İçsel Huzuru Sağlayabilmek

Zamanın akışında kaybolduğumuzda, içsel dengeyi bulmak, ruhumuzun derinliklerindeki sessiz bir çağrıya yanıt vermektir.

Gündelik hayatımızın birçok alanında yorgunluk, bizi ele geçiriyor ve bir şeyler yapma isteğimizi kaçırıyor. Bu durum, hem fiziksel hem de zihinsel sağlığımızı olumsuz etkileyerek motivasyonumuzu düşürüyor. Sürekli koşuşturma içinde kaybolmuş hissediyoruz, bu da bizi yeni deneyimlere açık olmaktan alıkoyuyor. Ancak içsel huzur bulmak ve enerjimizi yeniden kazanmak için kendimize zaman ayırmak önemli. Meditasyon, doğada yürüyüş yapmak veya basit bir nefes egzersizi gibi pratikler, günlük yaşamın stresinden uzaklaşmamıza yardımcı olabilir.

İş hayatı, gelecek kaygısı ve eğitimde başarı elde etme baskısı, adeta bir parazit gibi içimizi kemiriyor. Bazen bu duyguları hissetmemek için kafamızı meşgul edecek eylemlerde bulunarak zamanın hızlıca geçmesini isteriz. Ancak bu, akıl sağlığımız açısından yararlı değil; aksine zararlıdır, çünkü zamanla beynimizi de uyuşturmaya başlar.

Duygularımızı bastırmak, gelecekte daha verimsiz deneyimler yaşamamıza yol açar. İnsanlarla olan iletişimimiz günden güne zayıflar ve yaptığımız işleri ertelemeye başlarız. Kaba bir dil kullanma eğilimimiz artabilir ve zihnimizde temeli sağlam olmayan düşünce yapıları inşa etmeye başlarız. Karşımızdaki insana duygu ve düşüncelerimizi açamamak, red görme veya anlaşılamama korkusu gibi hisler filizlenir. Kendimize bile yabancı gelmeye başlarız; aynanın karşısında yüzümüz ve gözlerimiz garip görünebilir. Değiştiğimizi hissederiz ve toplumdan uzak kalmışlık hissi artar.

Bunların hepsi doğal bir sürecin parçasıdır. Ancak sormak gerekir: Bunlara kim veya ne sebep oluyor? Bu noktada varoluşsal sorgulamalar başlar. İçsel çatışmalarımız, toplumun dayattığı normlar ve bireysel beklentiler arasında gidip gelirken, gerçek benliğimizin nerede kaybolduğunu merak ederiz. Kendimizi kaybettiğimiz an, belki de başkalarının beklentilerine odaklandığımızda gerçekleşir. Duygularımızı bastırmak, özgürlüğümüzü kısıtlayan zincirler oluşturur. Sürekli uyum sağlama çabası ve başkalarını memnun etmeye çalışma, kendimizi öncelik haline getirmemiz gerekirken başka hayatlara vakit harcamamıza neden olur.

Bu davranış biçiminin kökenleri, geçmişte yaşadığımız zorbalıklardan ve aile hayatındaki sıkıntılardan kaynaklanır. Derdimize derman bulmak isterken hep başkalarına koşturduğumuzu fark etmek yıllar alabilir. Bu süreçte başkalarının düşüncesizce yaptığı yorumlar ve duygusal şiddetin yapıldığı ilişkiler, açılma isteğini baskılayarak yalnızlık hissini derinleştirir. Bu olumsuz deneyimler, kendimize olan güvenimizi sarsabilir.

Başkası tarafından korunmayı beklemek yerine, gereken korumayı sağlamak ve güveni inşa etmek için birkaç yol izleyebiliriz:

  1. Sınırlar Koyma: İlişkilerimizde sağlıklı sınırlar koymak, duygusal sağlığımızı korumak için önemlidir. Kendimizi rahatsız hissettiğimizde, bunu ifade etmekten çekinmemeliyiz.
  2. Duygusal Farkındalık: Hislerimizi tanımak ve kabul etmek, onları yönetme konusunda bize yardımcı olabilir. Günlük tutmak veya meditasyon yapmak bu farkındalığı artırabilir.
  3. Destek Arama: Güvendiğimiz insanlarla duygularımızı paylaşmak, yalnız hissetmemizi engelleyebilir. Destek grupları veya terapistler de iyi birer seçenek olabilir.
  4. Olumsuz Yorumlarla Baş Etme: Düşüncesiz yorumlarla karşılaştığımızda, bunları kişisel olarak almamak ve kendi değerimizi sorgulamamak önemlidir. Kendimizi yeniden hatırlamak için olumlu onaylamalar kullanabiliriz.
  5. Kendimize Şefkat Gösterme: Zor zamanlarda kendimize nazik olmak, içsel dengeyi bulmamıza yardımcı olur. Kendi ihtiyaçlarımıza ve sınırlarımıza saygı duymalıyız.

Gerçekten kim olduğumuzu bulmak, yüzleşmekten korktuğumuz derinliklerde saklıdır. Bu, bir yolculuktur; kendimizi keşfetme, geçmişle yüzleşme ve en önemlisi içsel huzuru yeniden inşa etme yolculuğudur. Kendimizi tanıma çabası, hem zorlayıcı hem de dönüştürücü olabilir. Belki de bu karmaşanın içinde gerçek benliğimizi yeniden ortaya çıkaracak olan, sadece cesaretimizi toplamak ve derin bir nefes almaktır.

Kendinize kötü davrandığınız, başkalarının mutluluğunu önemseyip kendinizi sürekli hiçe saydığınız, "hak etmiyorum" dediğiniz ama aslında size ait olan şeyleri reddettiğiniz her an için kendinizden özür dileyin ve kendinize sarılın.

Umarım ki hep beraber, bu hayat serüveninde kimselere söyleyemediğimiz savaşların galibi olur ve içimizde barışı sürdürebiliriz. İçimizdeki barışı sağlayamazsak, dışarıda da sağlayamayız.

Bir kucak dolusu şefkatle size sarılıyorum. Kendinize çok iyi bakın. Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle, hoşça kalın.

"Başkalarını sıcak tutmak için kendini ateşe verme."