post-empresyonistler veya Türkçe şekliyle Art-izlenimciler boyaları palet üzerinde karıştırarak değil doğrudan tuval üzerinde kullanıp optik etkilerle ışığın etkisini vermeyi amaçlamışlardır. Ayrıca ayırt edici fırça darbeleri nesnenin mekandan ayrılmasını sağlamakla beraber ayrıntıların azalmasına da neden olmuştur. Bu akımın hayatı ve psikolojik sorunlarıyla beraber eşsiz eserleriyle de bilinen sanatçısı Vincent Van Gogh eserlerinde daima duygularını bir şekilde yansıtmıştır.

Hayatını ihtiyacı olanlara yardım etmeye bir şekilde adamış olan ancak insanlarla arası zamanla git gide kötüleşen Van Gogh çok sevdiği kardeşi Theo’nun maddi desteği sayesinde resme başlamış ve devam etmiştir. Ancak psikolojik sorunlarıyla beraber hayattan kopmaya başlayan ressam intihara meyletmeye başlamış ve nitekim hayatı da bu şekilde son bulmuştur. Ressamın yakın arkadaşı olduğu bilinen Gauguin ile bir kavgasında ona usturayla saldırması ve ardından kendi kulağını kesmesi üzerine gönderildiği ve tedavi görmeye başladığı akıl hastanesindeyken yaptığı “Yıldızlı Gece” tablosu bugün dahi popüler olan ve geniş kesimlerce bilinen bir eserdir. Akıl hastanesinde iyileşme sürecindeyken ve oradan ayrıldıktan sonra daha da kötüye gitmeden önce yaptığı bu resimde ressamın adeta imzası olan sarı renk resmin büyük bir bölümünü kapsayan ve kimilerine göre ilahi gücü temsil eden gökyüzünde Van Gogh’un gök cisimleri etrafında oluşturduğu hareketliliğin içerisinde kendisini belli etmekte. Bununla beraber resmin sağ alt tarafında bulunan köy evlerinden yansıyan ışıkları bastıracak kadar kuvvetli olması dikkat çekiyor. Resmin sol tarafında bulunan selvi ağacı dikey konumuyla resmin kalanına bir zıtlık oluşturarak göze çarpıyor. Sonsuzluğu temsil eden selvi ağacının köyden gökyüzüne doğru uzanışı bu ağacın ölümü sembolize edebileceğini düşündürüyor. Ayrıca resmin geneline hâkim olan mavi, lacivert ve mor tonları genellikle gece manzarası düşünüldüğünde karanlığın ağır bastığı resimlerin aksine canlı bir görüntü de sunuyor. Kısacası dış çizgileri belirgin ve sembolik anlamı yoğun olabilecek figürlerin bulunduğu bu resim Van Gogh’un resme hareket bütünlüğü katan fırça darbeleriyle ve ışığın etkisini güçlendiren renk kullanımıyla Empresyonizmin kendilerinde bıraktığı etkiden tamamen kopmayan ancak koyduğu kuralların dışına çıkarak resmi daha da bireyselleştiren ve böylece kübizm ve fovizm gibi sanat akımlarının de önünü açan Post-empresyonizmin en önemli simgelerinden biri konumda bulunmakta.