Hayat Yaşamaya Değer Mi?
Hayat, yaşamak ve değer. Hepsi ayrı ayrı anlamlı, peki ya bu kelimelerle bir soru öbeği oluşunca?
Hayatımızda bazı sorunları aştığımızda ya da belirli yaş skalasını geçtiğimizde, hayatın yaşamaya değer olup olmadığını sorgulamış olabiliriz. İnsan, yaratılışı gereği soru soran ve sorulara mantıklı cevap arayan bir varlıktır. İşte olay bu noktaya ulaştığında “değer” kavramı üzerinde biraz konuşmak ve konuyu nasıl farklı perspektiflerden düşünebileceğimizi anlatmak istiyorum.
Zorlayıcı zamanlardan geçtiğinde, hayatında pek çok şeyi sorgulamaya başlarsın. Şu an ne yaptığını, nerede olduğunu, nasıl bir hayat yaşadığını ve, en kritiği, yaşadığın bu hayatın yaşamaya değer olup olmadığını kendine ve hatta başkalarına sorarsın. Eğer bu soruları kendine sorarsan hayatın seni tatmin etmiyor demektir. Hatta bu noktada, fazlaca bunalmış ve her şeyi aşırı düşünen biri haline gelmiş olabilirsin. Bu şekilde hissetmen veya düşünmen çok normal çünkü seni ikna edebilecek herhangi bir cevap bulamıyor ya da üretemiyorsun!
Albert Camus’nün Sisifos Söyleni kitabında da yazdığı gibi “Dekorların yıkıldığı olur. Yataktan kalkma, tramvay, dört saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde salı çarşamba perşembe cuma cumartesi, çoğu kez kolaylıkla izlenir bu yol. Yalnız bir gün ‘neden?’ yükselir ve her şey bu şaşkınlık kokan bıkkınlık içinde başlar”.
İşte bu noktada, düşünme şeklini değiştirmen gereklidir. Yaşadığın hayatın anlamsızlığı üzerine değil de anlam kavramının kendisi üzerine düşünmen daha zihin açıcı olacaktır. Bakıldığında yaşamın mutlak bir anlamı olmayabilir ancak yaşam anlamsız değildir. Yaşam, bizim ona nasıl anlam atfettiğimizle şekillenir. Bu doğrultuda anlam dediğimiz şey bulunan değil, kavranan bir nesne haline dönüşür. Bu anlam; başarılı bir hayat, aşk, aile veya Tanrı olabilir. Hangisi üzerine anlam yükleyeceğin sana kalmış. Belki sorgulamayı bu şekilde yaptığında hayat seni daha az zorlayacak ya da daha az düşünmeye başlayacaksın, ne dersin?