İçinde Yemek Tarifleri, Aşk Öyküleri ve Kocakarı İlaçları Bulunan Roman: Acı Çikolata

Mutfakta Edebiyat: Laura Esquivel ve büyülü dünyası Acı Çikolata.

Acı çikolata isimli kitabın yazarı olan Laura Esquivel, 1950 yılında Meksika’da dünyaya gelmiştir. Uzun yıllar anaokulu öğretmenliği yapan yazar, yazarlık kariyerine çocuk oyunları yazarak başlamıştır. Çalışmalarında genel olarak kadın erkek ilişkileri üstünde duran yazar ilk kitabı olan Acı Çikolata’nın 1992 yılında Alfonso Arau tarafından "Like Water for Chocolate" ismiyle sinemaya uyarlanmasının ardından dünya çapında tanınan bir yazar hâline gelmiştir.

Acı çikolata, ilk sayfalarından itibaren okuyucuyu içine alan, masal gibi işlenmiş satırları ile yazarın günümüzde en önemli temsilcileri arasında yer aldığı “Büyülü gerçekçilik” akımı etkisinde kaleme alınmıştır.

“Tita doğarken öyle çok ağlamış ki mutfağın zemini ve masanın üstü, gözyaşları ile kaplanmış. Yere dökülen gözyaşlarını gün ışığı buharlaştırdıktan sonra arda kalan tortuları evin aşçısı Nacha beş kiloluk bir torbaya süpürmüş ve bu tortuları uzun süre mutfakta tuz olarak kullanmışlar.”

Yazar, eserinde fantastik ögeleri günlük yaşamın akışına sıradanlık ve doğallık ile harmanlayarak yerleştirmiş, böylelikle eser okuyucuyu olayların içine alarak sürükleyici ve keyifli bir okuma imkânı sunmuştur. 

Yazarın hayatından izler taşıyan bu kitap, 12 bölümden oluşmuş ve her bölüm başında Meksika geleneksel mutfağından bir yemek tarifi ile süslenmiştir. Meksika ve Latin kültürünü, aile ilişkilerini, arka planda Meksika Devriminin sesleri ile sosyal ilişkileri işleyen yazar, alt metinde Pedro ve Tita’nın aşkı üzerinden ikili ilişkilere de mutfak aracılığıyla atıflarda bulunur. 

Acı Çikolata okuyucuyu Meksika Devrimi döneminde yaşayan De Le Garza ailesine konuk ediyor. Baş kahramanımız Tita, De Le Garza ailesinin en küçük kızıdır. Dünyaya gözlerini mutfakta açması, Tita’nın mutfağa duyduğu aşkının ve gizemi çözülemeyen büyülü bir ilişkisinin başlangıcı olmuştur. Bu ilişki öylesine kuvvetli ve gizemlidir ki, hayatı evin yaşlı aşçısı Nacha ile mutfakta geçen Tita’nın yemekleri de aynı bu ilişki gibi özeldir. 

Tita’nın tek aşkı Pedro ile evlenen ablasının düğün pastasını yapma görevi Tita’ya verilmiştir. “Nacha Turron’u yapmayı bitirdiğinde Tita’nın gözyaşlarıyla tadının değişip değişmediğini anlamak için fondandan parmağının ucuyla biraz aldı. Yok, tadında hiçbir değişiklik fark etmedi; ama nasıl olduysa kendini derin bir nostalji duygusunun içinde buldu.” (sf.43) Tita duyduğu aşk acısı ile ablasının düğün pastasını yaparken gözyaşları ile birlikte anlamsız aile geleneklerine olan öfkesini diğer tüm yemeklerinde yaptığı gibi pastaya da geçirir. 

Tita sevincini ve kederini yemeklerine geçirir. Yaptığı yemeklerin tadı güzel olsa bile yemeğini yaparkenki hisleri, yemeği yiyen insanlara geçer. Eserde yemekler ve duygu ilişkisini şu altıntı ile görebiliriz; ”Pastadan daha bir lokma alır almaz orada bulunan herkesi, hatta Pedro’yu bile büyük bir nostalji duygusu sarmıştı. Büyük bir hüzün ve hayatında bir şeylerin eksik olduğu duygusuyla başlayan gözyaşları bu tuhaf zehirlenmenin ilk belirtisiydi.” (sf.47)

Yazar "Düğün Pastası" isimli bölümde Tita’nın Pedro’ya kavuşamamasının üzüntüsünü sembolik anlamda Tita’nın düğün pastasına dökülen gözyaşları vasıtasıyla okuyucuya yansıtır. Eserde gözyaşı ve düğün pastası bir metafordur. Tita’nın yoğun duygularla pasta yapması sonucu kalp kırıklığı ve mutsuzluğu metaforik bağlamda yorumlanmıştır.

De La Garza Ailesi ve Gelenekler

Hemen hemen her kültürde her aile yapısını etkileyen ve toplumu şekillendiren birçok gelenek alışkanlık ve kültürel öge mevcuttur. Meksika kültürüne göz attığımızda toplumda cinsiyet rollerinin çok açık olduğunu görüyoruz. Küçük yaşlardan itibaren kız çocuklarına uysal ve yumuşak başlı olmak aşılanırken erkek çocuklarına ise tam tersi egemen olmak aşılanır. 

Meksika aile yapısı ataerkil fikir etrafında şekillenmiştir. Eserin geçtiği dönem, Meksika Devriminin dönemidir. Bu, erkek egemen deneyimlerinin özellikle ön plana çıktığı bir dönem olarak da nitelendirilebilir. Ataerkil aile yapısı ile şekillenmiş bir toplum, Türk kültür yapısına oldukça yakın olan bir kavramdır. Kesin hiyerarşiler ve düzen, Meksika kültüründe olduğu gibi Türk kültüründe de ailenin ve toplumun düzgün işleyişi ve hayatta kalması için hayati öneme sahiptir. 

De La Garza ailesi de bilindik Meksika aile yapısı ile şekillenmiş, geleneklerine sıkı sıkıya bağlı bir ailedir. Evin tüm yönetimi aile reisinin ölümünün ardından Elena anneye kalmıştır. Elena anne geleneklerine öylesine bağlıdır ki evin küçük kızı Tita’nın evlenmesine dahi izin vermez. “Çok iyi biliyorsun ki, kızlarımın en küçüğü olan sen, ben ölünceye kadar bana bakmak zorundasın.” 

Türk kültürü ile Meksika kültürünün aile değerlerine bağlılık hususunda birçok ortak noktası bulunmasına rağmen, eserdeki bu keskin aile geleneğinde kesin bir farklılık gözlemlenebilir. Türk aile yapısında kadınların evlenip, çocuklarının olması aslında toplumsal bir ödev niteliğini taşırken, Tita’nın ailenin en küçük kızı olması sebebi ile evlenmesine izin olmaması büyük bir farklılık olarak görülebilir. De La Garza ailesinin evlilik konusundaki bu geleneği belki Türk aile yapısındaki “kardeşlerin en büyüğü ilk evlenmelidir.” anlayışı ile bir noktada benzetilebilir fakat bu gelenek de La Garza ailesindeki kadar keskin değildir. 

"Yemek, insanlık için biyolojik bir ihtiyacın çok ötesindedir." fikrini yansıtan bu kitapta, yemeklerine tutkuyla bağlı olan Tita’nın hikâyesini yemeklerinden okuyoruz. Yemek, kültür ve duygular arası etkileşimin toplum ve birey üzerindeki etkisi Laura Esquivel'in Acı Çikolata adlı eserinde açık ve net bir şekilde okuyucuya sunulur. Yazar, on iki bölümden oluşan ve içinde yöresel yemek tariflerinin de bulunduğu eserde Meksika mutfağına ait yemek kültürü ve duyguların etkileşimin karakterler ve olaylar aracılığıyla okuyucusu ile buluşturur.