Her şeyi Başlatan Film-Alien (1979)

Koskoca Alien evrenini başlatmış, kültleşmiş ve popüler kültürdü kendisine sağlam bir yer edinmiş bir filmi "Alien'ı" inceliyoruz.

Koskoca Alien evrenini başlatmış, kültleşmiş ve popüler kültürde kendisine sağlam bir yer edinmiş olan garip mekaniğimsi uzaylımızın yolculuğu taa 1979 yılında çekilmiş bu film ile başladı. Peki neden bu film kültleşti? Nasıl hâlâ daha etkisini devam ettirebiliyor? Gelin, Riddley Scott’un dehasına bir bakış atalım.

Karanlık, kaygılı, ürkütücü ve dolu bir film olan Ridley Scott'ın “Alien”ı, sinema tarihinde korku ve bilim kurgunun bir arada kaynaşmasının en güzel örneklerindendir. Çoğu zaman kopyalanan ama asla orjinaline yaklaşamayan bu hayatta kalma hikayesi; ciddi, inkar edilemez derecede korkutucu ve kabuslardan çıkmış gibi duran tasarımına rağmen yinede gerçeğin sınırlarının içinde kalmayı başarıyor. Sanatsal açıdan ürkütücü setler, son derece benzersiz biyomekanik uzaylı tasarımları, bol miktarda buhar, yanıp sönen sirenler ve kurban olma hissiyatı. Set tasarımları, sinematografi ve kurgusu tek kelimeyle muhteşem, filmin görselliği ile de birleşince  unutulmayacak bir atmosfer yaratıyor.


Filmin açılış sahnesinde uzun, izole edilmiş ve kötü aydınlatılmış koridorlarda sessizce dolaşan kamera izleyenleri daha ilk dakikasından germeyi başarıyor. Statik dolu yayınlar, bilgisayarlı sesler, cıyaklayan makineler, sinir bozucu (ama zekice tasarlanmış) bir hareket izleyici (devam filminde daha da güçlendirilmiş bir fikir), kadın kahraman ve tüm zamanların en zorlu kötü adamlarından biri sayesinde 43 koca yıl geçmesine rağmen hâlâ daha adından söz ettiriyor.


Uzayın soğuk derinliklerinde, yedi subaydan oluşan bir ekip, karanlık geçitleri ve klostrofobik girişleri barındıran korkunç derecede dikkat çekici bir uzay aracı olan ticari maden gemisi Nostromo'da derin uykularından uyanırlar. Ekip, Antarktika'daki varış noktalarından çok önce uyandıklarını fark ederler. Bilmedikleri bir gezegenden gemilerine gizemli bir sinyal gelmektedir. Kendilerini çalıştıran şirketin yönetmeliğinde yazana göre, ticaret gemisi de olsa her türlü bilinmeyen sinyali incelemekle yükümlüdürler. Bu yüzden “anne” geminin rotasını dünyadan çevirip buraya yönlendirmiştir. Ekibimizin gezegene inip sinyalin kaynağını araştırmaktan başka bir şansı yoktur, bi keşif gemisiyle gezegene inerler. İniş sırasında gemi hasar alır ve tamir edilmezse gezegenden ayrılamayacaklarını söyler mühendis abimiz. Gemi tamir ededursun, bu sırada üç kişilik bir arama ekibi, şans eseri (!) yürüyüş mesafesinde olan sinyalin kaynağını incelemeye gönderilir. Keşif ekibimiz -henüz bilmeselerde- uzaylı gemisinin harap olmuş kalıntılarını araştırmak için yola koyulur. Kaptan Dallas (Tom Skerritt), Lambert (Veronica Cartwright) ve Kane (John Hurt), gönderilen sinyalin aslında bir uyarı mesajı olduğunu çok geç fark eder; Titreşen yumurtalarla dolu devasa bir odayı incelerken Kane, yüzüne yapışan örümcek benzeri bir parazit tarafından saldırıya uğrar.


Kane, kafasındaki yaratıkla beraber arkadaşlarının omuzlarında gemiye geri getirilir. Ripley her ne kadar içeri almak istemese de (yönetmelikte 24 saat karantinada bekletilmeleri yazmaktadır) Bilim memuru Ash'in (Ian Holm) kapağı açıp keşif ekibini içeri almasıyla, yaratığı ve Kane’i revire götürür. Yaptığı şey tüm mürettebatı tehlikeye atmaktan farksız olduğu için 3. Komutan Ripley Ash’e çıkışır. Ash bu noktada arkadaşları için kuralları es geçmeye hazır bir karakter olmasıyla öne çıkar. Uzun kuyruğu ile Kane’nin boğazını saran yaratık, 6 kolu ile de kafatasını sımsıkı tutmaktadır. Kollarından birini kesmeye çalışırlarken yaratığın vücudunda dolaşan çok güçlü bir asitin varlığını, revirin zemininden 2 kat aşağısına kadar asitin eritmesiyle keşfederler. Eğer Kane’i kurtarmak istiyorlarsa yaratığı kesip atmak kesinlikle iyi bir çözüm değil. Yaratık, esir aldığı vücudu oksijenle besleyerek konağın boğulmasını da önlüyor. İlginçtir ki birkaç saat sonra, "facehugger" kendiliğinden düşer ve Kane bilincini yeniden kazanır. İç ısıtan bir konuşma ve toplu yenilen yemek sahnesinin ardından, şimdiye kadar filme alınan en unutulmaz ve yürek burkan korku bölümlerinden biri. “Psycho”daki duş sahnesi kadar şok edici olan “Alien”, yılan gibi, dişlek, küçük bir vahşinin Kane'in göğsünden dışarı çıktığı, dehşete düşmüş iş arkadaşlarının yemek masasına kan ve iç organlar kustuğu kötü bir sahne ile tüylerimizi diken diken ediyor. Filmin 1979 yılında çekildiğini unutmayalım lütfen, işin içinde görsel efekt, bilgisayar efekti falan yok! Tamamiyle pratik efektler, bolca tavuk eti, yapay kan ve bir kukla ile çekilen bir sahneden söz ediyoruz. Ekibimiz bu sahnedeki çığlıkları ve korkuları da gerçek! Ridley Scott oyunculara “Alien’ın doğuşunun” nasıl gerçekleşeceği ile ilgili yeterli bilgi vermediği için böyle güzel bir sahneyi kayıt altına alabilmişler.


Filmin her sahnesi ne kadar çok detaylı incelemek istesem de, yazının 500 sayfa olmasından endişe ettiğim için burada bırakıyorum. Karakterleri incelemeye geçelim.


Karakterler son derece doğal, ortalama basmakalıp kişiliklerden ibaret: maaş çeki ile ilgilenen sinirli mühendisler; kitapsız şirket adamları; kayıtsız, emirleri uygulayan bir kaptan; meraklı bir bilim adamı; ilerleyen dakikalarda, hayatta kalanlar can güvenlikleri olmadığı için, endişeli, korkmuş savaşçılar. Yine de bu alışılmışın dışındaki ortamda gerçekleşen olaylar bir şekilde inandırıcı olmayı başarıyor. Filmin en eşsiz yönlerinden birisi ise: karakterlerin olgunluğu. Slasher janrası, çılgın bir katilden çılgınca kaçan gençlerden yararlanırken, “Alien” bunun yerine yetişkinlerden oluşan bir topluluk kullanıyor. Bu kedi ve fare oyununa daha gerçekçi bir anlam katmış. Deneyimli, akıl yürüten, sorumluluk sahibi insanlar. Çok az iş, “kötü uzaylı” temasındaki aciliyeti ve ciddiyet hissini gerçekten yakalayabildi. Yapılan çoğu iş, aptallıktan koltuğu ısırmamıza sebep olacak kadar saçmalıklarla doludur, ancak Alien, onu aşırıya kaçırabilecek, artık günümüzde yaygınlaşmış tekniklerden kaçınır.


Popüler bir İsviçreli sürrealist olan H.R. Giger'e, nihai uzaylı yaşam formunu yaratma gibi göz korkutucu bir görev verildi. Tasarımı, esasen, yetişkin canavarın organik nitelikler ve makine benzeri dış süslemelerin karışımı ile birlikte, öngördüğü ustaca üreme döngüsü nedeniyle şaşırtıcı. Yönetmen James Cameron daha sonra birkaç devam filminin ilkinde bir kraliçe yaratarak konsepti değiştirecekti, ancak ana fikir aynı kaldı: Bir yumurta, kurbanın göğsüne başka bir yumurta bırakan parazit bir örümcek taşır. Vücuttan fırladıktan (konağı öldürdükten) sonra, solucan benzeri şey, muz şeklinde bir kafa ve dişlerle kaplı bir dil ile tamamlanmış iki ayaklı, insansı bir deve dönüşecekti. Orijinal planlarda, uzaylı insansız hava aracı, süreci yeniden başlatmak için kurbanların vücutlarını bir yumurtaya dönüştürebilirdi. Bu, sayısız devam filmi, çapraz geçiş, çizgi roman, roman, aksiyon figürü, giyim ve sayısız diğer ticari ürün türlerini ortaya çıkaracak çarpık ama ilgi çekici bir eserdir - sonsuza dek pop kültürüne yerleşmiş bir eser.