Göstergebilimsel Açıdan Düşünmek: Aristo, Roger Bacon, John Poinsot
Her düşünce, bildirişim yoluyla aktarılır. Peki ya bu bildirişimi ünlü düşünürler nasıl açıklıyor?
İnsanoğlu, ilk dünyayı deneyimlemeye başladığında toplumsal anlaşma (social agreement) yoluyla yaşadığı yeri anlamlandırmaya başka bir deyişle bir nesneye ya da bir dizgeye adlandırmalar yapmıştır. Bu süreç, dilsel veya dilsel olmayan olarak iki şekilde insanlar tarafından devam ettirilmiştir.
Daha sonra bilim geliştikçe insanlar bu sürecin ne olduğu veya nasıl olduğu merakıyla hareket ederek göstergebilimin bir bilim olarak ortaya çıkmasıyla bu süreci irdelemeye ve incelemeye başlamıştır. Bu bağlamda, bugünkü yazımda sizlere göstergebilimsel açıdan eski çağlarda bu meselenin üzerine kafa yoran, bazı öne çıkan düşünürleri ve ileri sürdükleri fikirleri paylaşmak istiyorum.
Aristo
Aristo, dilsel göstergelerin önemi üzerine duran bir düşünür olarak uzlaşı kavramına hassasiyetle yaklaşmaktadır. Aristo için önce nesne algılanır ve anlamlandırılır. Sonra da toplumsal olarak uzlaşı içinde bir ortak gösterge ile isimlendirilir. Dolayısıyla aynı toplumda yaşayan insanlar arasındaki bu uzlaşı da önce algılanan (anlamlandırılan) sonra sembolik olarak isimlendirilen her şeyin daha kolay anlaşılmasını sağlamaktadır.
Aristo'ya göre tüm insanlar dünyayı benzer şekilde algılayabilirler. Çünkü dünyanın bize kendini her zaman ve her yerde benzer şekilde sunduğunu düşünür. Bu durumda insanlığın ortak algılarında sembolleştirilmiş göstergeler, zihinsel kavramlar her ne kadar dilsel gerekliliklerden dolayı konuşmada farklı olsa da simgeleri yani kavramları zihinsel açıdan ortak bir özellik taşımaktadır.
Roger Bacon
Bacon, göstergelerin yorumlanmasında ilk kez bir model ortaya koymuştur. Bu model daha sonraki göstergebilim çalışmalarına temel oluşturmuştur. Bacon'un üçlü gösterge modelini detaylı bir şekilde inceleyen John Poinsot'un ise göstergeler üzerine ilk sistematik çalışmayı yapmıştır.
John Poinsot
Göstergeler üzerine ilk sistematik çalışma yapan kişiydi. Bu çalışmasını "Tractatus de signis" isimli eserinde belirtmiştir. Poinsot, bu çalışmasında göstergeleri kendi bakış açısına göre yorumlar ve göstergenin dış dünyada bir nesneyi, iç dünyada ise bir algıyı temsil ettiği niteliği taşımakta olduğunu söyler. Yani burada Poinsot'a göre;
1) Gerçek dünyadaki nesne
2) İç dünyadaki algı
3) Bu algının oluşmasını sağlayan gösterge ortaya çıkar.
Buradan hareketle, Poinsot'un gösterge anlayışı, üçlü bir ilişkiyi ortaya koymaktadır. Bu ilişkide Poinsot; bir göstergenin gerçeği temsil etmediğini, tam aksine sadece gerçeği işaret (temsil) eden ikincil bir olgu (araç) olduğunu ifade eder.
Sonuç
Geçmişten günümüze göstergeler üzerine farklı akımların temsilcileri tarafından birçok fikir ortaya atılmıştır. Eski çağlardan beri gerçeklik, idealizm ve bu kavramlara verilen adlar arasındaki ilişkiler irdelenmiştir. Gerçekliğin yani hakikatin beş duyumuzla algıladığımız dünya ile mi sınırlı olduğu yoksa bunun ötesinde zihnimizle kavramaya çalıştığımız idea'ların dayandığı düşüncesi veriyor.
Kavramlar ve bu kavramlara verilen adlar, bu adların temsil ettiği varlık arasındaki ilişki hep tartışılagelmiştir. Bu tartışmanın asıl nedeni, insanoğlunun bildirişim sırasında göstergelerden faydalanmak zorunda olmasından kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda gösteren (signifier) ve gösterilen (signified) arasındaki bağıntının gerçekliği açısından da hep şüpheci davranılmıştır. Yani, bir göstergeyi temsil ettiği şeyi aslı sanma tehlikesi hep var olmuştur.
Örnek olarak bir insanın mutluluk ve huzurunu yine insanın kendisinde gören, insanın mutluluğa ulaşabilmesi için öncelikle kendisi ve doğasıyla bütünleşmesi gerektiğine inan ve her zaman mantığı insana ait tüm erdemleri içinde barındıran bir üst erdem olarak gören düşüncelere ya da düşüncelere sahip kişiler de gösterge üzerine ve göstergenin birincil ve ikincil anlamları üzerine kafa yormuştur. Sonuç olarak; maddesel nesneyi (gösteren) maddesel simgeyi (gösterilen) ve anlamı birbirinden ayırmışlardır. Bunu yapanlar stoacı görüşe sahip olanlardır.
Daha sonrasında orta çağdaki skolastik felsefe savunucuları olan Aristo, Roger Bacon ve John Poinsot gibi önemli düşünürler, göstergelerden yola çıkarak onları kavrama ve anlamlama biçimiyle ilgili gerçekliğe yönelik önemli görüşler öne sürmüşlerdir.