Günümüzün Hastalığı: Anksiyete (Kaygı Bozukluğu)

Ben bir psikolog/psikiyatri uzmanı değilim ancak Anksiyete hakkında deneyim ve önerilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Keyifli okumalar!

Bu yazımda Anksiyete Bozukluğu teşhisi konmuş bir birey olarak bu hastalık hakkındaki bilgi ve tecrübelerimi sizlerle paylaşacağım. Şunu unutmayalım ki kesin tıbbi bilgiler istiyorsanız, bilimsel bir makale okumanızı tavsiye ederim çünkü ben ne bir psikiyatri uzmanı ne de bir psikoloğum.

İlk olarak size basitçe ‘’Anksiyete nedir?’’ veya ‘’Ne değildir?’’ sorularını cevaplayacağım.

Anksiyete, diğer adıyla bildiğimiz Kaygı Bozukluğu, adından da anlaşılacağı gibi kişinin bazı durumlar karşısında istemli veya istemsizce kaygı duyması ve stresli hissetmesi halidir.

Kendisi bir psikolojik hastalık grubuna dahildir. Peki, psikolojik hastalık ne demektir?

Psikolojik hastalıkların geneli genetik olmakla beraber yaşanılan travma veya stresli yaşam tarzı bu hastalıkları tetikleyici rol oynuyor. Psikolojik hastalıklar beyin kimyasındaki doğuştan olan veya sonradan oluşan bozukluklardır. Yani aslında psikolojik hastalıklara bir hormonel hastalık gözüyle de bakabiliriz. Anksiyete hastalığında rol oynayan hormonun adıysa ‘’Seretonin’’ olup basitçe anlatmak gerekirse bu hormonun normale göre az salgılanması yani eksikliği bu hastalığın olmasına sebebiyet veriyor diyebiliriz. Burada anlamamız gereken önemli nokta psikolojik dediğimiz olgu sadece düşüncelerden veya soyut kavramlardan ibaret değil, aynı zamanda fizyolojik problemlerle doğru orantılıdır.

Anksiyete hastalığının ne gibi belirtileri vardır?

• Sürekli tüm olaylar karşısında heyecanlı hissetme,

• Basit veya önemli her şey için aşırı endişe duyabilme,

• Kararsızlık nedeniyle aşırı sinirlilik,

• Yorgunluk,

• Kasların gerilmesi ve bunun sonucunda kaslarda ağrı ve seyirmeler,

• Uyumakta güçlük çekme, uykudan sürekli sıçrama veya çok fazla uyuma,

• Dikkat eksikliği,

• Her konuda açıklanamayan anlamsız korku duyma,

• Huzursuz hissetme,

• Ellerde titreme,

• Terleme,

• Gerginlik,

• Yerinde duramama,

• Nefes alışlarda hızlanma,

• Kalp atışlarında hızlanma,

•Nefes darlığı hissetme,

•Bütün bu belirtilere ek olarak mide, bağırsak problemleri yaşanabilir çünkü endişe, korku, stres nedeniyle vücudun tümü etkilenmektedir.

Bu belirtilerin hepsi birden bir Anksiyete hastasında görülmemekle birlikte belirtiler kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir.

Anksiyete Bozukluğu neden bu kadar arttı?

İnsanlık arasındaki iletişim günden güne gelişiyor, internet ve sosyal medya aracılığıyla dünyanın bir ucundaki olayın haberini diğer bir ucundan neredeyse eş zamanlı olarak alabiliyoruz. Hal böyle olunca kendi derdimizi, yaşadığımız bölgedeki ve etrafımızdaki insanların sorunlarını ve belki de bambaşka dünyaların insanlarının sorunlarını kafamıza dolduruyoruz. Bu sorunlar sağlık, eğitim, iş, ekonomi, insan ilişkileri, doğal afetler vb. her şey olabilir. O an bu bilgiler bizi rahatsız etmese bile zamanla yeni problemler türeyip bu döngünün devam etmesi beynimizi ister istemez düşünmeye ve bir süre sonra endişe duymaya itiyor. Şunu da unutmamak gerek ki her endişe duyan Anksiyete hastası değildir. Buna ancak bir psikiyatri uzmanı kanaat getirebilir.

Belki de bu hastalık her zaman vardı ve fazlaydı fakat biz farkında değildik. İnsanların çoğu psikiyatri uzmanı, psikolog veya psikolojik danışmandan olabildiğince uzak durmaya çalışıyor. Bu işinin ehli insanlara yönlendirilen insanların çoğunun tepkisi "Deli miyim ben, ne gerek var?" oluyorken bu uzmanlara danışmayı düşünenler çevresindekilerle bu fikri paylaştıklarında yine çoğunun aldığı cevap "Deli misin sen ne işin olur?" oluyor. Bu işin sonuysa bir psikolojik rahatsızlığınız varsa bile teşhisinin konamaması ve buna göre tedavinin gerçekleşememesiyle sonuçlanıyor.


Yaşanmışlıklara bağlı önerilerimden bahsetmek gerekirse bir çocukluk korkum vardı ‘’Parazitler’’. Bazı alerjik semptomlar göstermemin sonucu bunları internete yazıp nedenini aklımca araştırmaya başladım. Burada gördüğüm yazılardan bazıları neydi?Tabi ki parazitler. Bu problemi kendi kendime kabullenip içimde büyütmeye başladım. Bilinçsizce eczaneye gidip antiparazit ilaçları kullandım. Fakat hiçbir problemim düzelmedi, aksine strese bağlı mide özsuyunun fazla salgılanması ve bilinçsiz ilaç kullanımları sonucu reflü, idrar yolu iltihaplanması gibi farklı sağlık problemlerim gelişti. Her bir hastalık tetiklendiğinde daha da gerilip vücudumda farklı problemlere yol açıyordum ve hala kendi kendime teşhis koymaya çalışmaya devam ederken bir yandan da her hastalığı üstüme alınıyordum. Bilenler vardır, bildiğiniz hastalık hastası (Hipokondriyazis) olmuştum.

Öneri 1:Asla kendi kendinize hiçbir kaynak kullanarak teşhis koymaya kalkmayın. Bu işi profesyonellere bırakın.

Öneri 2: Bilinçsiz ilaç kullanmayın çünkü bu başka problemlere yol açabilir. Bende bir yandan reflüyü tetiklemesi gibi.

Sonrasında panik ataklar geçirmeye başladım. Nefes darlığı, çarpıntı, üşüme, soğuk terleme, kollarda ve ellerde uyuşma, bayılma hissi gibi. Hayatımın yarısını hastanede tahlil yaptırırken geçiriyordum. Belki aranızda bana "Kimse seni uyarmadı mı?" diye soranlar olacaktır. Uyaramadı çünkü yalnız yaşıyorum ve kendi problemlerimi fazla paylaşmayan bir yapım var. Şu an biliyorum ki cidden yaptıklarım normal şeyler değildi ama bu psikolojiye bir girdiğinizde bunu düşünemiyorsunuz ve bu psikolojiden çıkabilmeniz içinse öncelikle bunun farkına varmalısınız.

O anki psikolojiyle her tahlilimin sonucu normal gelse bile bir hastalığım olduğuna kendimi inandırdığım için süreci uzattım. Memleketime döndüğümde yaşadıklarımı ailemle detaylı olarak paylaştım. Ailem farklı bir sorunum olabileceğimin farkına vardığındaysa kendimi bir anda psikiyatri uzmanının karşısında buldum. Evet, gülünç ama aynen böyle oldu. Doktora problemlerimi doğru şekilde aktardım ve Anksiyete Bozukluğu tetkiki koydu. Tedavi için antidepresan ilacı yazdı ve bu ilacı  kullanmaya başladım. Yaklaşık olarak ataklarım 4-5 gün sonra neredeyse bitti. Uzun süredir kurtulamadığım mide, bağırsak, idrar yolu problemlerim ve kas gerginliklerim mucizevi şekilde hızla düzeldi.

Antidepresan kelimesini duyan çoğu insan inanılmaz önyargılı ve çok bilmiş davranışlar sergileyebiliyor. Bu hastalığın tedavi yöntemlerinden biri bu. Fakat şunu da biliyorum ki bir çok doktor problemlerini anlatan genç yaştaki bireylere antidepresan yazıp gönderiyor. Bunu birebir lise döneminde yaşadım. Dikkat dağınıklığı problemiyle gittim ve yazılan ilaç buydu. Tabi ki kullanmadım. İyi ki de kullanmamışım çünkü bu tür ilaçları uzun süre kullandığınızda vücudunuz bağışıklık kazanabiliyor ve aynı doz bir süre sonra tedaviniz için yetersiz gelmeye başlayabiliyor. Üstelik ataklarınız "Selam, naber? Ben geldim," der gibi geri dönebiliyor. O zaman kullansaydım belki de şu an hiçbir işime yaramayacaktı. Antidepresan kullanımında doz miktarını ayarlamak çok önemli çünkü fazla doz alımında modunuz aşırı yükselerek kendinizi hayatın anlamını sorgularken bulabilirsiniz veya az doz tedavi için yetersiz gelip hiçbir etki yaratmayabilir.

Öneri 3: Kafanıza göre doz almayın. Doktorun doz artırma ve azaltma hakkında verdiği adımlara uyun.

Öneri 4: Antidepresan bir ilaçtır ve bağımlılık yapabilir, sırf modunuz düşük diye kullanmaya kalkmayın yoksa parti hapı kullanan ileri zekalılardan bir farkınız olmaz.

Öneri 5: Eğer atak geçirmiyorsanız ilaç kullanmamalısınız.

Tek tedavi yöntemi ilaç değil, bir psikolog veya psikolojik danışmandan profesyonel yardım alarak da bu hastalığı yenebilirsiniz.

Bilimsel araştırmalar en kısa ve etkili tedavi yolunun ilaç ve danışmanlığın bir arada alınmasıyla gerçekleştiğini gösteriyor.

Buraya kadar okuyabilen, okuyamayan, resme bakıp sayfa değiştiren herkesle başka bir yazımda görüşmek üzere.

Kendinizi sevin.