Hayat'ın İçinde: Postmodernizm ve Modernizm

Hayatımızda anlamını bulamadığımız duygular...


Postmodernizm ve modernizm isim olarak bakıldığı zaman sanki modern olmak zorundayız anlamı toplumumuz tarafından anlaşılmaktadır. Öncelikle bu kavramların anlamına bakmamız konuyu anlamamızda bizlere yardımcı olacaktır. Bu yazımızda genel tanımlar içinde sıkışıp kalmak yerine aslında bu iki terimin hayatımıza nasıl dâhil olduğunu, ufacık detaylarda bile var olduğunu fark edeceğiz.

Modernizm, her şey insanlığın kendisini modern hissetme zorunluluğuyla başladı. Bu durum çok eski zamanlarda makineleşme, teknolojiye adım çağıyla tohumlarını ekti. Teknolojiden anlayan insanlar daha üstün bir hale gelirken anlamayan insanlara ise cahil gibi suçlamalar başladı. Kendisini topluma uymak için sürekli yenileyen insanoğlu kalıpların arasında sıkışmaya mahkûm hissetti.

Teknolojinin gelişmesiyle toplumlar diğer toplumlardan daha üst seviyede olduğunu gösterme yarışına girdiler. Sürekli çalışmak, kalıplar arasında sıkışmak, bildikleri inanç sisteminden kopmak zorunda kaldılar. Artık geleneksellik reddedilmişti. Var olan benlik algısı tahribata uğramaya yüz tutmuştu.

Başlarda modernizm, insanların kendisini yenileme, yeniliğin peşinden gitme heyecanı olarak görülüp “Doğru olan bu” şeklinde düşünceler oluşsa da insanlık, geçmişini unuttuğunu fark edemiyordu. Geçmişi reddedip derin bağlar kurduğu kültürünü unutmaya başlamıştı. “Modern toplum” “modern insan” tanımları ortaya çıkmış, bu kelimeleri oluşturan kalıplar arasında olmayı kabul etmişti. Evet, belki yenilik yapmak güzeldi ama kendi içine dönmeyi unutmak, geçmişin derin izlerini silip unutturmak yapılabilecek hatalardan birisiydi.


Toplumlar da artık hiç olmadığı kadar hırs vardı. Herkes yanında ki kişiyi bile geçmek için uğraşıyordu. Geçmişte kalan insanlar toplum tarafından dışlanmaya başlamıştı. Güçlüler ve zayıflar dünyası vardı artık… Güçlü olanlar işlerini yapması için zayıf insan arıyor, zayıflar ise yönetimine girip hayatını kurtarmak için güçlü insan aramaya başlamışlardı. Bu durum, ülkeler arasında da bu şekilde ilerlemeye başlamıştı. Öyle ki dünyanın en büyük savaşlarını bulundukları durum artık kusmaya başlamıştı. Milliyetçilik başlığı altında güçlü insanlar, zayıf insanları bu yola itmek için kollarını sıvamıştı. Çünkü gözlerinde derin bir hırs ve hâkimiyet altına alma perdeleri çökmüştü. Bu durumun akışına kapılan insanoğlu, denileni uyum sağlamak için yapmış ve artık kendilerini hissetmemeye başlamışlardı. Savaşların bıraktığı izler, durumu anlamak için uğraşılan derin düşünceler, içlerinde yalnızlaşma kuyusunu açmaya yetmişti.


Ünlü düşünürler dahi bu durumun yanlışlığını fark edip modern sonrası yani “Postmodernizm”i ortaya çıkarmak için planlara koyulmuşlardı. Şimdi gelelim Postmodernizmin ne demek olduğuna.

Postmodernizm, Modernizm sonrası anlamına gelmektedir. İnsanoğlu, belini sımsıkı saran kalıplaşmış modernizm kemerini açmak için uğraştığı bir adımdır. Artık belirli kalıplar değil de kendi içlerinden geldiği gibi hareket etme, içe dönme durumlarını yaşamak istemişlerdir. Sınıf farklılıkları ortaya çıkan yalnızlık kuyusu, postmodernizm sayesinde daha da ön plana çıkmıştır. Annesinin sıcak koynundan alınan geçmişi olan toplumlar, yeni oluşum toplumların etkisinden çıkmak için çalışmalara başlamışlardı. “Yaptığımız şey doğru muydu?” gibi sorularla bulundukları durumu sorgulamaya başlamışlardır. Bir bakıma annesinden koparılmış çocuğun yaşadığı depresyon diyebiliriz… Hırpalanmış ruhları geçmişin izlerini aramaya koyulmuştu. Tabii ki bu eserlere de yansımaya başlamıştı.

Eserlerde ironi, pastiş gibi anlatılara yer verilmişti. İroni, aslında insanoğlunun trajedisini üstü kapalı haliyle güldürü biçiminde anlatmasıdır. İnsan, farkında olduğu gerçekleri kendisine direkt olarak itiraf edemez ama bunu şakalarla ortaya koymaya çalışır ve o duruma alışır. İşte ironiler de insanoğlunun üstü kapalı şekilde yaşadığı trajedisidir. Artık var olan kalıplar bu kültürde yıkılmaya çalışılmış ve daha aydınlık şekilde etrafa bakmaya başlamışlardı.

Hayatımızda fark etmesek de bu iki kültür çok derin yerler kaplamaktadır. İnsanların birbirini belirli kalıplara sokmaya çalışması, alt ve üst sınıfın hala devam etmesi… Yazımı Tolstoy’un şu sözleriyle bitirip sizleri kendi içinizde nerelerde olduğumuzu sorgulamanızı isterim; "Tüm insanlar aynı özden yaratılmıştır. Onları ayıran sadece zihinlerindeki yanılgılardır."