GÜNDÜZ VAKTİ ELİNE FENERİ ALIP İNSAN ARAYANLARA SELAM OLSUN!

Niyetlerimizin ötesinde, bu hayatta seyirciyiz sadece, kah orada kah burada... Gelin beraber "Mutluluk nedir?" sorusuna bir yanıt arayalım!

Mutluluk neydi? Emek miydi? Yoksa sevgi mi?  Takdir görmek mi? Beğenilmek mi? Bu saydıklarımızın hiçbiri de mutluluğu tam olarak karşılayacak ifadeler değil ne yazık ki.

Mutluluğun ifadesini yapmadan önce insanın doğasına ve yaşantısına bakmak gerekmektedir. Herkesin bildiği ve yaşadığı gibi insanoğlu sosyal bir varlıktır. İstisnalar bir kenara insan komün halinde yaşamak zorunda olan ve etrafındakilerin onayına ve kabullenmesine muhtaç bırakılmış bir varlıktır. Bu sebeple bazen özünden, asıl olduğu kişiden,  gerçek mutluluklardan uzaklaşmak zorunda kalmıştır. Birçok kez çevremizden duymuşuzdur, farklı bir ailede ya da çevrede doğsaydım çok farklı şeyler yapardım diye. Peki niçin bireyselleşmekte ve birey olarak bakmakta bu kadar zorlanıyoruz? Yoksa sosyalleşme arzusu bizi içten içe çürüten bir olgu mu?

İnsan doğduktan sonra bilgi aldığı yani öğrenebildiği kaynaklara yönelerek, her rol için bir değer biçer ve giderek enerjisini toplumsallaşmaya harcar çünkü başka türlü yaşamayı, hayata tutunmayı henüz öğrenememiştir. Toplumun ödüllendirme mekanızmasındaki temel uyarıcılara odaklanarak tükenene, bitap düşüne ya da değer mekanızmaları sarsılana kadar bu süreç devam edecektir. Ta ki dışsal ödüllendirilmelerin gereksiz ve önemsiz olduğunu anlayana kadar.

Bireyselleşmek toplumsallığın zıddı bir kavram ve aslında bir yetidir ve bu yeti öznel bir kimlik oluşturabilmek olarak tanımlanabilmektedir. Çoğu kişi bu durumu bencilleşme olarak algılasa da konu oldukça farklıdır. Kişinin kendine toplumsal onaylanma tutkusuyla yabancılaştığı ortamlarda insanın durup bir dakika ben nereye gidiyorum ya da ben gerçekten nasıl mutlu olabilirim diye sormasıdır. Bireyselleşebilmek biraz zorlu fakat imkansız olmayan bir süreçtir. Bazı yaşanmışlıklardan sonra insan kendi içinde içsel bir yolculuğa çıkması gerektiğini elbet bir gün anlar hale gelebilir. Tabi ki erk bir insan olabilme süreci kişiden kişiye göre farklılık gösterecektir. Nasıl mı? Bazı kişilere, kavramlara kendi yüklediğimiz değerlerin öyle olmadığını anladığımızda ya da hayata dair enerjimizin azaldığı noktalarda kendi içimize dönmeye başlarız. İşte kişinin içsel yolculuğuna çıkması bireyselleşmeye başladığının en önemli göstergesi olacaktır. Mutluluğa olan yakınlığımız burada başlayacaktır.


 M.Ö. 400’lü yıllarda yaşamış Sinoplu Diyojen mutluluğun anlamını öyle güzel ifade etmiştir ki hepimiz bir fıçının içinde yaşarken mutlu mesut, her şeyin sahibi Büyük İskendere ettiği o harika kelamı biliriz, "Gölge etme başka ihsan istemem". Bireysel yolcuğunun nirvanasında Diyojen etrafı izlemenin, en az şeye ihtiyaç duyarak yaşamanın asıl mutluluk olduğunu biliyordu.

"Kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi" diyen Nesimi de hayatın tek başına sade bir yolculuk olduğunu biliyordu. Günahını da, sevabını da sahiplenmiş, etraftan bitaraf yolculuğun keyfine varmıştı.


DİYOJEN HEYKELİ (SİNOP)

Gündüz vakti elinde fenerle adam arayanlara (Diyojenlere) sorduğunuzda hayatı, gençliğimde yaptığım eleştirilere gülüyorum derler. Zaten biraz düşündüğümüzde, kim kimin yoluna yanlış diyebilir ki! Niyetlerimizin ötesinde, bu hayatta seyirciyiz sadece, kah orada kah burada…

Belki bir gün her insanın ayrı bir dünya olduğunu, kimsenin her ne kadar benzer olduğu düşünülse de benzer süreçleri yaşamadığını kabul edip, insanların doğrusuna da yanlışına saygı gösterip, kendi içsel yolculuğumuza çıktığımızda, mutluluğun tanımını kendimizce yapma cesaretinde bulunabiliriz.

Sahi sayın okuyucu mutluluk neydi?