Gölgedeki Tehlike: Üçüncü Dünya Savaşı Senaryoları ve Gerçekler

Ukrayna, Gazze, Tayvan, küresel kutuplaşma gibi krizler dünyayı Soğuk Savaş sonrası en tehlikeli noktaya taşırken risk asla bu kadar olmadı.

Günümüz uluslararası arenası, Soğuk Savaş'ın bitiminden bu yana görülmemiş bir gerilim ve belirsizlik bulutu altında. Ukrayna'daki savaş, Avrupa'nın kalbinde devam eden ve NATO ile Rusya'yı dolaylı yoldan da olsa karşı karşıya getiren bir çatışma. Ortadoğu'da İsrail-Hamas savaşı, Lübnan sınırındaki gerilim ve İran'ın bölgesel etkisi, yangının komşu ülkelere sıçrama potansiyelini barındırıyor. Asya-Pasifik'te ise Çin'in artan askeri gücü ve Tayvan konusundaki iddiaları, ABD ve müttefikleriyle (Japonya, Güney Kore, Avustralya) doğrudan bir askeri çatışma riskini, özellikle bir Çin-Tayvan krizinde, ciddi şekilde gündeme getiriyor. Bu bölgesel yangınların yanı sıra, nükleer silahların yayılması (Kuzey Kore'nin gelişmiş programı, İran'ın kapasitesi) ve var olan nükleer güçlerin (ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere, Hindistan, Pakistan, İsrail) silahlarını modernize etmesi ve doktrinlerini genişletmesi, bir çatışmanın potansiyel yıkımını korkunç boyutlara taşıyor. Küresel kutuplaşma derinleşiyor; demokratik blok ile otoriter eğilimli devletler (Rusya, Çin, İran, Kuzey Kore) arasındaki ayrım keskinleşiyor, ekonomik bağımlılıklar silah haline getiriliyor (ticaret savaşları, yaptırımlar), uluslararası kuruluşlar (BM, AGİT) etkisiz kalıyor ve güven artırıcı önlemler erozyona uğruyor. Peki, tüm bu faktörler kaçınılmaz olarak büyük bir küresel savaşa mı işaret ediyor? Çoğu analist ve devlet adamı, doğrudan, kasıtlı bir Üçüncü Dünya Savaşı'nın hala düşük bir ihtimal olduğunu düşünüyor. Bunun nedeni, nükleer caydırıcılığın hala gücünü koruması (Karşılıklı Garantiyle Yok Oluş - M.A.D.) ve büyük güçlerin doğrudan çatışmanın ekonomik, siyasi ve varoluşsal maliyetlerinin farkında olması. Ancak, asıl korkulan "kaza senaryoları" ve "yanlış hesaplamalar". Bir bölgesel krizin kontrolden çıkması (örneğin Baltık ülkeleri, Tayvan Boğazı, Doğu Akdeniz), bir siber saldırının yanlış yorumlanması, bir komutanın yetki aşımı veya bir iletişim hatası, zincirleme reaksiyonları tetikleyebilir. Özellikle yapay zekanın savaş yönetimine dahil olma potansiyeli, hata ve kontrol kaybı riskini artırıyor. Sonuç olarak, dünya belki de 1962 Küba Füze Krizi'nden bu yana en tehlikeli dönemlerinden birini yaşıyor. Kasıtlı bir küresel savaş hala olasılık dışı görülse de, bölgesel çatışmaların kontrolden çıkma, nükleer silahların kullanılma veya büyük güçleri doğrudan çatışmaya sürükleme riski, Soğuk Savaş sonrası dönemin hiçbir anında olmadığı kadar yüksek. Diplomasi, iletişim kanallarının açık tutulması ve kriz yönetimi mekanizmalarının güçlendirilmesi, bu tehlikeli dönemde hayati önem taşıyor.