Gündem Bombardımanına Karşı Düşünmenin Direnişi
Medya okuryazarlığı kolektif bir ışığa dönüşebilir.
İktidarın en etkili hamlesi, yalnızca gerçekleri kontrol etmek değil; onları hangi sırayla, hangi yoğunlukta ve hangi tonda sunacağını belirlemektir. Tüm medya mecralarına yayılan bir gündem yoğunluğu, yalnızca dikkat dağıtmaz, aynı zamanda düşünmeyi de felç eder. Artık bilgiye ulaşmak değil, bilgiyi elemek zordur. Bu da insanın zihinsel düşünme ve tepki verme sistemini çökertir.
Bilgi yorgunluğu ve algı yönetimi, bir elmanın iki yarısı gibidir. Bir yanda çok fazla bilgiyle yılgınlaştırılan bireyler, diğer yanda bu yorgunluktan faydalanarak zihinleri şekillendiren otoriteler… İnsanlar neyin önemli olduğunu seçemez hale gelir. Çünkü önemli olanın ne olduğu, zaten onlar adına seçilmiştir. Bu noktada görüp de düşünememek başlar. Her şey göz önündedir, ama hiçbir şeye tam olarak bakılamaz.
Zihin; hem yorgun, hem dolu, hem yönlendirilmiş hâldedir… Tepki vermek için gerekli olan üç şey –farkındalık, enerji ve yön duygusu– tek tek elimizden alınır. İşte bu yüzden o yoğun gündem yalnızca bir bilgi akışı değil; modern çağın en sessiz ama en etkili sansür biçimidir. Söz değil, düşünce susturulur. Olan biteni gören bir toplum, neden olduğunu sorgulayamaz hale gelir. Sanki felç olmuştur.
Çözüm yolları ve medya okuryazarlığı
Bu bilgi çağında en devrimci eylemlerden biri, neyi ne zaman ve nasıl tüketeceğimize kendimizin karar vermesidir. Gündem bombardımanına karşı verilecek en güçlü yanıt ise bilinçli medya okuryazarlığıdır. Her bilgiye aynı ağırlığı vermemek gerekir öncelikle. Hangi konuların daha elzem ve tepki vermeye değer olduğuna karar verebiliriz. Gerçekten yalnızca o günü etkileyecek ve yarın herkesin unutucağı etkisi kısıtlı bazı haberleri görmezden gelmek ve büyümesini önlemek daha etkili bir yoldur. Bir konuyu gündem yapmamak da bir mücadeledir bu çağda. Sonuçta gündemi belirlemek aslında düşünceleri yönlendirmek demek. Her başlığı anında sindirmemek, kaynakları sorgulamak, görsel manipülasyonları tanımak… Tüm bunlar bir refleks değil, öğrenilen bir farkındalık hâlidir.
Zihinsel sağlığımızı korumak için dijital detoks şart. Sürekli uyarana maruz kalmak, düşünmeyi değil tepki vermeyi öğretir. Oysa düşünmek, yavaşlamayı, durmayı, mesafe almayı gerektirir. Günde birkaç saat ekranlardan uzaklaşmak, gündeme değil hayatın ritmine kulak vermek; insana hem zihinsel hem duygusal alan açar. Unutma, her bildirimi görmek zorunda değilsin. Bazen habersiz kalmak, akıl sağlığını korumaktır.
Ve en önemlisi: kolektif farkındalık. Sadece bireysel uyanış yetmez, bu farkındalığı toplumsallaştırmak gerekir. Aynı yorgunluğu hissedenlerin bir araya gelişi, hem duygusal destek yaratır hem de bilgiye karşı dayanıklılık geliştirir. Düşünmek, yalnız yapıldığında bile politik bir eylemdir; birlikte yapıldığında ise bir direniş biçimine dönüşür.
Unutma, karanlıkta ısrarla düşünen her insan, başlı başına bir ışıktır. Ve bu ışıklar birleştiğinde, en yoğun manipülasyon bile bir süre sonra göz kamaştırmaz olur.