İçindeki çocuğa sarıl, sana insanı anlatır

Kim bilir belki de bu yolculukta içimizdeki küçük çocukla yollarımız kesişir?

Gün batımının turuncu ışığı gökyüzünde büyülü bir renk oyunu oluşturuyordu. Serin ama üşütmeyen bir rüzgar hafifçe esiyor, etrafı dingin ve huzurlu bir sessizlik kaplıyordu. Çocuksu bir hayat enerjisiyle parkta oyun oynayan çocuklara değiyordu tek tek gözlerim.

Hayal dünyasının engin dehlizlerinde kaybolmuş bir şekilde kum havuzunda oynayan güzel sarışın kız; kaydırağın en tepesinde, tüm gözlerin üzerinde olmasından hayli memnun gururla gülümseyen yakışıklı kıvırcık oğlan; ayaklarıyla bulutlara dokunmaya çalışırcasına hızla sallanan kumral sevimli kız...

Sarışın kızın yanında onun boylarına yakın, neredeyse aynı yaşta olduklarını tahmin ettiğim biri belirdi. Uzun zamandır duymadığım, duyunca afalladığım, afallayınca dudağımın kenarında benden habersiz peydahlanan o tebessümden bir haber o cümle yankı buldu kulaklarımda: "Arkadaş olmak ister misin?"

Sarışın kız çekingen bir sesle: ''Tamam olur'' dedi. Araya giren sessizlik rahatsız edici türden değildi. Ağır adımlarla salıncağa doğru yürüdüler.

Sarışın olan, salıncağa oturup sallanmaya başlarken, ''Adın ne?'' diye sordu.

''Benim adım Ayşe, peki ya senin?'' dedi merakla diğer kız.

''Benim ki de Esma. Memnun oldum. Kaç yaşındasın?'' diye sordu Esma, ayaklarıyla bir ileri bir geri sallanırken.

''Dokuz yaşındayım. Ya sen?'' diye karşılık verdi Ayşe.

''Ben de dokuz yaşındayım.'' dedi Esma gülümseyerek. Bir an aklına çok önemli bir şey gelmiş olmalı ki gözleri parladı.

''Biliyor musun Ayşe, ben büyüyünce dondurma tadımcısı olmak istiyorum. İstediğim kadar dondurma yiyebilirim böylece. Çilekli, çikolatalı hatta karpuzlu... Hepsini! Süper değil mi?'' dedi sesi heyecanla titreyerek.

Ayşe kıkırdadı, ''Gerçekten harika bir fikirmiş.'' dedi gülerek. Bir süre gözlerini gökyüzüne çevirdi ve düşündü. ''“Hmm… Ben de gökkuşağı tamircisi olsam fena olmaz aslında,” dedi. “Yağmurdan sonra gökkuşağı solarsa ya da eksilirse onu tamir ederim. Böylece herkes gökyüzüne bakınca mutlu olur.”

Esma kahkahası eşliğinde, ''Vay canına! Hiç böyle bir meslek duymamıştım. Düşünsene, sen gökkuşağı tamir ediyorsun ben de dondurma tadıyorum. Dünya en renkli ekibi oluruz!'' dedi.

Ayşe de gülerek ona katıldı.

Tüm konuşmalarına tatlı bir tebessüm eşliğinde kulak misafiri olduğum Ayşe ve Esma'ya kocaman sarılmak istedim. Çocuklara has masumiyetle konuştukları konu beni hayli keyiflendirdi.

Çocuk olmak böyle bir şeydi. Öyle büyük sorular, derin analizler, anlamlı cevaplara yer yoktu bu dünyada. Onlar için önemli olan sorular çok daha başkaydı. En sevdikleri renk neydi, hangi oyunları oynamaktan hoşlanırlardı, büyüyünce ne olacaklardı? Art niyet, kötü emel yoktu bu sorularda; sadece saf bir merak ve keşfetme arzusu vardı.

Mesela dondurma tadımcısı olmayı isteyebilirler çünkü daha fazla dondurma yiyecek olmaları yeterli bir gerekçedir. Ne kadar maaş alacaklarını, işin zorluklarını, çalışma koşullarını dert etmezlerdi. Yetişkin dünyasına ait kaygı, hırs ve korkular henüz masum hayallerine sızmamıştı.

Ve işte tam o an anladım ki, yetişkinlerin çocuklardan öğrenecekleri düşündüğümden çok daha fazlaydı. Onlardan; nicelikten çok niteliğe önem vermeyi, hayatı basitleştirmeyi, hayal kurmayı ve bazen sadece çocuklaşmayı öğrenebiliriz.

Çocukların saf merak ve neşeleri, kaybolmuş yetişkin ruhlara bir rehber olabilir. Hayatın karmaşasında kaybolan bizler için, farkında olmasak da çocuklar birer yol gösterici aslında. Biz yeter ki dümeni onların eline verebilelim. Kim bilir belki de bu yolculukta içimizdeki küçük çocukla yollarımız kesişir?


"Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile. ''Kaç yaşında?'' derler. ''Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?'' Bu tür bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar." Ve daha sonra ekler: "Çok şey beklememelisiniz. Çocuklar büyükleri hoş görmeye alışmalılar."
- Küçük Prens