Güç, Güçsüzlüğün İçinde Saklı

En büyük güç, güçsüzlüklerine ışık tutabilenlerde!

Hayatın akışı, durmayışı, devamlı olması bizi de durmaması gereken ama daima ileri gitmek zorunda hissettiren yanlarıdır. Sürekli bir eylem planı yapar halde yaşarız. Durup düşünmek, bazen geriye bakmak da gerekir ama en çok da kendimize bakmamız gerekir. Çünkü hayatta tek bir gerçek yok. Her bireyin kendine özel yaşamı var. Hayat olarak adlandırdığımız o tek ve büyük olgu, içinde başka milyonlarca olguyu, rengi, karakteri ve “hayatı” barındırır.

Dünyaya geldiğimizde içine dahil olduğumuz var olan hayat; bizi değiştirir, dönüştürür. Elbette ailemizin, arkadaşlarımızın ve bütün diğer çevremizin bizden beklentileri olacaktır. Bu beklentiler bizim rızamız dışında var olup süregelmiş belli rolleri bize dayatır imajı çizer. Biz kendimiz olma sürecinde, bir role bürünme zorunluluğunu duyarız. Güçlü ve başarılı olmak sanki bir gereklilik, bir ödevdir bizim için. Başarılı ve güçlü olmazsak toplum bizi kabul etmez düşüncesini geliştiririz. Bürüneceğimiz rolde inandığımız ve tek seçenek olan senaryo buymuş gibi gelir. Hata yapmak, risk almak, başarısız olmak en büyük korkumuz haline gelir. Korkular ise yolumuza devam etmekteki en büyük frenlerimiz olur. Ancak fren yapmakta da bir yanlışlık yoktur. Hayatın hızı bazen bizimkine uymayabilir ya da bizim hızımız hayatınkine… Yola bu bilinçle devam edip hata yapsak bile bunu tecrübeye dönüştürebildiğimizi görürüz. Tecrübeler, yaşanmışlıklardan meydana gelir. Bu yaşanmışlıkların içinde sevinç, mutluluk olduğu kadar üzüntü, mutsuzluk ve kırgınlıklar da olacaktır. Belki en iyi dersi de bu kırgınlıklardan, acılardan öğreniriz. İncindiğimiz yerden öğrendiklerimiz bize yeniden başlama, harekete geçme şansını verir. Çünkü bu zayıflıklarımız, incinebilir yanlarımız aslında bizi yönlendirir. Kendimizdeki en güçlü yanlarımızı, güçsüz yanlarımızın farkında olduğumuzda oluştururuz.

 “Aşil’in topuğu” kavramı bunun için çok güzel bir örnektir. Truva Savaşı’nın ve dahası İlyada’nın en büyük kahramanlarından olan yenilmez, özgür karakterli, adı sonsuzluğa yazılmış Aşil… Efsaneye göre, Akhilleus- Aşil adıyla bilinen yarı tanrı, deniz tanrıçası olan annesi Thetis tarafından küçüklüğünde ayağından tutularak ölüler ülkesinin ırmağı Styx’e batırılır. Bu nehre girenler yenilmez olmaktadır ancak topuğu dışarıda kalan Aşil’in en zayıf ve öldürülebileceği noktası burası olmuştur. Aşil zaman içinde güçlü bir savaşçı olur ve ona katılacağı Truva Savaşı’nda öleceğini söyleyen kehanete rağmen bu savaşa katılır. Nihayetinde Paris’in zehirli okunun topuğuna isabet etmesi ile o eşsiz savaşçının adı sonsuzluğa yazılır.

Aşil’in topuğu kavramı, bir insanın ya da bir şeyin en güçsüz yanını ifade etmek için söylenir. Bu güçsüz nokta ne kadar küçük de olsa insanın hayatında büyük etkiler doğurabilir. Ancak böyle bir kusura, sahip olmak kimse için hatalı bir durum değildir. İnsanı asıl hatalı ve güçsüz kılan durum bu kusurun farkında olamamak ya da görmezden gelmektir. Güçlü olmak, sadece güçlü görünmekle elde edilemez. Bunun için önce kırılganlıklarımızı, zayıf ve hassas yönlerimizi görmeliyiz. Güçlü olmanın ve de insanın hayattaki her amacının anahtarı budur. Kendi gerçeğini gören insan değişir, gelişir ve hayata istediği hızla devam eder ve bilir ki herkes kendi yolunda kendi gerçeğiyle güçlenir.

Son olarak Mabel Matiz'den güzel bir şarkıyla bitireyim. Mükemmel olmak, mükemmeli aramak... Güçlü ve mükemmel olacağız diye kuruyup kalmamak, gamlı gemileri karaya vurdurmamak dileğiyle :)